Tiksinti nadiren bu kadar tatmin edici bir duygu olmuştu. Hele de tiksindirici bir günce kulağa bu kadar tanıdık geldiğinde.
Tiksinti, Horacio Castellanos Moya’nın en çok övgü ve de ölüm tehdidi aldığı kitabı. El Salvador’da da bir yazarı öldürmekle tehdit etmek öyle yabana atılır bir gözdağı değil. “Eserleri sayesinde bazı yazarlar para kazanır, bazıları üne kavuşur ama bazıları da sadece düşman edinir” diye yazıyor Castellanos Moya kitabın yeni baskısı için notunda. Kendisini elbette bu son kategoride sayıyor. Bu kısacık roman, “Thomas Bernhard San Salvador’da” alt başlığından da anlaşılacağı gibi Avusturyalı yazarın o huysuz, soluksuz, obsesif-nevrotik salvolarına öykünüyor. Ama kabul edelim ki El Salvador, Avusturya değil. Bernhard bu kez çok daha tehlikeli sularda. Üslubunu ilk kez 1997’de yayımlanan bu romanda bir parodi olarak kullandığı için, koskoca olmasa da tekinsiz bir ülke Castellanos Moya’dan tiksinir hâle gelmiş. Ve tabii, hisler karşılıklı.
Roman, Kanada’da yaşayan ve yıllar sonra annesinin cenazesi için bir aylığına ülkesine dönen sanat tarihi profesörü Edgardo Vega’nın uzun bir monoloğundan ibaret. Bernhard gibi, Tiksinti de etrafında işlediği tüm temaları ve dokunduğu tüm olayları bir girdaba dönüştüren tek ve kesintisiz bir paragraftan oluşuyor. Vega, edebiyatçı dostu Moya’ya ülkesini zehir zemberek eleştirilerle yerden yere vuruyor: Katliam yapan askerlerden sahtekâr politikacılara, halkın tamahkârlığından cahilliğine, şehrin pisliğinden eğitim sisteminin bir ranta dönüştürülmesine, kardeşinin ve eşinin yaşantısına kadar herkes ve her şey payını alıyor.
Bu ülke insanının bende uyandırdığı yegâne duygu bu Moya, tiksinti, feci korkunç, sunturlu bir tiksinti, hepsi asker görünmek istiyor, asker olmak hayal edebildikleri en üst nokta, insanın kusası geliyor. (s. 20)
El Salvadorlular asker bir millet. Her El Salvadorlu asker doğuyor. Bu halkın militarizme özenmesi, katliamlarla beslenmesi, sırf öldürebilmek için silah kuşanıp kendi hayatını da riske atmaya hazır olması Vega’yı çileden çıkarıyor.
Asker olmayı hepsi isterdi, asker olmak hepsini çok mutlu ederdi, tam bir ceza muafiyetiyle öldürebilmek için asker olmak hepsinin çok hoşuna giderdi, hepsi bakışlarında, yürüme biçimlerinde ve konuşma tarzlarında öldürme arzularını yansıtıyor, hepsi öldürebilmek için asker olmak istiyor, bu asker görünme isteği Moya El Salvadorlu olmak anlamına geliyor, dedi bana Vega. Bu bende tiksinti uyandırıyor Moya, beni askerler kadar tiksindiren bir şey yok. (s. 20)
Vega, cazı cümleleri tekrar ede ede, üzerlerine basa basa, yer yer aklını kaçırmış gibi konuşuyor. Öfkesinden kudurmuş herkes gibi, her söylediği lirik bir güce sahip olsa da zaman zaman gülünç bir hâl alıyor. Kasırga gibi gürleyip genişleyen tiksintisi, ülkesine her korkunçluğu müstehak görmesi, miras kalan annesinin evinin akıbeti ile ilgili tartışma içinde olduğu kardeşinin çocuklarını bile nefretinden esirgememesi katartik bir duygu yaratıyor. Sürekli el artırarak eleştirdikçe yüreğiniz de yağ bağlıyor. Trajik anlatı, komik bir etki bırakıyor okurda.
Ne ırk ama Moya, iyice düşünürsen, etraflıca düşünürsen El Salvadorluların öyle böyle bir ırk olmadığını fark edersin. Tek önemsedikleri şey cebindeki paradır, gerisi kimsenin umurunda değildir, saygınlık sahip olduğun parayla ölçülür, başka hiçbir değer yoktur, burada söz konusu olan sahip olduğun para miktarının diğer bütün değerlerden üstün olması değildir, mevzu bu değildir Moya, mevzu başka hiçbir değerin olmamasıdır, bunun ötesinde başka hiçbir şeyin bulunmaması, var olan yegâne değerin sadece ve basitçe bu olmasıdır. (s. 21)
Bitmek bilmeyen bir iç savaş, akıllara durgunluk veren yükseklikteki suç oranları ekseninde yol alıyor önce eleştirileri. Ama daha sonra gündelik hayata dokunmaya başlıyor. Daha mı güvenli bir alan dersiniz? Pek sayılmaz. Ülkenin ulusal yemeği pupusaya “pis, tiksinç ve mide için tahrip edici” demesi hiç affedilmemiş. Notunda şöyle yazıyor Castellanos Moya: Aralarında en sevdiğim kişilerin de olduğu kimilerinden gelen tepkilerin o kadar şiddetli olacağını tahmin etmemiştim: El Salvador’un ulusal yemeği pupusa hakkında Edgardo Vega’nın söylediği barbarca sözlere öfkelenen bir yazar arkadaşın karısı kitabın bir nüshasını banyosunun penceresinden sokağa fırlatmıştı.
Ülkenin siyasetini, eğitimin sistemini, medyasını, kültürünü, yemeklerini, günlük yaşantısını itinayla yerin dibine geçirdikten sonra Vega nihayet başına gelenleri anlatmaya başlıyor. Ancak romanın esas grotesk finali Vega’nın kardeşi ve onun bir arkadaşıyla geçirdiği bir gece sırasında, absürt bir erkeklik gösterisinin ortasında Kanada pasaportunu kaybetmesiyle aklını kaçırdığı anlar. Tiksinti, öfke, nefret, korku ve kederle beraber güldürünün, acıma duygusunun da devreye girdiği, farklı seslerin bir araya gelip bir senfoni oluşturduğu, Bernhard’ın müşkülpesentliği kadar Molière’den yadigâr bir mizantropi, çocuksu bir dehşetle iniyor perde.
Süleyman Doğru’nun özenli çevirisiyle Türkçeye kazandırdığı Tiksinti ciddiyetle okunacak politik bir manifestodan öte, eğlenceli bir parodi. El Salvadorlu değilseniz tabii. Castellanos Moya özellikle 2013’te El Sueño del Retorno (Dönüş Rüyası) ile Latin Amerika edebiyat çevrelerinde büyük beğeni topladı ama o hâlâ Tiksinti ile anılıyor. “Üzerinden yirmi yıl geçtikten sonra bugün, o zamandan beri farklı konularda ve hiçbir yazarı taklit etmediğim dokuz romanım daha yayımlanmasına rağmen, kimilerinin benden istediği o ikinci bölümü yazmamış olmama rağmen ben El Salvadorlular için sadece ve sadece Tiksinti’nin yazarı olmaya devam ediyorum” diye yazıyor Castellanos Moya. Yazarı kitabın kendisini bir “utanç vesikalığı” gibi takip etmesinden ne kadar çok şikâyet etse de tiksinti nadiren bu kadar tatmin edici bir duygu olmuştu. Hele de tiksindirici bir günce kulağa bu kadar tanıdık geldiğinde.
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
Can Öktemer, Edebiyat Haber, 29 Eylül 2016 Alejandro Zambra, son dönem Şili edebiyatının en önemli temsilcilerinden. 1975 doğumlu yazarın kitapları şimdiden birçok dile çevrilmiş durumda. Son yıllarda ülkemizde de Zambra’ya yönelik bir ilgi söz konusu. Şilili yazarın kitaplarını Türkiyeli okurlarla buluşturan Notos Kitap -Çiğdem Öztürk’ün nefis çevirileriyle elbette- bugüne kadar Bonzai, Eve Dönmenin Yolları ve …
Kadriye Aydın, Agos, 18.12.2018 Nereden baksak hayatım boyunca yüzlerce soru kitapçığını çözmüşümdür. Ayıptır söylemesi bu sınavların bir kısmından Türkiye derecesi alarak çıksam da bu sınavların insanı hayata hazırlamadığının en güzel örneği olarak kendimi gösterebilirim. Bir nevi sınav akıllısı ama hayat aptalı olarak bir şekilde devam ediyorum işte yaşamaya. Alışkanlık işte Alejandro Zambra’nın yazdığı ve Çiğdem …
Gürsel Aytaç, Cumhuriyet Kitap, 28 Mayıs 2015 Novalis’in “Sais Çırakları” adlı şiirsel ve felsefi romanı, insanın doğayı anlama ve doğayla ilişkilenme çabasına yönelik bir yol/yolculuk niteliğinde. Alman romantiklerinden Novalis’in Sais Çırakları, Paul Klee’nin çizimleri eşliğinde, Türk okurunun eserin yazıldığı 18. yüzyıl sonları ile Klee’nin 20. yüzyılın ilk yarısındaki yaratılarını doğa karşısında yaratıcı sanatçıların ortak dünyası …
Marta Iturmendi, Oggito, 28 Ocak 2018 Cortázar da öykülerini büyük bir hayranlıkla okumuş, birçok kez Qurioga’ya ve yazarlığına duyduğu hayranlıktan, eserlerine dair bilgisinden bahsetmişti. Marta Iturmendi Latin Amerikalı yazarlardan bahsedildiğinde akla ilk gelenler García Márquez, Borges ve elbette Cortázar olur. Konuya daha hâkim olanlar Bioy Casares, Rulfo, Onetti, Monterroso, Ribeyro, Arreola ve Felisberto Hernández gibi …
Sen misin vatanından tiksinen densiz!
Özgün Özçer, K24, 19 Aralık 2019
Tiksinti nadiren bu kadar tatmin edici bir duygu olmuştu. Hele de tiksindirici bir günce kulağa bu kadar tanıdık geldiğinde.
Tiksinti, Horacio Castellanos Moya’nın en çok övgü ve de ölüm tehdidi aldığı kitabı. El Salvador’da da bir yazarı öldürmekle tehdit etmek öyle yabana atılır bir gözdağı değil. “Eserleri sayesinde bazı yazarlar para kazanır, bazıları üne kavuşur ama bazıları da sadece düşman edinir” diye yazıyor Castellanos Moya kitabın yeni baskısı için notunda. Kendisini elbette bu son kategoride sayıyor. Bu kısacık roman, “Thomas Bernhard San Salvador’da” alt başlığından da anlaşılacağı gibi Avusturyalı yazarın o huysuz, soluksuz, obsesif-nevrotik salvolarına öykünüyor. Ama kabul edelim ki El Salvador, Avusturya değil. Bernhard bu kez çok daha tehlikeli sularda. Üslubunu ilk kez 1997’de yayımlanan bu romanda bir parodi olarak kullandığı için, koskoca olmasa da tekinsiz bir ülke Castellanos Moya’dan tiksinir hâle gelmiş. Ve tabii, hisler karşılıklı.
Roman, Kanada’da yaşayan ve yıllar sonra annesinin cenazesi için bir aylığına ülkesine dönen sanat tarihi profesörü Edgardo Vega’nın uzun bir monoloğundan ibaret. Bernhard gibi, Tiksinti de etrafında işlediği tüm temaları ve dokunduğu tüm olayları bir girdaba dönüştüren tek ve kesintisiz bir paragraftan oluşuyor. Vega, edebiyatçı dostu Moya’ya ülkesini zehir zemberek eleştirilerle yerden yere vuruyor: Katliam yapan askerlerden sahtekâr politikacılara, halkın tamahkârlığından cahilliğine, şehrin pisliğinden eğitim sisteminin bir ranta dönüştürülmesine, kardeşinin ve eşinin yaşantısına kadar herkes ve her şey payını alıyor.
Bu ülke insanının bende uyandırdığı yegâne duygu bu Moya, tiksinti, feci korkunç, sunturlu bir tiksinti, hepsi asker görünmek istiyor, asker olmak hayal edebildikleri en üst nokta, insanın kusası geliyor. (s. 20)
El Salvadorlular asker bir millet. Her El Salvadorlu asker doğuyor. Bu halkın militarizme özenmesi, katliamlarla beslenmesi, sırf öldürebilmek için silah kuşanıp kendi hayatını da riske atmaya hazır olması Vega’yı çileden çıkarıyor.
Asker olmayı hepsi isterdi, asker olmak hepsini çok mutlu ederdi, tam bir ceza muafiyetiyle öldürebilmek için asker olmak hepsinin çok hoşuna giderdi, hepsi bakışlarında, yürüme biçimlerinde ve konuşma tarzlarında öldürme arzularını yansıtıyor, hepsi öldürebilmek için asker olmak istiyor, bu asker görünme isteği Moya El Salvadorlu olmak anlamına geliyor, dedi bana Vega. Bu bende tiksinti uyandırıyor Moya, beni askerler kadar tiksindiren bir şey yok. (s. 20)
Vega, cazı cümleleri tekrar ede ede, üzerlerine basa basa, yer yer aklını kaçırmış gibi konuşuyor. Öfkesinden kudurmuş herkes gibi, her söylediği lirik bir güce sahip olsa da zaman zaman gülünç bir hâl alıyor. Kasırga gibi gürleyip genişleyen tiksintisi, ülkesine her korkunçluğu müstehak görmesi, miras kalan annesinin evinin akıbeti ile ilgili tartışma içinde olduğu kardeşinin çocuklarını bile nefretinden esirgememesi katartik bir duygu yaratıyor. Sürekli el artırarak eleştirdikçe yüreğiniz de yağ bağlıyor. Trajik anlatı, komik bir etki bırakıyor okurda.
Ne ırk ama Moya, iyice düşünürsen, etraflıca düşünürsen El Salvadorluların öyle böyle bir ırk olmadığını fark edersin. Tek önemsedikleri şey cebindeki paradır, gerisi kimsenin umurunda değildir, saygınlık sahip olduğun parayla ölçülür, başka hiçbir değer yoktur, burada söz konusu olan sahip olduğun para miktarının diğer bütün değerlerden üstün olması değildir, mevzu bu değildir Moya, mevzu başka hiçbir değerin olmamasıdır, bunun ötesinde başka hiçbir şeyin bulunmaması, var olan yegâne değerin sadece ve basitçe bu olmasıdır. (s. 21)
Bitmek bilmeyen bir iç savaş, akıllara durgunluk veren yükseklikteki suç oranları ekseninde yol alıyor önce eleştirileri. Ama daha sonra gündelik hayata dokunmaya başlıyor. Daha mı güvenli bir alan dersiniz? Pek sayılmaz. Ülkenin ulusal yemeği pupusaya “pis, tiksinç ve mide için tahrip edici” demesi hiç affedilmemiş. Notunda şöyle yazıyor Castellanos Moya: Aralarında en sevdiğim kişilerin de olduğu kimilerinden gelen tepkilerin o kadar şiddetli olacağını tahmin etmemiştim: El Salvador’un ulusal yemeği pupusa hakkında Edgardo Vega’nın söylediği barbarca sözlere öfkelenen bir yazar arkadaşın karısı kitabın bir nüshasını banyosunun penceresinden sokağa fırlatmıştı.
Ülkenin siyasetini, eğitimin sistemini, medyasını, kültürünü, yemeklerini, günlük yaşantısını itinayla yerin dibine geçirdikten sonra Vega nihayet başına gelenleri anlatmaya başlıyor. Ancak romanın esas grotesk finali Vega’nın kardeşi ve onun bir arkadaşıyla geçirdiği bir gece sırasında, absürt bir erkeklik gösterisinin ortasında Kanada pasaportunu kaybetmesiyle aklını kaçırdığı anlar. Tiksinti, öfke, nefret, korku ve kederle beraber güldürünün, acıma duygusunun da devreye girdiği, farklı seslerin bir araya gelip bir senfoni oluşturduğu, Bernhard’ın müşkülpesentliği kadar Molière’den yadigâr bir mizantropi, çocuksu bir dehşetle iniyor perde.
Süleyman Doğru’nun özenli çevirisiyle Türkçeye kazandırdığı Tiksinti ciddiyetle okunacak politik bir manifestodan öte, eğlenceli bir parodi. El Salvadorlu değilseniz tabii. Castellanos Moya özellikle 2013’te El Sueño del Retorno (Dönüş Rüyası) ile Latin Amerika edebiyat çevrelerinde büyük beğeni topladı ama o hâlâ Tiksinti ile anılıyor. “Üzerinden yirmi yıl geçtikten sonra bugün, o zamandan beri farklı konularda ve hiçbir yazarı taklit etmediğim dokuz romanım daha yayımlanmasına rağmen, kimilerinin benden istediği o ikinci bölümü yazmamış olmama rağmen ben El Salvadorlular için sadece ve sadece Tiksinti’nin yazarı olmaya devam ediyorum” diye yazıyor Castellanos Moya. Yazarı kitabın kendisini bir “utanç vesikalığı” gibi takip etmesinden ne kadar çok şikâyet etse de tiksinti nadiren bu kadar tatmin edici bir duygu olmuştu. Hele de tiksindirici bir günce kulağa bu kadar tanıdık geldiğinde.
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
İlgili Yazılar
Zambra’dan unutmaya direnen öyküler
Can Öktemer, Edebiyat Haber, 29 Eylül 2016 Alejandro Zambra, son dönem Şili edebiyatının en önemli temsilcilerinden. 1975 doğumlu yazarın kitapları şimdiden birçok dile çevrilmiş durumda. Son yıllarda ülkemizde de Zambra’ya yönelik bir ilgi söz konusu. Şilili yazarın kitaplarını Türkiyeli okurlarla buluşturan Notos Kitap -Çiğdem Öztürk’ün nefis çevirileriyle elbette- bugüne kadar Bonzai, Eve Dönmenin Yolları ve …
Soru kitapçığı tadında öyküler
Kadriye Aydın, Agos, 18.12.2018 Nereden baksak hayatım boyunca yüzlerce soru kitapçığını çözmüşümdür. Ayıptır söylemesi bu sınavların bir kısmından Türkiye derecesi alarak çıksam da bu sınavların insanı hayata hazırlamadığının en güzel örneği olarak kendimi gösterebilirim. Bir nevi sınav akıllısı ama hayat aptalı olarak bir şekilde devam ediyorum işte yaşamaya. Alışkanlık işte Alejandro Zambra’nın yazdığı ve Çiğdem …
‘Mucizenin mucizesi’ ve temelindeki hakikat
Gürsel Aytaç, Cumhuriyet Kitap, 28 Mayıs 2015 Novalis’in “Sais Çırakları” adlı şiirsel ve felsefi romanı, insanın doğayı anlama ve doğayla ilişkilenme çabasına yönelik bir yol/yolculuk niteliğinde. Alman romantiklerinden Novalis’in Sais Çırakları, Paul Klee’nin çizimleri eşliğinde, Türk okurunun eserin yazıldığı 18. yüzyıl sonları ile Klee’nin 20. yüzyılın ilk yarısındaki yaratılarını doğa karşısında yaratıcı sanatçıların ortak dünyası …
Horacio Quiroga: Ormanların ve Ölümün Yazarı
Marta Iturmendi, Oggito, 28 Ocak 2018 Cortázar da öykülerini büyük bir hayranlıkla okumuş, birçok kez Qurioga’ya ve yazarlığına duyduğu hayranlıktan, eserlerine dair bilgisinden bahsetmişti. Marta Iturmendi Latin Amerikalı yazarlardan bahsedildiğinde akla ilk gelenler García Márquez, Borges ve elbette Cortázar olur. Konuya daha hâkim olanlar Bioy Casares, Rulfo, Onetti, Monterroso, Ribeyro, Arreola ve Felisberto Hernández gibi …