Barba’nın metni, evsiz, kayıp, kimsesiz çocukların toplumdaki varlıklarını göstermek üzere giriştikleri şiddeti ve toplumun onları görmezden gelmek, kendi mutlu ailelerini korumak adına onlara dönük aşırı karşı şiddeti anlatıyor.
Türkiye modern romanlar konusunda, okurların zevkine göre metin üretme saatinin akrebi henüz harekete geçme vaktini göstermediğinden dünyadan hayli geride. İyi de kimin arkasındayız ve bu bir izleme hali mi yoksa düpedüz geri kalmışlık mı? Büyülü Gerçekçilik akımının muhteşem bir yazma ve okuma deneyimi olduğunda hemfikir ama kendilerinin başka tarzlarla da dünyaya nam salabileceklerinden de bir o kadar emin olan Latin Amerika yeni kuşağı, modern romanda lider. Onları yakından izleyen grup, romana sanat tanımını veren Anglosakson edebiyatı değil. Latinlere dillerini veren İspanyol ile Portekiz edebiyatı modern olmakta daha mahir. Ki bunda kültürel etkileşimin payı büyük: Latin Amerika’nın işgalcisi sömürgeci İspanyol ve Portekizler kadim İnka ve Maya medeniyet soylularının dillerini asimile ederken, Cervantes’in mirasçıları sıcağın, tekinsizliğin ve mucizelerin kol gezdiği Latin edebiyatından hayli etkilendi. Hatta edebiyat ile dönüştü. Bir bakıma Latin yazarlar, Konkistador’lerin torunlarının edebi zevklerini kendileri şekillendirerek yüzlerce yıl sonra bir kültürel hesaplaşmayı halletmiş oldu. Bu işten kârlı çıkanın İspanyol ve Portekiz edebiyatı olduğu da su götürmüyor. Konunun son şahidi ise Notos Kitap’ın yayımladığı İspanyol yazar Andrés Barba’nın Züleyha Yılmaz çevirisiyle Işıklar Ülkesi romanı.
Evrensel Bir Hikâye
Bazı metinler hakkında yazarken, roman bunu gerektirdiği için teknik terimleri ele almaktan başka çare olmaz. Ama ne ben bir akademisyenim, ne de edebi kuramlardan alıntı yapmak gibi bir mecburiyetim var: Fakat Barba’nın Işıklar Ülkesi’ni anlatırken, ‘Merkezi Olmayan Roman’ kavramını ele almak gerekiyor: Bir romanda hikaye olmadan, kurgu olmaz. Romanda bir ana hikâye ve onun etrafında gelişen yan hikayeler bulunur. Ana hikaye romanın merkezi olurken, tıpkı evren bilimindeki gibi yıldızın yani merkezin etrafında gezegenler; yan hikâyeler döner. Evren bilimine meraklı olanlar bilir ki, bazı güneş sistemleri bizimkinden hayli farklı. Yani güneşin/yıldızın etrafındaki gezegenler belli bir kendisi ve yer çekimi ile tutunduğu sistemin merkezi etrafında dönmez. Andrés Barba’nın Işıklar Ülkesi romanında bir ana hikâye var: 1994 yılında ülke adı açıkça verilmese de dünyada aynı isimli Venezuela, Dominik Cumhuriyeti, Ekvator ve İspanya’da bulunan San Cristobal adlı şehirlerden sanırım İspanya’da olanında, yaşları 13 olan 23 çocuğun karıştığı bir süper market baskını yaşanır. Romanda çok açık dile getirilmese de anlatıcı kişi olan ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı memurunun Maia isimli öğretmen eşi de bu saldırıda hayatını yitirir. Eşinin üvey kızı ve adaşı Maia ile başbaşa kalan anlatıcı, günümüzden 23 yıl önce yaşanan olayları bugünün bakış açısın da olaya katarak yazmaya başlar.
Işıklar Ülkesi’nin her ne kadar bir merkezi var gibi görünse de Andres Barba, romanı evsiz çocuklar, onların kendi aralarındaki ilişkileri, terör saldırısı, çocukların etkisiz hale getirilmesi yani öldürülmesi olaylarıyla beraber anlatıyor. Fakat klasik romanlarda karşılaştığımız üzere, bir giriş-gelişme-sonuç kurgusu yaratmadan, biraz Bilinç Akışı biraz da merkezsiz roman anlayışıyla hareket ediyor.
Karakter Yaratmak Veya Yaratmamak
Barba’nın romanını yazarken hem sadeliğin ihtişamı formu olan kısa anlatıyı yani 7-8 kelime dizimini seçmesi, hem de merkezsiz bir roman yaratması, onun merkezi olan romanların olmazsa olmazları, karakter derinlikleri, olay örgüsü, metin bütünlüğü gibi konularda yorulmasının önüne geçmiş. Öte yandan bu yazıyı okuyanlar Andrés Barba’nın ortaya karışık bir tarz çıkarttığını da sanmasın. Barba, sokak çocukları, onların şiddeti ve onlara yönelik şiddet gibi çok netameli konuları ele alırken, bir yandan sosyal roman yazmanın yani bir toplum yarasını deşmenin neşterini kullanırken, beri yandan da roman sanatına sihirli ilk cümleyi birden fazla metnin başına getirme gibi yeniliklere de imza atıyor. Fakat roman matematiğinde kullandığı karma formül gereği, adına metin nefeslendirme denilen yani imgenin derinliğini yazının o an okunan paragrafında değil, metnin bütününde görmeye ilişkin formdan da yararlanıyor.
Aşk ve korkunun ortak bir yönü var, ikisinde de yönlendirmeye açık oluruz, inancımızın ve özellikle de kaderimizin seyrini birinin ellerine bırakırız.
Bu cümleyi okuyanlar, metnin romanın açılış ifadesi olduğunu sanabilir ama eserin bitişe yakın bölümlerinden birinin açılış cümlesi bu. Bir sihirli ilk cümle. Fakat diğer sihirli ilk cümle yani bir metni ilk cümlede anlatmaya ve etkili bir ifade oluşturmaya dönük çaba, benzerlerinin aksine romanın başında değil. Zaten metinleri modern yapan da, alışılmış kalıpların dışına çıkma cesaretini ustalıkla göstermekten geçmiyor mu? Barba, bu tutumuyla izlek konusunda örnek aldığı Latin meslektaşlarına meydan okuyor gibi.
Sihirli İlk Cümle Nedir
Şunu unutmamak gerekiyor: Barba’nın metni, evsiz, kayıp, kimsesiz çocukların toplumdaki varlıklarını göstermek üzere giriştikleri şiddeti ve toplumun onları görmezden gelmek, kendi mutlu ailelerini korumak adına onlara dönük aşırı karşı şiddeti anlatıyor. Metnin satır aralarında eşi Maia ölünce onunla adaş üvey kızı arasında Nabakov’un Lolita’sına ince bir metinler arasılık yapan bölümler de bulunuyor. Öte yandan Barba tüm bunların yanında, bir yandan romanın ele alındığı 2017 yılından 1994’e bakarken, bir taraftan da o iki anlatıcı kişinin geçen zaman içindeki duyarlılığını ele alıyor.
Güven kaybı aşkın bitişine benzer. İkisi de içimizde yara açar ve bize yaşlandığımızı hissettirir.
Romanın ortalarındaki bir bölümün sihirli açılış cümlesiydi bu. Adına Orman Çocukları denilen ve gerçekten de ormanda saklanan bir grup çocuğun terör örgütü üyesi olarak aranıp, imha edilmesine dönük hikayesinin açılış bölümünün ifadesi aynı zamanda. Barba’nın tarzı, metni nefeslendirirken bir yandan da anlatmadan anlatma tarzına dönük çabaya girişmek. Bu anlatmadan anlatma tarzının isim babası benim. Latin modernlerin çok kullandığı yöntem; dünya üzerinde hayli bilindik bir olayın örneğin ABD’nin Japonya’ya iki atom bombası atması gibi giriş-gelişme-sonuç bölümünü oluşturmadan, insanların hafızalarındaki imgeye dayanarak yazarın anlatması demek. Barba’da burada çocuk şiddetine dönük dünyada kullanılan çocuk savaşçılardan, büyük şehirlerin çocuk evsiz ve açlarına kadar pek çok yere vurgu yapan metninde okurun zihnine kısa anlatıya derin başlangıç yaparak giriyor. Bunda da başarılı oluyor.
Söylemiştim; kimi metinler teknik özellikleriyle daha ön planda. Ve onlardan söz ederken kuramlardan bahsetmemek elde değil. Barba’nın bu modern metni:
– Sadeliğin ihtişamı formunda yazılmış.
– Sihirli ilk cümleleri romanın değişik bölümlerinde kullanmış.
– Anlatmadan anlatma tarzına yaslanan yapıya sahip.
– Dünyanın büyük bir sorunu olan çocuk şiddeti ve evsiz çocuklar hikâyesi üzerinde duruyor.
– Romanı sıkıcı ve içinden çıkılmaz yapmamak için zaman geçişkenliği kullanmış. Bir 1994-1995’te bir 2017’de buluyoruz kendimizi.
– Metinde küçük bir üvey kız evlatla üstelik annesinin kopyası olan ve keşfedilmeyi bekleyen küçük kızla kalan yazarı anlatıcı yapıyor.
Romanın ilk çeyreğine geldiğimizde şu girişle karşılaşıyoruz:
Bir zamanlar, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Hitler’in gerçek keşfinin sanıldığı gibi bir ulusun öfkesini ve hıncını çılgın bir projeye katılabilmek için kanalize etmesi olmadığını, önemsiz hatta sıradan bir şey olduğunu okumuştum: Esas başarısı, sevgilisi olmayan erkeklerin, kitap okumak için evde kalamayan, özel hayatı yok edilen insanların süreli kutlamalara, toplantılara ve geçit törenlerine hazır ve nazır bekledikleri bir toplum yaratmasıdır.
Sonu Baştan Bilmek
Bu girişin örneğinin Hitler olması, Hitler’in acımasızlığı ve insan katletmedeki gözü karalığının romanın ilerleyen bölümlerinde Orman Çocukları’nın başına gelecek felaketleri haber veren bir imge yaratımı anlamına geliyor. Modern romanlarda son gizlenmez; hatta baştan söylenir. Okur bile bile lades’in ucundan tutarak iddianın yazarın mı yoksa kendisinin mi elinde kalacağını merak ediyorsa okurdur. Işıklar Ülkesi de bu forma uygun bir metin: Esasında 1976 doğumlu, edebiyatın saatine göre genç, aynı zamanda da biyografisine göre hem İspanya hem ABD’de edebiyat dersleri veren bir yazar Andrés Barba. Tıpkı geçmiş yıllarda Türkiye’de yayınlanan başka Latin ve İspanyol yazarlar gibi. Üstelik İspanyolca yazan ve gelecek vaat eden en önemli yazarlar listesine de girmiş. Hem de evrensel bir sorunu, modern bir şekilde yazarak ve üzerinden üç yıl geçmişken Türkiye’de yayımlanarak. Peki, ya bizim edebiyat saatimiz modern edebiyatı ne zaman gösterecek ve bizim yazarlar da İspanya’da modern metinleriyle benimki gibi makalelerin konusu olacak?
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
A. Ömer Türkeş, Radikal Kitap, 3 Temmuz 2015 Alejandro Zambra, kuşağının başarı ve başarısızlıklarına, mutluluk ve mutsuzluklarına, umut ve umutsuzluklarına tanıklık etmeyi, onlarla edebiyat yoluyla sessiz bir iletişim kurmayı başarıyor. Şilili yazar Alejandro Zambra, ilk romanı Bonzai ile büyük bir çıkış yakalamış ve -2010 yılında düzenlenen listede- İspanyolca yazan en iyi yirmi iki romancı arasına girmeyi başarmıştı. …
Özlem Akıncı, Notos, Sayı 40, Haziran-Temmuz 2013 Zambra ilk romanı Bonzai ile çevrildiği pek çok dilde eleştirmenlerin ve okurların ilgisini çekti. İkinci romanı The Private Life of Trees henüz Türkçeye çevrilmeden, son kitabı Eve Dönmenin Yolları da Notos Kitap’tan çıktı. Henüz öncekini okumamış olsak da, Şilili yazarın romanlarında beğenimizi kazanan neydi? İlk kitap Bonzai’nin giriş …
Didem Erdiman, Oggito, 28 Temmuz 2020 Hepimizin hayatında iz bırakan önemli olaylar vardır. Yazarların yaşadıkları ve deneyimleri eserlerine bir ölçüde hizmet eder. Horacio Quiroga için ölüm öyküleri yazmak tesadüf değildir. 1878 yılında doğan Uruguaylı yazar, Arjantinli diplomat bir babayla Uruguay’ın önde gelen burjuva ailelerinden birine mensup annenin oğludur. Horacio daha birkaç aylıkken babası bir av …
Berkan M. Şimşek, Oggito, 29 Aralık 2015 • “Bu kitap, yazarının izni olmadan ve onun iradesi dışında basılmıştır. Meksika’daki yozlaşma ve muafiyet dört bir yanımızı kuşatıyor.” • Bellatin’in bu online mücadelesi, Meksika edebiyat dünyasında şok etkisi yarattı. Modern İspanyolcanın klasikleri arasında yer alan Güzellik Salonu’nun yirminci yılına özel hazırlanan bu baskısının bir kutlama olması gerekirken kitap, …
Andres Barba’nın Işıklar Ülkesi Neden Okunmalı?
Erdinç Akkoyunlu, Oggito, 17 Şubat 2021
Barba’nın metni, evsiz, kayıp, kimsesiz çocukların toplumdaki varlıklarını göstermek üzere giriştikleri şiddeti ve toplumun onları görmezden gelmek, kendi mutlu ailelerini korumak adına onlara dönük aşırı karşı şiddeti anlatıyor.
Türkiye modern romanlar konusunda, okurların zevkine göre metin üretme saatinin akrebi henüz harekete geçme vaktini göstermediğinden dünyadan hayli geride. İyi de kimin arkasındayız ve bu bir izleme hali mi yoksa düpedüz geri kalmışlık mı? Büyülü Gerçekçilik akımının muhteşem bir yazma ve okuma deneyimi olduğunda hemfikir ama kendilerinin başka tarzlarla da dünyaya nam salabileceklerinden de bir o kadar emin olan Latin Amerika yeni kuşağı, modern romanda lider. Onları yakından izleyen grup, romana sanat tanımını veren Anglosakson edebiyatı değil. Latinlere dillerini veren İspanyol ile Portekiz edebiyatı modern olmakta daha mahir. Ki bunda kültürel etkileşimin payı büyük: Latin Amerika’nın işgalcisi sömürgeci İspanyol ve Portekizler kadim İnka ve Maya medeniyet soylularının dillerini asimile ederken, Cervantes’in mirasçıları sıcağın, tekinsizliğin ve mucizelerin kol gezdiği Latin edebiyatından hayli etkilendi. Hatta edebiyat ile dönüştü. Bir bakıma Latin yazarlar, Konkistador’lerin torunlarının edebi zevklerini kendileri şekillendirerek yüzlerce yıl sonra bir kültürel hesaplaşmayı halletmiş oldu. Bu işten kârlı çıkanın İspanyol ve Portekiz edebiyatı olduğu da su götürmüyor. Konunun son şahidi ise Notos Kitap’ın yayımladığı İspanyol yazar Andrés Barba’nın Züleyha Yılmaz çevirisiyle Işıklar Ülkesi romanı.
Evrensel Bir Hikâye
Bazı metinler hakkında yazarken, roman bunu gerektirdiği için teknik terimleri ele almaktan başka çare olmaz. Ama ne ben bir akademisyenim, ne de edebi kuramlardan alıntı yapmak gibi bir mecburiyetim var: Fakat Barba’nın Işıklar Ülkesi’ni anlatırken, ‘Merkezi Olmayan Roman’ kavramını ele almak gerekiyor: Bir romanda hikaye olmadan, kurgu olmaz. Romanda bir ana hikâye ve onun etrafında gelişen yan hikayeler bulunur. Ana hikaye romanın merkezi olurken, tıpkı evren bilimindeki gibi yıldızın yani merkezin etrafında gezegenler; yan hikâyeler döner. Evren bilimine meraklı olanlar bilir ki, bazı güneş sistemleri bizimkinden hayli farklı. Yani güneşin/yıldızın etrafındaki gezegenler belli bir kendisi ve yer çekimi ile tutunduğu sistemin merkezi etrafında dönmez. Andrés Barba’nın Işıklar Ülkesi romanında bir ana hikâye var: 1994 yılında ülke adı açıkça verilmese de dünyada aynı isimli Venezuela, Dominik Cumhuriyeti, Ekvator ve İspanya’da bulunan San Cristobal adlı şehirlerden sanırım İspanya’da olanında, yaşları 13 olan 23 çocuğun karıştığı bir süper market baskını yaşanır. Romanda çok açık dile getirilmese de anlatıcı kişi olan ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı memurunun Maia isimli öğretmen eşi de bu saldırıda hayatını yitirir. Eşinin üvey kızı ve adaşı Maia ile başbaşa kalan anlatıcı, günümüzden 23 yıl önce yaşanan olayları bugünün bakış açısın da olaya katarak yazmaya başlar.
Işıklar Ülkesi’nin her ne kadar bir merkezi var gibi görünse de Andres Barba, romanı evsiz çocuklar, onların kendi aralarındaki ilişkileri, terör saldırısı, çocukların etkisiz hale getirilmesi yani öldürülmesi olaylarıyla beraber anlatıyor. Fakat klasik romanlarda karşılaştığımız üzere, bir giriş-gelişme-sonuç kurgusu yaratmadan, biraz Bilinç Akışı biraz da merkezsiz roman anlayışıyla hareket ediyor.
Karakter Yaratmak Veya Yaratmamak
Barba’nın romanını yazarken hem sadeliğin ihtişamı formu olan kısa anlatıyı yani 7-8 kelime dizimini seçmesi, hem de merkezsiz bir roman yaratması, onun merkezi olan romanların olmazsa olmazları, karakter derinlikleri, olay örgüsü, metin bütünlüğü gibi konularda yorulmasının önüne geçmiş. Öte yandan bu yazıyı okuyanlar Andrés Barba’nın ortaya karışık bir tarz çıkarttığını da sanmasın. Barba, sokak çocukları, onların şiddeti ve onlara yönelik şiddet gibi çok netameli konuları ele alırken, bir yandan sosyal roman yazmanın yani bir toplum yarasını deşmenin neşterini kullanırken, beri yandan da roman sanatına sihirli ilk cümleyi birden fazla metnin başına getirme gibi yeniliklere de imza atıyor. Fakat roman matematiğinde kullandığı karma formül gereği, adına metin nefeslendirme denilen yani imgenin derinliğini yazının o an okunan paragrafında değil, metnin bütününde görmeye ilişkin formdan da yararlanıyor.
Aşk ve korkunun ortak bir yönü var, ikisinde de yönlendirmeye açık oluruz, inancımızın ve özellikle de kaderimizin seyrini birinin ellerine bırakırız.
Bu cümleyi okuyanlar, metnin romanın açılış ifadesi olduğunu sanabilir ama eserin bitişe yakın bölümlerinden birinin açılış cümlesi bu. Bir sihirli ilk cümle. Fakat diğer sihirli ilk cümle yani bir metni ilk cümlede anlatmaya ve etkili bir ifade oluşturmaya dönük çaba, benzerlerinin aksine romanın başında değil. Zaten metinleri modern yapan da, alışılmış kalıpların dışına çıkma cesaretini ustalıkla göstermekten geçmiyor mu? Barba, bu tutumuyla izlek konusunda örnek aldığı Latin meslektaşlarına meydan okuyor gibi.
Sihirli İlk Cümle Nedir
Şunu unutmamak gerekiyor: Barba’nın metni, evsiz, kayıp, kimsesiz çocukların toplumdaki varlıklarını göstermek üzere giriştikleri şiddeti ve toplumun onları görmezden gelmek, kendi mutlu ailelerini korumak adına onlara dönük aşırı karşı şiddeti anlatıyor. Metnin satır aralarında eşi Maia ölünce onunla adaş üvey kızı arasında Nabakov’un Lolita’sına ince bir metinler arasılık yapan bölümler de bulunuyor. Öte yandan Barba tüm bunların yanında, bir yandan romanın ele alındığı 2017 yılından 1994’e bakarken, bir taraftan da o iki anlatıcı kişinin geçen zaman içindeki duyarlılığını ele alıyor.
Güven kaybı aşkın bitişine benzer. İkisi de içimizde yara açar ve bize yaşlandığımızı hissettirir.
Romanın ortalarındaki bir bölümün sihirli açılış cümlesiydi bu. Adına Orman Çocukları denilen ve gerçekten de ormanda saklanan bir grup çocuğun terör örgütü üyesi olarak aranıp, imha edilmesine dönük hikayesinin açılış bölümünün ifadesi aynı zamanda. Barba’nın tarzı, metni nefeslendirirken bir yandan da anlatmadan anlatma tarzına dönük çabaya girişmek. Bu anlatmadan anlatma tarzının isim babası benim. Latin modernlerin çok kullandığı yöntem; dünya üzerinde hayli bilindik bir olayın örneğin ABD’nin Japonya’ya iki atom bombası atması gibi giriş-gelişme-sonuç bölümünü oluşturmadan, insanların hafızalarındaki imgeye dayanarak yazarın anlatması demek. Barba’da burada çocuk şiddetine dönük dünyada kullanılan çocuk savaşçılardan, büyük şehirlerin çocuk evsiz ve açlarına kadar pek çok yere vurgu yapan metninde okurun zihnine kısa anlatıya derin başlangıç yaparak giriyor. Bunda da başarılı oluyor.
Söylemiştim; kimi metinler teknik özellikleriyle daha ön planda. Ve onlardan söz ederken kuramlardan bahsetmemek elde değil. Barba’nın bu modern metni:
– Sadeliğin ihtişamı formunda yazılmış.
– Sihirli ilk cümleleri romanın değişik bölümlerinde kullanmış.
– Anlatmadan anlatma tarzına yaslanan yapıya sahip.
– Dünyanın büyük bir sorunu olan çocuk şiddeti ve evsiz çocuklar hikâyesi üzerinde duruyor.
– Romanı sıkıcı ve içinden çıkılmaz yapmamak için zaman geçişkenliği kullanmış. Bir 1994-1995’te bir 2017’de buluyoruz kendimizi.
– Metinde küçük bir üvey kız evlatla üstelik annesinin kopyası olan ve keşfedilmeyi bekleyen küçük kızla kalan yazarı anlatıcı yapıyor.
Romanın ilk çeyreğine geldiğimizde şu girişle karşılaşıyoruz:
Bir zamanlar, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Hitler’in gerçek keşfinin sanıldığı gibi bir ulusun öfkesini ve hıncını çılgın bir projeye katılabilmek için kanalize etmesi olmadığını, önemsiz hatta sıradan bir şey olduğunu okumuştum: Esas başarısı, sevgilisi olmayan erkeklerin, kitap okumak için evde kalamayan, özel hayatı yok edilen insanların süreli kutlamalara, toplantılara ve geçit törenlerine hazır ve nazır bekledikleri bir toplum yaratmasıdır.
Sonu Baştan Bilmek
Bu girişin örneğinin Hitler olması, Hitler’in acımasızlığı ve insan katletmedeki gözü karalığının romanın ilerleyen bölümlerinde Orman Çocukları’nın başına gelecek felaketleri haber veren bir imge yaratımı anlamına geliyor. Modern romanlarda son gizlenmez; hatta baştan söylenir. Okur bile bile lades’in ucundan tutarak iddianın yazarın mı yoksa kendisinin mi elinde kalacağını merak ediyorsa okurdur. Işıklar Ülkesi de bu forma uygun bir metin: Esasında 1976 doğumlu, edebiyatın saatine göre genç, aynı zamanda da biyografisine göre hem İspanya hem ABD’de edebiyat dersleri veren bir yazar Andrés Barba. Tıpkı geçmiş yıllarda Türkiye’de yayınlanan başka Latin ve İspanyol yazarlar gibi. Üstelik İspanyolca yazan ve gelecek vaat eden en önemli yazarlar listesine de girmiş. Hem de evrensel bir sorunu, modern bir şekilde yazarak ve üzerinden üç yıl geçmişken Türkiye’de yayımlanarak. Peki, ya bizim edebiyat saatimiz modern edebiyatı ne zaman gösterecek ve bizim yazarlar da İspanya’da modern metinleriyle benimki gibi makalelerin konusu olacak?
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
İlgili Yazılar
Roman içinde roman
A. Ömer Türkeş, Radikal Kitap, 3 Temmuz 2015 Alejandro Zambra, kuşağının başarı ve başarısızlıklarına, mutluluk ve mutsuzluklarına, umut ve umutsuzluklarına tanıklık etmeyi, onlarla edebiyat yoluyla sessiz bir iletişim kurmayı başarıyor. Şilili yazar Alejandro Zambra, ilk romanı Bonzai ile büyük bir çıkış yakalamış ve -2010 yılında düzenlenen listede- İspanyolca yazan en iyi yirmi iki romancı arasına girmeyi başarmıştı. …
Aileler ölürken, çocuklar peçeteden uçak yapar
Özlem Akıncı, Notos, Sayı 40, Haziran-Temmuz 2013 Zambra ilk romanı Bonzai ile çevrildiği pek çok dilde eleştirmenlerin ve okurların ilgisini çekti. İkinci romanı The Private Life of Trees henüz Türkçeye çevrilmeden, son kitabı Eve Dönmenin Yolları da Notos Kitap’tan çıktı. Henüz öncekini okumamış olsak da, Şilili yazarın romanlarında beğenimizi kazanan neydi? İlk kitap Bonzai’nin giriş …
Quiroga’dan Aşk Delilik ve Ölüm Öyküleri
Didem Erdiman, Oggito, 28 Temmuz 2020 Hepimizin hayatında iz bırakan önemli olaylar vardır. Yazarların yaşadıkları ve deneyimleri eserlerine bir ölçüde hizmet eder. Horacio Quiroga için ölüm öyküleri yazmak tesadüf değildir. 1878 yılında doğan Uruguaylı yazar, Arjantinli diplomat bir babayla Uruguay’ın önde gelen burjuva ailelerinden birine mensup annenin oğludur. Horacio daha birkaç aylıkken babası bir av …
Bellatin’in Güzellik Salonu Savaşı
Berkan M. Şimşek, Oggito, 29 Aralık 2015 • “Bu kitap, yazarının izni olmadan ve onun iradesi dışında basılmıştır. Meksika’daki yozlaşma ve muafiyet dört bir yanımızı kuşatıyor.” • Bellatin’in bu online mücadelesi, Meksika edebiyat dünyasında şok etkisi yarattı. Modern İspanyolcanın klasikleri arasında yer alan Güzellik Salonu’nun yirminci yılına özel hazırlanan bu baskısının bir kutlama olması gerekirken kitap, …