Zambra ilk romanı Bonzai ile çevrildiği pek çok dilde eleştirmenlerin ve okurların ilgisini çekti. İkinci romanı The Private Life of Trees henüz Türkçeye çevrilmeden, son kitabı Eve Dönmenin Yolları da Notos Kitap’tan çıktı. Henüz öncekini okumamış olsak da, Şilili yazarın romanlarında beğenimizi kazanan neydi?
İlk kitap Bonzai’nin giriş paragrafı unutulmazdı, ders verici nitelikteydi. Kısacık bir özet yaptıktan, üstelik sonunu da söyledikten sonra, “Gerisi edebiyat,” deyip başlamıştı anlatmaya. Yalın bir dille örüp gündelik ayrıntılarla zenginleştirdiği basit aşk hikâyesini, yepyeni bir dünyaya taşımıştı. Son kitabında daha karmaşık, derin, ciddi sorunları dert ediniyor Zambra.
Kurgunun içinde kurgu, kurgunun içinde gerçek olan, olması gereken var. Paralel iki hikâyeyi eşit ağırlıklı olarak anlatmış olsa da, çerçeve hikâye diyebileceğimiz hikâyede adı olmayan anlatıcı bir kitap yazmakla uğraşırken, aynı zamanda da ayrılmak üzere olduğu karısı Eme’yle ilişkisini yeniden canlandırma çabasındadır. Yazmakta olduğu kitapsa, adı olmayan bir çocukla, Claudia’nın, ailelerinin ve 1973 Pinochet askeri darbesinin ardından gelen yılların hikâyesi gibi görünüyor. Adı olmayan yazarla, adı olmayan çocuk arasında Zambra’nın döşediği zikzak yol bellekten geçerken, yazarın çocukluk yıllarına dönme çabasının pek de kolay olmadığı ortaya çıkıyor. Aklına gelen, geçmişe ait her şey şüpheli. Çocukken düşündüğü mü, düşündüğünü sandığı mı ya da gördüğü mü, gördüğünü düşündüğü mü, karşı geldiği, karşı gelmek istediği ya da şimdi karşı gelmesi gerektiğini düşündüğü gibi ikircikli cümleler kurar.
Kitabı bölümlere ayırarak anlatımı kolaylaştırıcı, dalgalı, gitgelli bir yapı kurmuş Zambra. Dört bölümün ikisi yazarın, öbür ikisi dokuz yaşındaki çocuk ve yirmi yıl sonra kasabaya tekrar dönüp Claudia’nın gerçek hikâyesini öğrenen gencin bakış açısıyla anlatılıyor. Romanın üç farklı zamanı var da diyebiliriz. Sorun da böylece açığa çıkar, bugünün gözünden bakıldığında o günler başkalaşır. Anlatıcı değişiyor gibi görünse de, aslında tek bir kişisi vardır hikâyenin ve baştan sona birinci tekil şahıs kullanır Zambra. Hemen araya girip söyleyelim ki, Bonzai’de Zambra’nın okurla kurduğu mesafe, Eve Dönmenin Yolları’nda azalıyor. Dolayısıyla duygusal olarak yoğunluğu artıyor. Bunda “ben” diliyle anlatımın katkısı olduğu şüphesiz.
Nostaljiyi sevmediğini söylüyor anlatıcı. Çoğumuz eskiyi hatırlamayı severiz, o günlerden söz ederken hep güzelmiş gibi gelir; ama çok doğru söylüyor Zambra, dönem daha iyi olduğu için değil, çocukluk algısı daha iyi olduğu için seviyoruz eskiyi.
Geçmişe dönmenin pek çok yolundan yalnızca biri, yazmak. Yazarak temizlenmekten söz ediyor. Aslında geçmişi anlatmak olanaksız nerdeyse. Daha kitabın girişindeki iki epigraftan biri Walter Benjamin’in ve şöyle uyarıyor bizi: “Artık yürümeyi biliyorum, bir daha asla öğrenemem.” Çocukkenki algılarla, bugünden bakınca hatırlananlar aynı değil. Bu yüzden de, Zambra asıl varmak istediği yere taşıyor okuru. Çocukların gördükleri, hissettikleri, ailede, ülkede yaşananlarla uyuşmuyor. Her şeyin dışındalar. “Ülke paramparça olurken biz konuşmayı, yürümeyi, peçeteleri katlayarak uçak yapmayı öğreniyorduk,” diyor. Çocuklar aslında yan karakterler. Esas karakterler ebeveynler. “Roman örülürken biz yok olmak için saklambaç oynuyorduk.”
Zambra, romanlarını kurarken, edebiyatın ürünlerinden, öğelerinden doğrudan yararlanmayı biliyor. Hayatı romanın, romanı edebiyatın üstüne kuruyor. Bonzai’de de ilişki, klasikleri okuyarak ilerliyordu. Eve Dönmenin Yolları’nda da, Madam Bovary’yi okurken hiç dikkatimizi çekmemiş olan Emma’nın kızı Berta’nın peşine düşüyor anlatıcı. Hatta bir fıkra uyduruyor. Çocuk, babasına büyüdüğünde ikincil karakter olmak istediğini söyleyince, babası nedenini soruyor. Neden? “Çünkü roman senin romanın,” der çocuk. Romanı yeniden yazdığındaysa, hatırladıkları bugüne geldiğinde değişir. Demek ki geçmiş değişebilendir. En yakınındaki ailesinin kim olduğunu, durduğu yeri keşfeder. Kolay değildir. Kurban olduğunu sonradan anlamaktır acı olan. Bireysel aile durumlarından, romanın sonunda vardığı yer Şili’nin yakın tarihidir aslında. Hiç de yabancısı olmadığımız, yakın tarihimizle benzer Zambra’nın ülkesi Şili’nin kaderi. Darbe sonrasında, on beş yıllık bir dikta rejimi sırasında kimileri savaşırken, kimileri izleyici kalmıştır. Claudia’nın (Eme’nin) ailesi mücadele ederken, işkence görürken, hatta ölürken, kendi ebeveyninin yaşanan şiddete sessiz kalarak suç ortağı olduğunu, onlardan çok az söz ederek, yalnızca okları onlara çevirerek gösterir Zambra. Romanın asıl karakterleri Claudia’nınkiler değil, ölülerin ve kitapların olmadığı kendi ailesidir. Okur da aynı soruyu kendisine sorar; turist miyim, savaş muhabiri mi; savaşçı mıyım, asker kaçağı mı? Siyaset de gerçek hikâye değildir, aileden kalan mirastır üstesinden gelinmesi gereken.
Okuru düşündürüp sorular karşısında bırakırken, bunu yaratıcı, basit bir kurguyla, rahat okunan, kısa, gündelik ayrıntılarla, sembollerle, karşılaştırma yapmadan sahneleri işaret ederek anlattığı için beğeniriz Zambra’yı.
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
Hüseyin Bul, Gazete Duvar, 5 Eylül 2019 Colin Wilson’ın kendi yabancılık deneyiminden hareketle yazdığı, otuzdan fazla dile çevrilen felsefi-edebi incelemesi “Yabancı” Notos Yayıncılık tarafından yayımlandı. Wilson kitapta yazarlar arasında bağ kurarak varoluşçuluğun “Nasıl yaşamalı?” sorusunu enine boyuna kat ediyor. Colin Wilson’ın Yabancı kitabını irdelerken Yabancı’ya ulaşmanın öyle bir çırpıda mümkün olmadığını, Yabancı’ların ayrı olduğu kadar ortak özellikler de barındırdığını ve …
Banu Yıldıran Genç, Ekspress, Şubat 2018 Adını yıllardır duyduğum David Constantine’i ancak geçtiğimiz aylarda ikinci kitabı yayımlanınca okudum. Notos’tan çıkan Midland Oteli’nde Çay uzun zamandır karşılaştığım en has edebiyat. İlk kitabı Başka Bir Ülkede’ki öykülerin tamamı ilişkilere, hatta üçlü ilişkilere odaklanmışken Midland Oteli’nde Çay’dakiler biraz daha çeşitli. İlişkiler yine var elbette, Constantine’in didiklemeyi sevdiği bir konu ama bu kez yazarı …
Esra Yalazan, Ahval, 8 Şubat 2020 İnsan yazmadan yaşayabilir belki ama okumadan yaşayabilir mi? Okumayı söktüğümüz ilk andan beri sadece harflerin değil karşılaştığımız bütün işaretlerin şifresini çözmeye, gizledikleri “sırları” keşfetmeye çalışırız. Bu içine doğduğumuz hayatın belirsizliğiyle baş etmenin yollarından biri. Alberto Manguel, “Okumanın Tarihi” adlı kitabının başında çocukken tecrübenin kendisine önce kitaplar aracılığıyla geldiğini hatırlatıyordu. Okur yazar …
Atilla Birkiye, K24, 8 Ekim 2015 Mektuplar büyük bir çoğunlukla yazanı öldükten sonra kitaplaştırılır ve başka birine yazılmış, genellikle de “içsel itiraflar”dır… Acaba her mektup yayınlanmalı/ kitaplaşmalı mı? Kalemin Ucu- IX Edebiyat ürünlerinde çoğunlukla mektup, anı, günlük “merak” uyandıran türlerdir. Hem de çok. Onlarda, kişisel, dönemsel bilgiler, yaşanmışlıklar yer alır. Okurun ilgisini biraz da bir …
Aileler ölürken, çocuklar peçeteden uçak yapar
Özlem Akıncı, Notos, Sayı 40, Haziran-Temmuz 2013
Zambra ilk romanı Bonzai ile çevrildiği pek çok dilde eleştirmenlerin ve okurların ilgisini çekti. İkinci romanı The Private Life of Trees henüz Türkçeye çevrilmeden, son kitabı Eve Dönmenin Yolları da Notos Kitap’tan çıktı. Henüz öncekini okumamış olsak da, Şilili yazarın romanlarında beğenimizi kazanan neydi?
İlk kitap Bonzai’nin giriş paragrafı unutulmazdı, ders verici nitelikteydi. Kısacık bir özet yaptıktan, üstelik sonunu da söyledikten sonra, “Gerisi edebiyat,” deyip başlamıştı anlatmaya. Yalın bir dille örüp gündelik ayrıntılarla zenginleştirdiği basit aşk hikâyesini, yepyeni bir dünyaya taşımıştı. Son kitabında daha karmaşık, derin, ciddi sorunları dert ediniyor Zambra.
Kurgunun içinde kurgu, kurgunun içinde gerçek olan, olması gereken var. Paralel iki hikâyeyi eşit ağırlıklı olarak anlatmış olsa da, çerçeve hikâye diyebileceğimiz hikâyede adı olmayan anlatıcı bir kitap yazmakla uğraşırken, aynı zamanda da ayrılmak üzere olduğu karısı Eme’yle ilişkisini yeniden canlandırma çabasındadır. Yazmakta olduğu kitapsa, adı olmayan bir çocukla, Claudia’nın, ailelerinin ve 1973 Pinochet askeri darbesinin ardından gelen yılların hikâyesi gibi görünüyor. Adı olmayan yazarla, adı olmayan çocuk arasında Zambra’nın döşediği zikzak yol bellekten geçerken, yazarın çocukluk yıllarına dönme çabasının pek de kolay olmadığı ortaya çıkıyor. Aklına gelen, geçmişe ait her şey şüpheli. Çocukken düşündüğü mü, düşündüğünü sandığı mı ya da gördüğü mü, gördüğünü düşündüğü mü, karşı geldiği, karşı gelmek istediği ya da şimdi karşı gelmesi gerektiğini düşündüğü gibi ikircikli cümleler kurar.
Kitabı bölümlere ayırarak anlatımı kolaylaştırıcı, dalgalı, gitgelli bir yapı kurmuş Zambra. Dört bölümün ikisi yazarın, öbür ikisi dokuz yaşındaki çocuk ve yirmi yıl sonra kasabaya tekrar dönüp Claudia’nın gerçek hikâyesini öğrenen gencin bakış açısıyla anlatılıyor. Romanın üç farklı zamanı var da diyebiliriz. Sorun da böylece açığa çıkar, bugünün gözünden bakıldığında o günler başkalaşır. Anlatıcı değişiyor gibi görünse de, aslında tek bir kişisi vardır hikâyenin ve baştan sona birinci tekil şahıs kullanır Zambra. Hemen araya girip söyleyelim ki, Bonzai’de Zambra’nın okurla kurduğu mesafe, Eve Dönmenin Yolları’nda azalıyor. Dolayısıyla duygusal olarak yoğunluğu artıyor. Bunda “ben” diliyle anlatımın katkısı olduğu şüphesiz.
Nostaljiyi sevmediğini söylüyor anlatıcı. Çoğumuz eskiyi hatırlamayı severiz, o günlerden söz ederken hep güzelmiş gibi gelir; ama çok doğru söylüyor Zambra, dönem daha iyi olduğu için değil, çocukluk algısı daha iyi olduğu için seviyoruz eskiyi.
Geçmişe dönmenin pek çok yolundan yalnızca biri, yazmak. Yazarak temizlenmekten söz ediyor. Aslında geçmişi anlatmak olanaksız nerdeyse. Daha kitabın girişindeki iki epigraftan biri Walter Benjamin’in ve şöyle uyarıyor bizi: “Artık yürümeyi biliyorum, bir daha asla öğrenemem.” Çocukkenki algılarla, bugünden bakınca hatırlananlar aynı değil. Bu yüzden de, Zambra asıl varmak istediği yere taşıyor okuru. Çocukların gördükleri, hissettikleri, ailede, ülkede yaşananlarla uyuşmuyor. Her şeyin dışındalar. “Ülke paramparça olurken biz konuşmayı, yürümeyi, peçeteleri katlayarak uçak yapmayı öğreniyorduk,” diyor. Çocuklar aslında yan karakterler. Esas karakterler ebeveynler. “Roman örülürken biz yok olmak için saklambaç oynuyorduk.”
Zambra, romanlarını kurarken, edebiyatın ürünlerinden, öğelerinden doğrudan yararlanmayı biliyor. Hayatı romanın, romanı edebiyatın üstüne kuruyor. Bonzai’de de ilişki, klasikleri okuyarak ilerliyordu. Eve Dönmenin Yolları’nda da, Madam Bovary’yi okurken hiç dikkatimizi çekmemiş olan Emma’nın kızı Berta’nın peşine düşüyor anlatıcı. Hatta bir fıkra uyduruyor. Çocuk, babasına büyüdüğünde ikincil karakter olmak istediğini söyleyince, babası nedenini soruyor. Neden? “Çünkü roman senin romanın,” der çocuk. Romanı yeniden yazdığındaysa, hatırladıkları bugüne geldiğinde değişir. Demek ki geçmiş değişebilendir. En yakınındaki ailesinin kim olduğunu, durduğu yeri keşfeder. Kolay değildir. Kurban olduğunu sonradan anlamaktır acı olan. Bireysel aile durumlarından, romanın sonunda vardığı yer Şili’nin yakın tarihidir aslında. Hiç de yabancısı olmadığımız, yakın tarihimizle benzer Zambra’nın ülkesi Şili’nin kaderi. Darbe sonrasında, on beş yıllık bir dikta rejimi sırasında kimileri savaşırken, kimileri izleyici kalmıştır. Claudia’nın (Eme’nin) ailesi mücadele ederken, işkence görürken, hatta ölürken, kendi ebeveyninin yaşanan şiddete sessiz kalarak suç ortağı olduğunu, onlardan çok az söz ederek, yalnızca okları onlara çevirerek gösterir Zambra. Romanın asıl karakterleri Claudia’nınkiler değil, ölülerin ve kitapların olmadığı kendi ailesidir. Okur da aynı soruyu kendisine sorar; turist miyim, savaş muhabiri mi; savaşçı mıyım, asker kaçağı mı? Siyaset de gerçek hikâye değildir, aileden kalan mirastır üstesinden gelinmesi gereken.
Okuru düşündürüp sorular karşısında bırakırken, bunu yaratıcı, basit bir kurguyla, rahat okunan, kısa, gündelik ayrıntılarla, sembollerle, karşılaştırma yapmadan sahneleri işaret ederek anlattığı için beğeniriz Zambra’yı.
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
İlgili Yazılar
‘Yabancı’nın çilesi
Hüseyin Bul, Gazete Duvar, 5 Eylül 2019 Colin Wilson’ın kendi yabancılık deneyiminden hareketle yazdığı, otuzdan fazla dile çevrilen felsefi-edebi incelemesi “Yabancı” Notos Yayıncılık tarafından yayımlandı. Wilson kitapta yazarlar arasında bağ kurarak varoluşçuluğun “Nasıl yaşamalı?” sorusunu enine boyuna kat ediyor. Colin Wilson’ın Yabancı kitabını irdelerken Yabancı’ya ulaşmanın öyle bir çırpıda mümkün olmadığını, Yabancı’ların ayrı olduğu kadar ortak özellikler de barındırdığını ve …
Dert bizde derman bizde
Banu Yıldıran Genç, Ekspress, Şubat 2018 Adını yıllardır duyduğum David Constantine’i ancak geçtiğimiz aylarda ikinci kitabı yayımlanınca okudum. Notos’tan çıkan Midland Oteli’nde Çay uzun zamandır karşılaştığım en has edebiyat. İlk kitabı Başka Bir Ülkede’ki öykülerin tamamı ilişkilere, hatta üçlü ilişkilere odaklanmışken Midland Oteli’nde Çay’dakiler biraz daha çeşitli. İlişkiler yine var elbette, Constantine’in didiklemeyi sevdiği bir konu ama bu kez yazarı …
‘Gürültülü Yalnızlık’, Hrabal ve kitaplara ağıt
Esra Yalazan, Ahval, 8 Şubat 2020 İnsan yazmadan yaşayabilir belki ama okumadan yaşayabilir mi? Okumayı söktüğümüz ilk andan beri sadece harflerin değil karşılaştığımız bütün işaretlerin şifresini çözmeye, gizledikleri “sırları” keşfetmeye çalışırız. Bu içine doğduğumuz hayatın belirsizliğiyle baş etmenin yollarından biri. Alberto Manguel, “Okumanın Tarihi” adlı kitabının başında çocukken tecrübenin kendisine önce kitaplar aracılığıyla geldiğini hatırlatıyordu. Okur yazar …
Mektuplar, Yazarın İç Dünyası
Atilla Birkiye, K24, 8 Ekim 2015 Mektuplar büyük bir çoğunlukla yazanı öldükten sonra kitaplaştırılır ve başka birine yazılmış, genellikle de “içsel itiraflar”dır… Acaba her mektup yayınlanmalı/ kitaplaşmalı mı? Kalemin Ucu- IX Edebiyat ürünlerinde çoğunlukla mektup, anı, günlük “merak” uyandıran türlerdir. Hem de çok. Onlarda, kişisel, dönemsel bilgiler, yaşanmışlıklar yer alır. Okurun ilgisini biraz da bir …