Büyülü gerçekçilik akımıyla tanıdığımız Latin Amerika Edebiyatı son yıllarda farklı tarz ve kurgu üzerinden üretilen yapıtlarıyla kendinden daha çok söz ettirmeye başladı. Meksikalı yazar Yuri Herrera’nın Bedenlerin Göçü, Dünyanın Sonunu Önceleyen İşaretler ve Krallığın İşleri romanları Notos Kitap aracılığıyla son dönemde okurla buluştu. Herrera’nın üçlemesi Dante’nin İlahi Komedya’sına benzetiliyor. Bu romanlar her ne kadar Meksika-Amerika sınırını konu edinen tek bir üçleme gibi görünse de evrensel temalar aracılığıyla farklı karakterleri ve hikâyeleri işlediği için bağımsız olarak da okunabilir.
Herrera’nın dilimize çevrilen ilk kitabı Bedenlerin Göçü’nde ölümcül bir salgının pençesindeki isimsiz bir şehirde varlığını sürdüren iki rakip çetenin savaşlarını okuyoruz. Romanın başkahramanı Elfekkak, birbirlerinin çocuklarını esir tutan iki mafya ailesi arasında arabuluculuk yapıyor. Bedenlerin Göçü, sessizliklerle örülü, kısa ama zengin anlatımıyla sürükleyici bir narko-noir örneği.
İkinci kitap Dünyanın Sonunu Önceleyen İşaretler’de ise Makine adlı bir kadının, kardeşini bulmak adına Gabacho topraklarına geçişini, maceralarını ve erkeklerin baskın olduğu tekinsiz bir dünyada ayakta kalma mücadelesine şahit oluyoruz. İlkinde olduğu gibi bu da hem siyasi hem fantastik hem de distopik bir anlatı. Okudukça Yuri Herrera’nın dil, üslup ve anlatmaya dair temel dertleri olduğunu fark ediyoruz.
Üçlemenin son kitabı Krallığın İşleri ise belirsiz bir zaman diliminde geçiyor ve otorite ile sanat arasındaki ilişkiyi sorgulamamıza aracılık ediyor. Metin bambaşka bir zamandan sesleniyormuş gibi görünse de sanata, sanatçıya ve içinde bulunduğumuz sisteme dair birçok soru üretiyor. Sanat yüceltmeye mi yoksa zayıflıkları göstermeye mi yarar? Sanatçı ürettiği işlerde ne kadar özgürdür? Sınırlar, güç ve aşk yaşamın neresindedir? Gücün asıl işlevi nedir, bu temel sorulardan birkaçı. “…Ebedi bir ışıktı onlar. Işığını istediği kayanın üzerine döken bir deniz feneri, dünyayı tarayan, arada durup okşayan ve ona orada payına düşen hayatı nasıl yaşayacağını gösteren bir el feneriydiler.”
Zor şartlarda büyümüş başkahraman Lobo’nun kendini ifade edebildiği ve hayatta kalabilmek için bildiği tek iş olan şarkı söylemek, Kral’la tanışmasına vesile olur. Bir süre sonra saraya yerleşen Lobo şarkılarıyla Kral’ı ve yaptıklarını öven bir sanatçı haline dönüşür. Ancak sesi otorite tarafından esir alınmıştır. Sanatını eskisi gibi sokaklarda özgürce icra edemez. Lobo zamanla sanatına dair çoğu şeyi kaybetmeye başlar. Bu arada bütün bunları yaşarken hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığına şahit olur. Gücün arkasına saklanan sır perdesinin zamanla nasıl aralandığını ve gizlerin nasıl ortaya çıktığını fark eder.
Yuri Herrera sanatçının iktidarla olan ilişkisini tamamen kendine özgü üslubuyla anlatıyor. Romanda ana karakter Lobo dışındaki öteki bütün karakterlerden isimleriyle değil lakaplarıyla bahsediliyor. Kral, Gazeteci, Kız, Cadı gibi. Birçok yorum ve soruya açık konu, metnin kendi yaşantısına müdahale etmeden, ispat çabasına girmeden yazarın kendi yarattığı dünyanın içerisinden anlatılıyor. Yazarın anlatmak istediği çok şey var ancak okuyucuya göstermek gibi bir niyeti yok. Bunları belli etmeden tamamen sezdirerek yapıyor. Zaman ve mekân belirsizliği de her dönemi kapsayan bir metin ortaya çıkmasını sağlıyor, evrenselliği besliyor. Böylece günümüz meselelerine tarafsız bir pencereden bakabiliyoruz.
İnsana, topluma ve siyasete dair söylemek istediklerini kendine has yorumu eşliğinde yalın ve akıcı bir dille kurgulayan Herrera, Latin Amerika edebiyatında yeni akımın en önemli temsilcilerinden biri olmayı sonuna kadar hak ediyor.
Çağlayan Çevik, Hürriyet, 9 Mart 2014 Meksikalı usta yazar Mario Bellatin’in yine harikalar yarattığı, tuhaf, daha doğrusu okura sorular sorduracak bir kitap ‘Kahraman Köpekler’. Topu topu 70 sayfada, birer paragraflık bölümler halinde bir anlatıyla, birkaç kişiden oluşan şahıs kadrosuyla muazzam bir alegorik roman yazıyor Bellatin. Sarsıcı bir dille bir şeyler anlatıyor sürekli. Ama asıl sır anlatmadığı …
Haden Öz, Oggito, 17 Şubat 2020 Yazarlar ve şairlerle kısa kısa sorular ve yanıtlar içeren söyleşilerimizi sürdürüyoruz. Hızlı sorular, hızlı yanıtlar. Her yazarın dünyasına bir ışık düşürecek söyleşiler. Sorularımızı bu kez öykü yazarı Çiyil Kurtuluş’a sorduk, kısa yanıtlarımızı aldık. Hangi yazar, şair veya karakterle bir gününüzü geçirmek isterdiniz? Neden? Çiyil Kurtuluş: Aklımda birkaç kişi var, hiçbiri buralı değil ama …
Eray Ak, Cumhuriyet Kitap, 16 Temmuz 2015 Alejandro Zambra’nın Türkçedeki üçüncü romanı “Ağaçların Özel Hayatı”, tıpkı yazarın diğer romanlarında olduğu gibi bir yazar adayı kahramana sahip. Daniela adında bir kızı olan Verónica ile beraber ve her şey, Verónica’nın gittiği resim kursundan eve dönmeyişiyle başlıyor. Ancak roman için mesele Verónica’nın dönmeyişi değil. Zambra kitabında, bir hikâyenin …
Eray Ak, Cumhuriyet Kitap, 30 Ağustos 2016 “Tenten ve Edebiyatın Gizemi”, Türkçede “C” ve “Kalan” adlı romanlarıyla tanıdığımız Tom McCarthy’nin, ünlü çizgi romanın yaratıcısı Hergé’nin yaşamı üzerine yaptığı ve yapılan çalışmalarda bulduğu koşutluklar üzerinden, Tenten maceralarını yeniden okuma arayışının ürünü. “Yayıncım Granta, Freud veya Derrida veya öyle bir şeyler üzerine kitap yazmayı isteyip istemediğimi sorduğumda, …
Herrera’nın üçlemesi hakkında notlar
Didem Erdiman, Edebiyathaber, 12 Ekim 2020
Büyülü gerçekçilik akımıyla tanıdığımız Latin Amerika Edebiyatı son yıllarda farklı tarz ve kurgu üzerinden üretilen yapıtlarıyla kendinden daha çok söz ettirmeye başladı. Meksikalı yazar Yuri Herrera’nın Bedenlerin Göçü, Dünyanın Sonunu Önceleyen İşaretler ve Krallığın İşleri romanları Notos Kitap aracılığıyla son dönemde okurla buluştu. Herrera’nın üçlemesi Dante’nin İlahi Komedya’sına benzetiliyor. Bu romanlar her ne kadar Meksika-Amerika sınırını konu edinen tek bir üçleme gibi görünse de evrensel temalar aracılığıyla farklı karakterleri ve hikâyeleri işlediği için bağımsız olarak da okunabilir.
Herrera’nın dilimize çevrilen ilk kitabı Bedenlerin Göçü’nde ölümcül bir salgının pençesindeki isimsiz bir şehirde varlığını sürdüren iki rakip çetenin savaşlarını okuyoruz. Romanın başkahramanı Elfekkak, birbirlerinin çocuklarını esir tutan iki mafya ailesi arasında arabuluculuk yapıyor. Bedenlerin Göçü, sessizliklerle örülü, kısa ama zengin anlatımıyla sürükleyici bir narko-noir örneği.
İkinci kitap Dünyanın Sonunu Önceleyen İşaretler’de ise Makine adlı bir kadının, kardeşini bulmak adına Gabacho topraklarına geçişini, maceralarını ve erkeklerin baskın olduğu tekinsiz bir dünyada ayakta kalma mücadelesine şahit oluyoruz. İlkinde olduğu gibi bu da hem siyasi hem fantastik hem de distopik bir anlatı. Okudukça Yuri Herrera’nın dil, üslup ve anlatmaya dair temel dertleri olduğunu fark ediyoruz.
Üçlemenin son kitabı Krallığın İşleri ise belirsiz bir zaman diliminde geçiyor ve otorite ile sanat arasındaki ilişkiyi sorgulamamıza aracılık ediyor. Metin bambaşka bir zamandan sesleniyormuş gibi görünse de sanata, sanatçıya ve içinde bulunduğumuz sisteme dair birçok soru üretiyor. Sanat yüceltmeye mi yoksa zayıflıkları göstermeye mi yarar? Sanatçı ürettiği işlerde ne kadar özgürdür? Sınırlar, güç ve aşk yaşamın neresindedir? Gücün asıl işlevi nedir, bu temel sorulardan birkaçı. “…Ebedi bir ışıktı onlar. Işığını istediği kayanın üzerine döken bir deniz feneri, dünyayı tarayan, arada durup okşayan ve ona orada payına düşen hayatı nasıl yaşayacağını gösteren bir el feneriydiler.”
Zor şartlarda büyümüş başkahraman Lobo’nun kendini ifade edebildiği ve hayatta kalabilmek için bildiği tek iş olan şarkı söylemek, Kral’la tanışmasına vesile olur. Bir süre sonra saraya yerleşen Lobo şarkılarıyla Kral’ı ve yaptıklarını öven bir sanatçı haline dönüşür. Ancak sesi otorite tarafından esir alınmıştır. Sanatını eskisi gibi sokaklarda özgürce icra edemez. Lobo zamanla sanatına dair çoğu şeyi kaybetmeye başlar. Bu arada bütün bunları yaşarken hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığına şahit olur. Gücün arkasına saklanan sır perdesinin zamanla nasıl aralandığını ve gizlerin nasıl ortaya çıktığını fark eder.
Yuri Herrera sanatçının iktidarla olan ilişkisini tamamen kendine özgü üslubuyla anlatıyor. Romanda ana karakter Lobo dışındaki öteki bütün karakterlerden isimleriyle değil lakaplarıyla bahsediliyor. Kral, Gazeteci, Kız, Cadı gibi. Birçok yorum ve soruya açık konu, metnin kendi yaşantısına müdahale etmeden, ispat çabasına girmeden yazarın kendi yarattığı dünyanın içerisinden anlatılıyor. Yazarın anlatmak istediği çok şey var ancak okuyucuya göstermek gibi bir niyeti yok. Bunları belli etmeden tamamen sezdirerek yapıyor. Zaman ve mekân belirsizliği de her dönemi kapsayan bir metin ortaya çıkmasını sağlıyor, evrenselliği besliyor. Böylece günümüz meselelerine tarafsız bir pencereden bakabiliyoruz.
İnsana, topluma ve siyasete dair söylemek istediklerini kendine has yorumu eşliğinde yalın ve akıcı bir dille kurgulayan Herrera, Latin Amerika edebiyatında yeni akımın en önemli temsilcilerinden biri olmayı sonuna kadar hak ediyor.
İlgili Yazılar
Kahraman Köpekler
Çağlayan Çevik, Hürriyet, 9 Mart 2014 Meksikalı usta yazar Mario Bellatin’in yine harikalar yarattığı, tuhaf, daha doğrusu okura sorular sorduracak bir kitap ‘Kahraman Köpekler’. Topu topu 70 sayfada, birer paragraflık bölümler halinde bir anlatıyla, birkaç kişiden oluşan şahıs kadrosuyla muazzam bir alegorik roman yazıyor Bellatin. Sarsıcı bir dille bir şeyler anlatıyor sürekli. Ama asıl sır anlatmadığı …
Çiyil Kurtuluş: “Okumanın olmadığı yerde yazmanın da bir ömrü var.” (Söyleşi)
Haden Öz, Oggito, 17 Şubat 2020 Yazarlar ve şairlerle kısa kısa sorular ve yanıtlar içeren söyleşilerimizi sürdürüyoruz. Hızlı sorular, hızlı yanıtlar. Her yazarın dünyasına bir ışık düşürecek söyleşiler. Sorularımızı bu kez öykü yazarı Çiyil Kurtuluş’a sorduk, kısa yanıtlarımızı aldık. Hangi yazar, şair veya karakterle bir gününüzü geçirmek isterdiniz? Neden? Çiyil Kurtuluş: Aklımda birkaç kişi var, hiçbiri buralı değil ama …
Mesele Verónica’nın dönmeyişi değil…
Eray Ak, Cumhuriyet Kitap, 16 Temmuz 2015 Alejandro Zambra’nın Türkçedeki üçüncü romanı “Ağaçların Özel Hayatı”, tıpkı yazarın diğer romanlarında olduğu gibi bir yazar adayı kahramana sahip. Daniela adında bir kızı olan Verónica ile beraber ve her şey, Verónica’nın gittiği resim kursundan eve dönmeyişiyle başlıyor. Ancak roman için mesele Verónica’nın dönmeyişi değil. Zambra kitabında, bir hikâyenin …
Tenten’in ‘şifreleri’
Eray Ak, Cumhuriyet Kitap, 30 Ağustos 2016 “Tenten ve Edebiyatın Gizemi”, Türkçede “C” ve “Kalan” adlı romanlarıyla tanıdığımız Tom McCarthy’nin, ünlü çizgi romanın yaratıcısı Hergé’nin yaşamı üzerine yaptığı ve yapılan çalışmalarda bulduğu koşutluklar üzerinden, Tenten maceralarını yeniden okuma arayışının ürünü. “Yayıncım Granta, Freud veya Derrida veya öyle bir şeyler üzerine kitap yazmayı isteyip istemediğimi sorduğumda, …