Meksikalı yazar Yuri Herrera, hem fantastik hem de distopik romanı Dünyanın Sonunu Önceleyen İşaretler’de, kadın kahramanı Makina’nın, kardeşini bulmak için Gabacho topraklarına geçiş macerasını anlatıyor. Ucunda hayal kırıklığı, başkalaşım ve ölüm tehlikesi olan bu yolculukta, Makina bu maço erkekler dünyasında hayatta kalmayı başarmak zorunda…
Siyaset bilimi eğitiminin üzerine edebiyat eğitimi alan 1970 doğumlu Meksikalı yazar Yuri Herrera’nın hem bir üçleme olan hem de birbirinden bağımsız okunabilen serisinin ilk kitabı, 2018 yılında yayımlanan Bedenlerin Göçü idi. Yine aynı serinin üçüncü kitabı Trabajos del reino (Krallığın İşleri) da Notos Kitap etiketiyle yayımlanacak. Yuri Herrera şu anda New Orleans’ta Tulane Üniversitesi’nde Latin Amerika edebiyatı ve yaratıcı yazarlık dersleri veriyor.
Herrera’nın üçlemesi için Dante’nin İlahi Komedya’sına benzediği söyleniyor. Dünyanın Sonunu Önceleyen İşaretler cehennemin dokuz aşamasını anlatan Aztek mitlerinden izler taşıyor. Romanın kadın kahramanı Makina, kardeşini bulmak için bir yolculuğa çıkıyor ve Gabacho topraklarına geçiyor. Meksika ve Amerika toprakları arasında yapılmak zorunda kalınan göçlere değiniyor yazar. Bu yolculuk sırasında Makina’nın başına elbette pek çok şey geliyor. Ölüm tehlikeleri, kaybolma riski, hayal kırıklıkları, eve tekrar dönüp dönemeyeceğinin merakı bir yana; kardeşini bulmak için gösterdiği çaba sonucunda başarılı olup olmayacağı bile uzun süre belirsiz kalıyor. Makina elbette yardım almak zorunda kalıyor ve bu yardım talepleriyle erkeklerin dünyasında hayatta kalmaya çalışıyor.
Dünyanın Sonunu Önceleyen İşaretler kimlik ve öteki kavramları üzerine hem distopik hem de fantastik bir kurgu. Yuri Herrera dünyaya bakışını hem temel eğitimini aldığı siyaset bilimi üzerinden hem de bugünün politikalarını gördüğü, bulunduğu yerden eleştirel bir biçimde dile getiriyor. Günümüzde artık daha net bir şekilde fark ediyoruz ki altyapısını bir şekilde politikadan alan, fantastik ya da distopik kategorilerinin içinde anılan eserler aslında bugüne dair gerçekçi eserler… Çünkü yaşadığımız dünya ve bu dünyada insanın değeri, sadece bizim yaşadığımız ülke sınırları içerisinde değil, genel bir sorun olarak her yerde öne çıkıyor. İnsanlar yeryüzünde başlarına ne geldiğini anlamaya çalışarak dolaşıyorlar. Politikacılar ve ürettikleri siyaset yeryüzünü yaşanmaz bir hâle sokuyor. Yazsan roman bile olmaz dediğimiz kurguların içerisinde gerçek dünyada yaşıyoruz. Herrera ise bu gerçekliği eğip bükmemiz ve bu yaşadıklarımıza başka bir biçimde bakmamız gerektiğini göstermeye çalışıyor. Dünyayı hem mitolojik hem şiddetli, gerçek ve olanca kiriyle anlatıyor.
Özellikle dil meselesini ele alıyor. Kahraman Makina bir sınırdan diğerine geçerek, dille arasındaki çetrefilli ilişkiden ötürü günlük yaşamının içerisinde bir dönüşümü, okurun gözleri önünde gerçekleştiriyor. Makina, Meksika’nın güneyindeki isimsiz bir kasabada bir telefon santrali operatörü, insanların birbirleriyle iletişim kurmalarını sağlıyor. O yüzden ana dil, çok dillilik ve dilini bilmediği bir yerde durmak, dolaşmak ve halletmesi gereken şeylerin olması Makina’nın temel sorunlarımızla başka bir boyut içerisinde ilgilenmesine neden oluyor.
Herrera büyük bir risk alarak ve bu büyük riski bir başarıya dönüştürerek “öte tarafa geçmenin” hikâyesini yazıyor. Ailelerini, vatanlarını terk eden ve bundan sonrasını herhangi bir yerde öteki olarak yaşamak zorunda kalan insanların hikâyelerini bu çağın gerçekliği ile değil, kurduğu distopya ile anlatmaya çalışıyor. Kendi zamanını mahveden bir düzen ve dünyanın içinde nasıl yer alabileceğimize ve hayatta kalabileceğimize değin aslında küçük olasılıklar sunuyor yazar. Sınır kavramını sadece coğrafi olarak değil, kavramın farklı tanımları üzerinden ele alarak, farklılıkların alışverişi olarak görüyor.
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
Ömer Altan, K24, 7 Mayıs 2016 Balzac memleketlerin uyarıcı tüketimiyle sosyopolitik gerçeklikler arasında ironik bağıntılar kuruyor, araya yaşamından anekdotlar serperek hem kişisel, hem kurgusal, hem bilimsel hem de felsefî bir eğlence sunuyor. 1799-1850 yılları arasında yaşamış Fransız romancı ve oyun yazarı Honoré de Balzac, “Bana ne yediğini söyle, sana ne olduğunu söyleyeyim” sözünün sahibi meşhur gastronom …
Parşömen Fanzin, 26 Şubat 2021 Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hakim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kağıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı sonrakiler …
Emek Erez, Gazete Duvar, 29 Haziran 2017 Nietzsche ve Dostoyevski’nin trajedileri irdeleniyor. Kitap, yaşam izlerininin peşine düşüyor. Yazarların eserlerini yaşamlarından yola çıkarak incelemek tartışılan bir mesele olsa da bu yönteme birçok eleştirmenin başvurduğunu yadsıyamayız. Ki aslında bazı düşünürleri anlama çabası bizi bir şekilde onların yaşam öyküleri ile ilişkili bir araştırmaya da yönlendirebilir. Örneğin; Michel Foucault’nun babasının …
Parşömen Fanzin, 12 Nisan 2021 Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti? Yazıdan uzak biri değildim, yazıyla ilişkim yıllardır sürüyor. Eskiden yazıyı hayatın gündelik sorunlarından uzaklaşmak, kendimle dertleşmek, rahatlamak için kullanıyordum. Yazar olmak ya da kitap çıkarmak benim için ütopikti. Zamanla herkesin okumasında sakınca görmediğim kısa öyküler yazdım. Kitabım çıkmadan …
Öte Tarafa Geçmenin Hikâyesi…
Adalet Çavdar, KitapSever, 11 Temmuz 2019, Sayı: 18
Meksikalı yazar Yuri Herrera, hem fantastik hem de distopik romanı Dünyanın Sonunu Önceleyen İşaretler’de, kadın kahramanı Makina’nın, kardeşini bulmak için Gabacho topraklarına geçiş macerasını anlatıyor. Ucunda hayal kırıklığı, başkalaşım ve ölüm tehlikesi olan bu yolculukta, Makina bu maço erkekler dünyasında hayatta kalmayı başarmak zorunda…
Siyaset bilimi eğitiminin üzerine edebiyat eğitimi alan 1970 doğumlu Meksikalı yazar Yuri Herrera’nın hem bir üçleme olan hem de birbirinden bağımsız okunabilen serisinin ilk kitabı, 2018 yılında yayımlanan Bedenlerin Göçü idi. Yine aynı serinin üçüncü kitabı Trabajos del reino (Krallığın İşleri) da Notos Kitap etiketiyle yayımlanacak. Yuri Herrera şu anda New Orleans’ta Tulane Üniversitesi’nde Latin Amerika edebiyatı ve yaratıcı yazarlık dersleri veriyor.
Herrera’nın üçlemesi için Dante’nin İlahi Komedya’sına benzediği söyleniyor. Dünyanın Sonunu Önceleyen İşaretler cehennemin dokuz aşamasını anlatan Aztek mitlerinden izler taşıyor. Romanın kadın kahramanı Makina, kardeşini bulmak için bir yolculuğa çıkıyor ve Gabacho topraklarına geçiyor. Meksika ve Amerika toprakları arasında yapılmak zorunda kalınan göçlere değiniyor yazar. Bu yolculuk sırasında Makina’nın başına elbette pek çok şey geliyor. Ölüm tehlikeleri, kaybolma riski, hayal kırıklıkları, eve tekrar dönüp dönemeyeceğinin merakı bir yana; kardeşini bulmak için gösterdiği çaba sonucunda başarılı olup olmayacağı bile uzun süre belirsiz kalıyor. Makina elbette yardım almak zorunda kalıyor ve bu yardım talepleriyle erkeklerin dünyasında hayatta kalmaya çalışıyor.
Dünyanın Sonunu Önceleyen İşaretler kimlik ve öteki kavramları üzerine hem distopik hem de fantastik bir kurgu. Yuri Herrera dünyaya bakışını hem temel eğitimini aldığı siyaset bilimi üzerinden hem de bugünün politikalarını gördüğü, bulunduğu yerden eleştirel bir biçimde dile getiriyor. Günümüzde artık daha net bir şekilde fark ediyoruz ki altyapısını bir şekilde politikadan alan, fantastik ya da distopik kategorilerinin içinde anılan eserler aslında bugüne dair gerçekçi eserler… Çünkü yaşadığımız dünya ve bu dünyada insanın değeri, sadece bizim yaşadığımız ülke sınırları içerisinde değil, genel bir sorun olarak her yerde öne çıkıyor. İnsanlar yeryüzünde başlarına ne geldiğini anlamaya çalışarak dolaşıyorlar. Politikacılar ve ürettikleri siyaset yeryüzünü yaşanmaz bir hâle sokuyor. Yazsan roman bile olmaz dediğimiz kurguların içerisinde gerçek dünyada yaşıyoruz. Herrera ise bu gerçekliği eğip bükmemiz ve bu yaşadıklarımıza başka bir biçimde bakmamız gerektiğini göstermeye çalışıyor. Dünyayı hem mitolojik hem şiddetli, gerçek ve olanca kiriyle anlatıyor.
Özellikle dil meselesini ele alıyor. Kahraman Makina bir sınırdan diğerine geçerek, dille arasındaki çetrefilli ilişkiden ötürü günlük yaşamının içerisinde bir dönüşümü, okurun gözleri önünde gerçekleştiriyor. Makina, Meksika’nın güneyindeki isimsiz bir kasabada bir telefon santrali operatörü, insanların birbirleriyle iletişim kurmalarını sağlıyor. O yüzden ana dil, çok dillilik ve dilini bilmediği bir yerde durmak, dolaşmak ve halletmesi gereken şeylerin olması Makina’nın temel sorunlarımızla başka bir boyut içerisinde ilgilenmesine neden oluyor.
Herrera büyük bir risk alarak ve bu büyük riski bir başarıya dönüştürerek “öte tarafa geçmenin” hikâyesini yazıyor. Ailelerini, vatanlarını terk eden ve bundan sonrasını herhangi bir yerde öteki olarak yaşamak zorunda kalan insanların hikâyelerini bu çağın gerçekliği ile değil, kurduğu distopya ile anlatmaya çalışıyor. Kendi zamanını mahveden bir düzen ve dünyanın içinde nasıl yer alabileceğimize ve hayatta kalabileceğimize değin aslında küçük olasılıklar sunuyor yazar. Sınır kavramını sadece coğrafi olarak değil, kavramın farklı tanımları üzerinden ele alarak, farklılıkların alışverişi olarak görüyor.
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
İlgili Yazılar
Modern çağ ve uyarıcıları
Ömer Altan, K24, 7 Mayıs 2016 Balzac memleketlerin uyarıcı tüketimiyle sosyopolitik gerçeklikler arasında ironik bağıntılar kuruyor, araya yaşamından anekdotlar serperek hem kişisel, hem kurgusal, hem bilimsel hem de felsefî bir eğlence sunuyor. 1799-1850 yılları arasında yaşamış Fransız romancı ve oyun yazarı Honoré de Balzac, “Bana ne yediğini söyle, sana ne olduğunu söyleyeyim” sözünün sahibi meşhur gastronom …
İlk Göz Ağrısı (82): Özcan Yılmaz ve “Akıp Giden Günlerimiz” (Söyleşi)
Parşömen Fanzin, 26 Şubat 2021 Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hakim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kağıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı sonrakiler …
Yaşamın trajedisi: Trajedinin felsefesi
Emek Erez, Gazete Duvar, 29 Haziran 2017 Nietzsche ve Dostoyevski’nin trajedileri irdeleniyor. Kitap, yaşam izlerininin peşine düşüyor. Yazarların eserlerini yaşamlarından yola çıkarak incelemek tartışılan bir mesele olsa da bu yönteme birçok eleştirmenin başvurduğunu yadsıyamayız. Ki aslında bazı düşünürleri anlama çabası bizi bir şekilde onların yaşam öyküleri ile ilişkili bir araştırmaya da yönlendirebilir. Örneğin; Michel Foucault’nun babasının …
İlk Göz Ağrısı (88): Kadir Işık ve “Herkesten Uzakta” (Söyleşi)
Parşömen Fanzin, 12 Nisan 2021 Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti? Yazıdan uzak biri değildim, yazıyla ilişkim yıllardır sürüyor. Eskiden yazıyı hayatın gündelik sorunlarından uzaklaşmak, kendimle dertleşmek, rahatlamak için kullanıyordum. Yazar olmak ya da kitap çıkarmak benim için ütopikti. Zamanla herkesin okumasında sakınca görmediğim kısa öyküler yazdım. Kitabım çıkmadan …