‘Bizi Buraya Getiren Şeyler’ on iki öyküden oluşan bir ilk kitap. Ortalama insan ömrü düşünüldüğünde sıklıkla karşılaşılan olaylar değil öykü meselesi yapılanlar. Deyim yerindeyse uçurum ağzı insanlık hallerinde gezinmeyi seçiyor Çağatay Yılmaz.
Edebiyat salgın hastalıkla boğuştuğumuz bugünlerde gündemden az da olsa uzaklaşmanın yollarından biri. İnsan olmanın ağırlığından sıyrılmanın, gerçeklikten kopup kurmaca dünyaya dalmanın belki de. Sayfalar arasında kaybolmak uzak hayatlara doğru yol almak biraz da. Şaşırmak, gözlemek, hiç yaşamayacağınız olayları deneyimlemek, kendinden kaçarken kurmacadaki kahramanların acılarıyla bütünleşmek. ‘Bizi Buraya Getiren Şeyler’ on iki öyküden oluşan bir ilk kitap. Ortalama insan ömrü düşünüldüğünde sıklıkla karşılaşılan olaylar değil öykü meselesi yapılanlar. Deyim yerindeyse uçurum ağzı insanlık hallerinde gezinmeyi seçiyor Çağatay Yılmaz. Şaşırtıyor, sarsıyor. Bu kadar da olmaz denilebilecek olayları durumun yakıcılığına kapılmadan sakince anlatıyor. Onu öyküye çağıran düşüncenin büyüsüne kapılıp yazarın sesini yükseltmiyor. Bir kamera göz gibi sessizce izliyor kahramanlarını, duygu okumalarına girmeden olup biteni gösterip öyküyü tamamlıyor.
Ayrıntılar kırılma ânına varana dek bütünü güçlendiren tuğlalara dönüşüyor. Kitabın ikinci öyküsü ‘Akvaryum’da az rastlanır bir dizi olayı öyküleştiriyor yazar. Babasının son arzusunu yerine getirmek, onu istediği yere gömmek için yolda olan erkek kahramanla tanıştırıyor bizi. Öykünün girişinde trafik kazası geçirdiğini anladığımız kahramana tanrısal anlatıcı gözünden, uzaktan bakıyoruz. Belediye cenaze aracında olduğunu anladığımız kahraman gecenin ortasında bagajdaki tabutta yatan babası, kar, soğuk ve vahşi hayvanlarla bir başına, yaralı. Beraber yola çıktığı şoför ölmüş, anayolun uzağında. Yazar, sarsıcı onca olayı aynı öykü içinde art arda okura aktarırken sakin. Bu sakinliği bir kamera gibi olay mahallinde dolaşan tanrısal anlatıcıya borçlu elbette. Olayı uzaktan seyrediyormuş hissine kapılan okur ve kahraman arasına mesafe koyduruyor bu anlatım. Duygusal tanımlamalara da girmiyor, nesnel bir anlatımı tercih ediyor yazar, olan biteni gösterip kenara çekiliyor.
Duygu okumalarına girse sahicilik yitecek, kurmacanın kavrayıcı gücü esneyip gevşeyecek belki, bir ânda kendi gerçekliğine fırlatılacak okur. Ama bu olmuyor, trajik onca olayın aynı insanın başına gelmesi şaşırtmıyor bizi. Öykünün sonuna dek ölüm kalım sarkacında gidip gelen okur, okuma tamamlandığında sarsıcı bir duygu ve soruyla baş başa buluyor kendini. “İnsan, sağlığı yerindeyken ya da kapana kısılmamışken böyle düşünmeyi hayal bile edemez” diyen kahramana ve ona bu cümleyi söyleterek öyküyü bizim için daha da inandırıcı kılan yazara içten içe hak veriyor. Gerilimli öykü yine çarpıcı bir şekilde sonlanıyor. Kitaptaki öykülerin çoğunda hikâye akışını bölerken ana duygu ve atmosferi güçlendiren yan olaylarla karşılaşıyor okur. Bunu yaparken bir sinema filmindeymişçesine kahramana odaklı kamera göz yan olaya çevriliyor. ‘Boşluk’ adlı öyküde kayıp çocuklarını arayan çiftin ruh halini daha derinden kavramamız için arabanın ön camına çarpan sineğin ölümünü ayrıntılarıyla anlatıyor örneğin yazar. İncelikli bir yazı gözüne sahip sahneleri okurun gözünde resmetme konusunda zorlanmıyor Yılmaz. Öykünün can alıcı bilgilerini -kahramanların kim olduğu, dertlerinin ne olduğu, hasta ya da kimsesizlikleri- diyaloglar ve ayrıntılarla yavaş yavaş fısıldanıyor okura. Acelesi yok, kontrollü. ‘Bizi Buraya Getiren Şeyler’deki öykülerin tamamı erkek dünyasına eğiliyor. Erkeklerin merakları, erkeklerin öğrenip öğrettikleri, yetişkin erkekler ve genç erkekler arasındaki bakış açısı farkı, gerilim, babalık, baba ve erkek evlat ilişkileri… Bunca dert ve ağrı ortasında kadınlar, ana karayı oluşturan erkek hikâyelerinin birer parçası yalnızca. Özverili, sevgi dolu, sessiz; anne, kız arkadaş ya da eşler. Bir erkekle temas etmişlerse hikâyenin parçası olabiliyorlar. İnsan ister istemez öykü kurma konusunda becerikli bir yazarın ana karası kadın olan hikâyeleri nasıl anlatabileceğini merak ediyor. ‘Bizi Buraya Getiren Şeyler’ ilk kitaplarda görülen aksaklıklardan uzak, kendi anlatım ve dilini kurmayı başaran, sarsıcı insanlık hallerine yakından bakan öykülerle okuru selamlıyor.
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
Bürkem Cevher, K24, 8 Eylül 2016 McCarthy’nin Tenten külliyatına hâkimiyeti ve edebiyat kuramını bu külliyat üstünden şekillendirmesi okur için oldukça ilginç bir deneyim olacak. Tenten maceralarında üstü kapalı pek çok ayrıntı bu kitabı okuduktan sonra aydınlığa kavuşuyor. Çocukken hiç Tenten okumadığını söyleyen bir arkadaşım için ne kadar üzüldüğümü hatırlıyorum. Benim içinse Tenten sadece okunacak bir kitap değildi aynı zamanda …
Didem Erdiman, İnceleyeen, 12 Şubat 2020 Kimi zaman okuduğumuz bir cümle tüm duygularımızı uyandırır. O an sözcükler olduğu yerden çıkıp içimize sızar. Zihnimiz sözcükleri sıraya dizer, biraz görüntü, biraz ritim ekler. Ne zaman sözcükler gövde bulmak ister. İşte o içimizde saklı kalanlar yüreğimize dokunur, yol bulur, iz bırakır. Tıpkı Çiyil Kurtuluş’un “Aramızda Bir Bahçe Yakınlığı” öykü kitabının …
Serhat Aytekin, BirGün Kitap, 21 Mayıs 2021 Kadir Işık’ın karakterleri sürekli bir arayış içinde; eski ve yeni karşılaştırması yapıyorlar. Anlatıyorlar ama her şeyi değil; çoğunlukla boşluklar bırakan karakterlerin kısa kesik cümleleri yaşamlarının birer özeti gibi Türkiye edebiyatı yeni bir yazara merhaba dedi. Kadir Işık’ın yedi öyküden oluşan Herkesten Uzakta başlıklı kitabı okurla buluştu. Işık, öykülerini, …
Çağlayan Çevik, Bir Paragraf, 12 Haziran 2012 Yine küçücük bir romandan söz edeceğim. Ama, inanın yüzlerce sayfalık, tuğla gibi kitapları rahatlıkla ‘silkeleyecek’ bir roman bu. Şilili genç yazar Alejandro Zambra (ki bu ismi bir kenara not etmelisiniz), adeta alıştığımız edebiyat kalıplarına meydan okuyor! Nasıl mı? Çok merak edilen sonu en başta söyleyerek… “Sonunda kız ölür …
Uçurum ağzı insanlık halleri
Şenay Eroğlu Aksoy, BirGün Kitap, 10 Ekim 2020
‘Bizi Buraya Getiren Şeyler’ on iki öyküden oluşan bir ilk kitap. Ortalama insan ömrü düşünüldüğünde sıklıkla karşılaşılan olaylar değil öykü meselesi yapılanlar. Deyim yerindeyse uçurum ağzı insanlık hallerinde gezinmeyi seçiyor Çağatay Yılmaz.
Edebiyat salgın hastalıkla boğuştuğumuz bugünlerde gündemden az da olsa uzaklaşmanın yollarından biri. İnsan olmanın ağırlığından sıyrılmanın, gerçeklikten kopup kurmaca dünyaya dalmanın belki de. Sayfalar arasında kaybolmak uzak hayatlara doğru yol almak biraz da. Şaşırmak, gözlemek, hiç yaşamayacağınız olayları deneyimlemek, kendinden kaçarken kurmacadaki kahramanların acılarıyla bütünleşmek. ‘Bizi Buraya Getiren Şeyler’ on iki öyküden oluşan bir ilk kitap. Ortalama insan ömrü düşünüldüğünde sıklıkla karşılaşılan olaylar değil öykü meselesi yapılanlar. Deyim yerindeyse uçurum ağzı insanlık hallerinde gezinmeyi seçiyor Çağatay Yılmaz. Şaşırtıyor, sarsıyor. Bu kadar da olmaz denilebilecek olayları durumun yakıcılığına kapılmadan sakince anlatıyor. Onu öyküye çağıran düşüncenin büyüsüne kapılıp yazarın sesini yükseltmiyor. Bir kamera göz gibi sessizce izliyor kahramanlarını, duygu okumalarına girmeden olup biteni gösterip öyküyü tamamlıyor.
Ayrıntılar kırılma ânına varana dek bütünü güçlendiren tuğlalara dönüşüyor. Kitabın ikinci öyküsü ‘Akvaryum’da az rastlanır bir dizi olayı öyküleştiriyor yazar. Babasının son arzusunu yerine getirmek, onu istediği yere gömmek için yolda olan erkek kahramanla tanıştırıyor bizi. Öykünün girişinde trafik kazası geçirdiğini anladığımız kahramana tanrısal anlatıcı gözünden, uzaktan bakıyoruz. Belediye cenaze aracında olduğunu anladığımız kahraman gecenin ortasında bagajdaki tabutta yatan babası, kar, soğuk ve vahşi hayvanlarla bir başına, yaralı. Beraber yola çıktığı şoför ölmüş, anayolun uzağında. Yazar, sarsıcı onca olayı aynı öykü içinde art arda okura aktarırken sakin. Bu sakinliği bir kamera gibi olay mahallinde dolaşan tanrısal anlatıcıya borçlu elbette. Olayı uzaktan seyrediyormuş hissine kapılan okur ve kahraman arasına mesafe koyduruyor bu anlatım. Duygusal tanımlamalara da girmiyor, nesnel bir anlatımı tercih ediyor yazar, olan biteni gösterip kenara çekiliyor.
Duygu okumalarına girse sahicilik yitecek, kurmacanın kavrayıcı gücü esneyip gevşeyecek belki, bir ânda kendi gerçekliğine fırlatılacak okur. Ama bu olmuyor, trajik onca olayın aynı insanın başına gelmesi şaşırtmıyor bizi. Öykünün sonuna dek ölüm kalım sarkacında gidip gelen okur, okuma tamamlandığında sarsıcı bir duygu ve soruyla baş başa buluyor kendini. “İnsan, sağlığı yerindeyken ya da kapana kısılmamışken böyle düşünmeyi hayal bile edemez” diyen kahramana ve ona bu cümleyi söyleterek öyküyü bizim için daha da inandırıcı kılan yazara içten içe hak veriyor. Gerilimli öykü yine çarpıcı bir şekilde sonlanıyor. Kitaptaki öykülerin çoğunda hikâye akışını bölerken ana duygu ve atmosferi güçlendiren yan olaylarla karşılaşıyor okur. Bunu yaparken bir sinema filmindeymişçesine kahramana odaklı kamera göz yan olaya çevriliyor. ‘Boşluk’ adlı öyküde kayıp çocuklarını arayan çiftin ruh halini daha derinden kavramamız için arabanın ön camına çarpan sineğin ölümünü ayrıntılarıyla anlatıyor örneğin yazar. İncelikli bir yazı gözüne sahip sahneleri okurun gözünde resmetme konusunda zorlanmıyor Yılmaz. Öykünün can alıcı bilgilerini -kahramanların kim olduğu, dertlerinin ne olduğu, hasta ya da kimsesizlikleri- diyaloglar ve ayrıntılarla yavaş yavaş fısıldanıyor okura. Acelesi yok, kontrollü. ‘Bizi Buraya Getiren Şeyler’deki öykülerin tamamı erkek dünyasına eğiliyor. Erkeklerin merakları, erkeklerin öğrenip öğrettikleri, yetişkin erkekler ve genç erkekler arasındaki bakış açısı farkı, gerilim, babalık, baba ve erkek evlat ilişkileri… Bunca dert ve ağrı ortasında kadınlar, ana karayı oluşturan erkek hikâyelerinin birer parçası yalnızca. Özverili, sevgi dolu, sessiz; anne, kız arkadaş ya da eşler. Bir erkekle temas etmişlerse hikâyenin parçası olabiliyorlar. İnsan ister istemez öykü kurma konusunda becerikli bir yazarın ana karası kadın olan hikâyeleri nasıl anlatabileceğini merak ediyor. ‘Bizi Buraya Getiren Şeyler’ ilk kitaplarda görülen aksaklıklardan uzak, kendi anlatım ve dilini kurmayı başaran, sarsıcı insanlık hallerine yakından bakan öykülerle okuru selamlıyor.
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
İlgili Yazılar
Roland Barthes’ın Balzac analizi ışığında Tenten’i anlamak
Bürkem Cevher, K24, 8 Eylül 2016 McCarthy’nin Tenten külliyatına hâkimiyeti ve edebiyat kuramını bu külliyat üstünden şekillendirmesi okur için oldukça ilginç bir deneyim olacak. Tenten maceralarında üstü kapalı pek çok ayrıntı bu kitabı okuduktan sonra aydınlığa kavuşuyor. Çocukken hiç Tenten okumadığını söyleyen bir arkadaşım için ne kadar üzüldüğümü hatırlıyorum. Benim içinse Tenten sadece okunacak bir kitap değildi aynı zamanda …
Aramızda Bir Bahçe Yakınlığı
Didem Erdiman, İnceleyeen, 12 Şubat 2020 Kimi zaman okuduğumuz bir cümle tüm duygularımızı uyandırır. O an sözcükler olduğu yerden çıkıp içimize sızar. Zihnimiz sözcükleri sıraya dizer, biraz görüntü, biraz ritim ekler. Ne zaman sözcükler gövde bulmak ister. İşte o içimizde saklı kalanlar yüreğimize dokunur, yol bulur, iz bırakır. Tıpkı Çiyil Kurtuluş’un “Aramızda Bir Bahçe Yakınlığı” öykü kitabının …
Sorular, arayışlar, gedikler
Serhat Aytekin, BirGün Kitap, 21 Mayıs 2021 Kadir Işık’ın karakterleri sürekli bir arayış içinde; eski ve yeni karşılaştırması yapıyorlar. Anlatıyorlar ama her şeyi değil; çoğunlukla boşluklar bırakan karakterlerin kısa kesik cümleleri yaşamlarının birer özeti gibi Türkiye edebiyatı yeni bir yazara merhaba dedi. Kadir Işık’ın yedi öyküden oluşan Herkesten Uzakta başlıklı kitabı okurla buluştu. Işık, öykülerini, …
Bonzai
Çağlayan Çevik, Bir Paragraf, 12 Haziran 2012 Yine küçücük bir romandan söz edeceğim. Ama, inanın yüzlerce sayfalık, tuğla gibi kitapları rahatlıkla ‘silkeleyecek’ bir roman bu. Şilili genç yazar Alejandro Zambra (ki bu ismi bir kenara not etmelisiniz), adeta alıştığımız edebiyat kalıplarına meydan okuyor! Nasıl mı? Çok merak edilen sonu en başta söyleyerek… “Sonunda kız ölür …