“Suç ve erdem” söz konusu olduğunda, Marquis de Sade’ın Aşkın Suçları’nı yayımladığı 1800 yılından bu yana insanlık yerinde saymıyor olsa da, aldığı yol pek de iç açıcı olmasa gerek. Geçen zaman boyunca iki kavramın devasa hacmi içinde ve insan zihninin karmaşık labirentlerinde biraz daha alt katmanlara inebilmişsek bile, hâlâ 200 yıl önce yazılmış bir eser canlılığını koruyabiliyorsa, sarmal yolda adım adım varılan durak da işte böyle bir bugün oluyor ya da insanın varoluş sorunlarının kısıtlılığını, aslında dönenip durduğumuzu kabullenmek gerekiyor. Edebiyatın güzel tarafı bu, bir metin aracılığıyla zaman tünelinde iki yüz yıl öncesine kolayca gidebilmek, o günün toplumlarını, kişilerini, ilişkileri, tutumları ve hatta yazarı gözleyebilmek. Dolayısıyla tüm eserlerinde insan ilişkilerine kafa yoran Sade’ın yazdıklarını okuyarak genişlettiğimiz zaman aralığına tepeden bakabiliriz.
“Roman Üstüne Düşünceler” adlı denemesinde şöyle der Sade: “Roman türünde kavranması gereken erdem değil, tabiattır; eserlerin en tekili insan yüreğidir, çünkü az çok güzel, az çok gerekli olsa da erdem, bu şaşırtıcı yüreğin biçimlerinden yalnızca biridir; romancı için onu derinlemesine incelemek o denli gereklidir ve bu kalbin sadık aynası olan roman bütün kıvrımları yazıp çizmelidir.” Öyle de yapar, sarsıntılı, sıra dışı, çoğunluğu hapishane ya da akıl hastanelerinde geçirdiği ömrü boyunca obur bir şekilde yazar. Özellikle cinsel içgüdülerin neden olduğu davranışlara tuttuğu ışıkla adını bir davranış bozukluğuna verecek kadar bambaşka, yepyeni bir bakış açısıyla anlatır yüreğin biçimlerini. Aşkın Suçları’nda yer alan üç öyküde de özellikle suç ve erdem kavramlarına tam da Fransız Devrimi’nin henüz dumanının tüttüğü dönemde bakarak, bugün bize farklı okumalar yapma olanağı sağlar.
Felsefecilerin ahlak, din ve bireysel özgürlükler üstüne konuşurken, bir yandan da radikal felsefecilerin yeraltından bağırıp babasız çocukların kimseye zararının olmayacağı, zinaya ve enseste tabiatla ilişkisi üzerinden yaklaşarak doğal sayılabileceği, evlilik bağının ruha aykırılığı üstüne, yıkım doğanın kanunudur gibi sarsıcı fikirlerle kafaları karıştırdığı dönemin eğilimlerinden etkilenen Sade da kendine özgü şeklini alır. Apollinaire “Şimdiye dek yeryüzüne gelmiş en özgür zekâ” olarak anar Sade’ı. Kimsenin duymadığı, görmediği için tanımadığı kavramları, gündelik yaşama nüfuz etmişse bile adı konulmamış, dile getirilmeyen kavramları anlatan öyküler, romanlar kaleme alır. O kadar ki Villerteque, Le Journal des Arts’ta yayımlanan eleştirisinde kitabı iğrençlikle yaftalar. Buna karşılık Sade’ın kaleme aldığı savunma metniyse ne yazık ki yayımlanmayacaktır.
Sade erdemin düşmanıdır. Aşkın Suçları’nda yer alan üç öyküde de erdemli olmaya çabalayan kişiler koyar karşımıza Sade. İyilik, kötülük, doğruluk üstüne uzun tiratlarla konuşturur onları. Hatta erdemi basbayağı övdüğünü görürüz. Ancak bu kişilerin hüsranla, aldatılmayla, acılarla, ölümle sona eren trajik hayatlarına okuru tanık ederken, izledikleri yoldan dolayı yerden yere vurarak biraz da alay eder kişileriyle. Böylece okurun dikkatini erdem üstüne çeker. Hatta Beauvoir’a göre öte yandan da kötülüğün tatlarını aşılamaya çalışır.
Kitapta yer alan “Florville ile Courval, ya da Kadercilik” öyküsünü okurken hikâyenin olay örgüsündeki aşırılık günümüz okurunun biraz da yadırgayacağı kadar fazla gelebilir. Yemek yerken de oburdur o, düş gücünü çalıştırırken de. Simone de Beauvoir Sade’ı Yakmalı mı? adlı deneme kitabında yazarın alaycılık ve aşırılığına değinir: “Maurice Heine’in belirttiği gibi kara roman akımının öncüsü olan Sade, inanılmazı, düşcül olanı anlatırken fazla akılcı kalmamaktadır. Kendini düş̧ gücünün aşırılıklarına bıraktığı zamanlarda bir okur olarak ondaki epik sertliğe mi, eğleni havasına mı hayran olmam gerektiğini kestiremiyorum. İşin olağanüstü yanı şurda ki, söz konusu eğleni tutumu Sade’ın sayıklamalarını yıkmayacak bir şekilde gelişiyor. Üstelik güvensizliğimize karşı bu sayıklamaları savunacak kuru bir şiir de sağlıyor ona. İnkârın dehası otağını kurmuştur Sade’da.” Aşkın Suçları Cemal Süreya’nın şiirsel diliyle Türkçeye çevrilmiş ilk Sade eseridir (1967). Orijinal dildeki baskısında on bir öykü bulunurken, içinden üçü seçilir: ““Florville ile Courval ya da Kadercilik”, “Faxelange ya da Hırsın Zararları”, “Dorgeville ya da Erdemin Suç İşlettiği”. Süreya önsözde Sade’ın anlatım tutukluğu ve tekrarlarına karşın, ilkelliği içinde büyüyen, tatlanan, yakamızı bırakmayan anlatımından söz ediyor.
Kitabın sonunda bulunan iki ayrı deneme de yararlı. Sade “Roman Üstüne Düşünceleri”nde üç soruyu yanıtlıyor. Bu eser türü neden roman adını alıyor? Bunun kaynağını hangi halkta aramalıyız, en ünlüleri hangileridir? Yazma sanatında yetkinliğe ulaşmak için izlenmesi gereken kurallar nelerdir? İkinci denemeyse Iwan Bloch’un “Marquis de Sade’ın Felsefesi”. Iwan Bloch kaybolduğu sanılan Sodom’un 120 Günü’nü bulan, yayımlayan, ayrıca yazarın yaşamı ve felsefesine ilişkin bir de çalışma yapan doktor.
Notos Kitap’tan çıkan Aşkın Suçları’nın sayfalarına serpiştirilmiş İspanyol ressam Goya’nın 1790’larda bakır levhaya kezzapla işleyerek yarattığı çizimlerle karşılaşınca da 18. yüzyıl Avrupası’nın, dolayısıyla insanlığın geçirdiği, hâlâ geçirmekte olduğu karanlık karşısında derin bir iç çekip yazıklanmadan yapamıyoruz. Goya da alegorik çizimleriyle döneminin sanat geleneklerinin kabul etmesi olanaksız yaratıcı özgürlüğünü Los Caprichos serisiyle deneyimlemiş ve temasını, “Sivil bir toplumda sayısız kusur ve ahmaklık bulunabilir. Ortak önyargılar ve yalan tecrübeler, bu ahmaklıkları doğal hale getirebilir,” olarak açıklamıştı.
Sade’ın epigraftaki uyarısı bile tek başına değerli. Suçu resmederken kullandığı fırça darbelerinden okur rahatsız oluyorsa, bu iyiye işaret. Kurtuluşunun yakınlığını müjdeliyor. Eğer aksine yazara lanet ediyorsa, “Bil ki,” diyor Sade, aman dikkat, okuru zavallılıkla suçlayarak, “burada karşılaştığın iflah olmayacak kendi benliğindir,” ve tokadını atıyor.
A. Ömer Türkeş, Radikal Kitap, 18 Mayıs 2012 Şili’nin en karanlık dönemlerinde, 1975 te doğmuş Alejandro Zambra. İspanyol edebiyatı ve filoloji okumuş. 2011 yılında Cristian Jimnez tarafından sinemaya uyarlanan Bonzai Cannes Film Festivali’nin ardından İstanbul Film Festivali’nde de gösterilmişti. Son yıllarda, Latin Amerika edebiyatından yeni isimlerle karşılaşıyoruz. ‘Bonzai’, Latin Amerika edebiyatının genç kuşağından Şilili Alejandro …
Emek Erez, Gazete Duvar, 21 Kasım 2019 Bohumil Hrabal’ın Notos Kitap tarafından yayımlanan “Gürültülü Yalnızlık” adlı kitabı her okurun farklı bir bağlam yakalayabileceği çok katmanlı bir metin, benim okumamda etkileyici bulduğum yan yok etmenin hazzı ve sanat yapıtının nasıl olması gerektiğine dair kafamda sorular oluşturması oldu. Şunu biliyoruz ki şen bir dünyada yaşamıyoruz bu nedenle Adorno hâlâ …
Top malware USA can be described as comprehensive program that helps to protect your PC from loads of malicious viruses. It prevents malicious files before that they even find your PC and monitors websites for malware. You can download it free of charge and test it out for 30 days before getting. Some of the …
Atilla Birkiye, K24, 8 Ekim 2015 Mektuplar büyük bir çoğunlukla yazanı öldükten sonra kitaplaştırılır ve başka birine yazılmış, genellikle de “içsel itiraflar”dır… Acaba her mektup yayınlanmalı/ kitaplaşmalı mı? Kalemin Ucu- IX Edebiyat ürünlerinde çoğunlukla mektup, anı, günlük “merak” uyandıran türlerdir. Hem de çok. Onlarda, kişisel, dönemsel bilgiler, yaşanmışlıklar yer alır. Okurun ilgisini biraz da bir …
“Bil ki, burada karşılaştığın iflah olmayacak kendi benliğindir.”
Özlem Akıncı, Birgün Kitap, Ocak 2015
“Suç ve erdem” söz konusu olduğunda, Marquis de Sade’ın Aşkın Suçları’nı yayımladığı 1800 yılından bu yana insanlık yerinde saymıyor olsa da, aldığı yol pek de iç açıcı olmasa gerek. Geçen zaman boyunca iki kavramın devasa hacmi içinde ve insan zihninin karmaşık labirentlerinde biraz daha alt katmanlara inebilmişsek bile, hâlâ 200 yıl önce yazılmış bir eser canlılığını koruyabiliyorsa, sarmal yolda adım adım varılan durak da işte böyle bir bugün oluyor ya da insanın varoluş sorunlarının kısıtlılığını, aslında dönenip durduğumuzu kabullenmek gerekiyor. Edebiyatın güzel tarafı bu, bir metin aracılığıyla zaman tünelinde iki yüz yıl öncesine kolayca gidebilmek, o günün toplumlarını, kişilerini, ilişkileri, tutumları ve hatta yazarı gözleyebilmek. Dolayısıyla tüm eserlerinde insan ilişkilerine kafa yoran Sade’ın yazdıklarını okuyarak genişlettiğimiz zaman aralığına tepeden bakabiliriz.
“Roman Üstüne Düşünceler” adlı denemesinde şöyle der Sade: “Roman türünde kavranması gereken erdem değil, tabiattır; eserlerin en tekili insan yüreğidir, çünkü az çok güzel, az çok gerekli olsa da erdem, bu şaşırtıcı yüreğin biçimlerinden yalnızca biridir; romancı için onu derinlemesine incelemek o denli gereklidir ve bu kalbin sadık aynası olan roman bütün kıvrımları yazıp çizmelidir.” Öyle de yapar, sarsıntılı, sıra dışı, çoğunluğu hapishane ya da akıl hastanelerinde geçirdiği ömrü boyunca obur bir şekilde yazar. Özellikle cinsel içgüdülerin neden olduğu davranışlara tuttuğu ışıkla adını bir davranış bozukluğuna verecek kadar bambaşka, yepyeni bir bakış açısıyla anlatır yüreğin biçimlerini. Aşkın Suçları’nda yer alan üç öyküde de özellikle suç ve erdem kavramlarına tam da Fransız Devrimi’nin henüz dumanının tüttüğü dönemde bakarak, bugün bize farklı okumalar yapma olanağı sağlar.
Felsefecilerin ahlak, din ve bireysel özgürlükler üstüne konuşurken, bir yandan da radikal felsefecilerin yeraltından bağırıp babasız çocukların kimseye zararının olmayacağı, zinaya ve enseste tabiatla ilişkisi üzerinden yaklaşarak doğal sayılabileceği, evlilik bağının ruha aykırılığı üstüne, yıkım doğanın kanunudur gibi sarsıcı fikirlerle kafaları karıştırdığı dönemin eğilimlerinden etkilenen Sade da kendine özgü şeklini alır. Apollinaire “Şimdiye dek yeryüzüne gelmiş en özgür zekâ” olarak anar Sade’ı. Kimsenin duymadığı, görmediği için tanımadığı kavramları, gündelik yaşama nüfuz etmişse bile adı konulmamış, dile getirilmeyen kavramları anlatan öyküler, romanlar kaleme alır. O kadar ki Villerteque, Le Journal des Arts’ta yayımlanan eleştirisinde kitabı iğrençlikle yaftalar. Buna karşılık Sade’ın kaleme aldığı savunma metniyse ne yazık ki yayımlanmayacaktır.
Sade erdemin düşmanıdır. Aşkın Suçları’nda yer alan üç öyküde de erdemli olmaya çabalayan kişiler koyar karşımıza Sade. İyilik, kötülük, doğruluk üstüne uzun tiratlarla konuşturur onları. Hatta erdemi basbayağı övdüğünü görürüz. Ancak bu kişilerin hüsranla, aldatılmayla, acılarla, ölümle sona eren trajik hayatlarına okuru tanık ederken, izledikleri yoldan dolayı yerden yere vurarak biraz da alay eder kişileriyle. Böylece okurun dikkatini erdem üstüne çeker. Hatta Beauvoir’a göre öte yandan da kötülüğün tatlarını aşılamaya çalışır.
Kitapta yer alan “Florville ile Courval, ya da Kadercilik” öyküsünü okurken hikâyenin olay örgüsündeki aşırılık günümüz okurunun biraz da yadırgayacağı kadar fazla gelebilir. Yemek yerken de oburdur o, düş gücünü çalıştırırken de. Simone de Beauvoir Sade’ı Yakmalı mı? adlı deneme kitabında yazarın alaycılık ve aşırılığına değinir: “Maurice Heine’in belirttiği gibi kara roman akımının öncüsü olan Sade, inanılmazı, düşcül olanı anlatırken fazla akılcı kalmamaktadır. Kendini düş̧ gücünün aşırılıklarına bıraktığı zamanlarda bir okur olarak ondaki epik sertliğe mi, eğleni havasına mı hayran olmam gerektiğini kestiremiyorum. İşin olağanüstü yanı şurda ki, söz konusu eğleni tutumu Sade’ın sayıklamalarını yıkmayacak bir şekilde gelişiyor. Üstelik güvensizliğimize karşı bu sayıklamaları savunacak kuru bir şiir de sağlıyor ona. İnkârın dehası otağını kurmuştur Sade’da.”
Aşkın Suçları Cemal Süreya’nın şiirsel diliyle Türkçeye çevrilmiş ilk Sade eseridir (1967). Orijinal dildeki baskısında on bir öykü bulunurken, içinden üçü seçilir: ““Florville ile Courval ya da Kadercilik”, “Faxelange ya da Hırsın Zararları”, “Dorgeville ya da Erdemin Suç İşlettiği”. Süreya önsözde Sade’ın anlatım tutukluğu ve tekrarlarına karşın, ilkelliği içinde büyüyen, tatlanan, yakamızı bırakmayan anlatımından söz ediyor.
Kitabın sonunda bulunan iki ayrı deneme de yararlı. Sade “Roman Üstüne Düşünceleri”nde üç soruyu yanıtlıyor. Bu eser türü neden roman adını alıyor? Bunun kaynağını hangi halkta aramalıyız, en ünlüleri hangileridir? Yazma sanatında yetkinliğe ulaşmak için izlenmesi gereken kurallar nelerdir? İkinci denemeyse Iwan Bloch’un “Marquis de Sade’ın Felsefesi”. Iwan Bloch kaybolduğu sanılan Sodom’un 120 Günü’nü bulan, yayımlayan, ayrıca yazarın yaşamı ve felsefesine ilişkin bir de çalışma yapan doktor.
Notos Kitap’tan çıkan Aşkın Suçları’nın sayfalarına serpiştirilmiş İspanyol ressam Goya’nın 1790’larda bakır levhaya kezzapla işleyerek yarattığı çizimlerle karşılaşınca da 18. yüzyıl Avrupası’nın, dolayısıyla insanlığın geçirdiği, hâlâ geçirmekte olduğu karanlık karşısında derin bir iç çekip yazıklanmadan yapamıyoruz. Goya da alegorik çizimleriyle döneminin sanat geleneklerinin kabul etmesi olanaksız yaratıcı özgürlüğünü Los Caprichos serisiyle deneyimlemiş ve temasını, “Sivil bir toplumda sayısız kusur ve ahmaklık bulunabilir. Ortak önyargılar ve yalan tecrübeler, bu ahmaklıkları doğal hale getirebilir,” olarak açıklamıştı.
Sade’ın epigraftaki uyarısı bile tek başına değerli. Suçu resmederken kullandığı fırça darbelerinden okur rahatsız oluyorsa, bu iyiye işaret. Kurtuluşunun yakınlığını müjdeliyor. Eğer aksine yazara lanet ediyorsa, “Bil ki,” diyor Sade, aman dikkat, okuru zavallılıkla suçlayarak, “burada karşılaştığın iflah olmayacak kendi benliğindir,” ve tokadını atıyor.
İlgili Yazılar
Gençlik işte…
A. Ömer Türkeş, Radikal Kitap, 18 Mayıs 2012 Şili’nin en karanlık dönemlerinde, 1975 te doğmuş Alejandro Zambra. İspanyol edebiyatı ve filoloji okumuş. 2011 yılında Cristian Jimnez tarafından sinemaya uyarlanan Bonzai Cannes Film Festivali’nin ardından İstanbul Film Festivali’nde de gösterilmişti. Son yıllarda, Latin Amerika edebiyatından yeni isimlerle karşılaşıyoruz. ‘Bonzai’, Latin Amerika edebiyatının genç kuşağından Şilili Alejandro …
Gürültülü Yalnızlık: Yok etmenin hazzı
Emek Erez, Gazete Duvar, 21 Kasım 2019 Bohumil Hrabal’ın Notos Kitap tarafından yayımlanan “Gürültülü Yalnızlık” adlı kitabı her okurun farklı bir bağlam yakalayabileceği çok katmanlı bir metin, benim okumamda etkileyici bulduğum yan yok etmenin hazzı ve sanat yapıtının nasıl olması gerektiğine dair kafamda sorular oluşturması oldu. Şunu biliyoruz ki şen bir dünyada yaşamıyoruz bu nedenle Adorno hâlâ …
How to Get the Most Out of Top Anti-virus USA
Top malware USA can be described as comprehensive program that helps to protect your PC from loads of malicious viruses. It prevents malicious files before that they even find your PC and monitors websites for malware. You can download it free of charge and test it out for 30 days before getting. Some of the …
Mektuplar, Yazarın İç Dünyası
Atilla Birkiye, K24, 8 Ekim 2015 Mektuplar büyük bir çoğunlukla yazanı öldükten sonra kitaplaştırılır ve başka birine yazılmış, genellikle de “içsel itiraflar”dır… Acaba her mektup yayınlanmalı/ kitaplaşmalı mı? Kalemin Ucu- IX Edebiyat ürünlerinde çoğunlukla mektup, anı, günlük “merak” uyandıran türlerdir. Hem de çok. Onlarda, kişisel, dönemsel bilgiler, yaşanmışlıklar yer alır. Okurun ilgisini biraz da bir …