Kanada’da, McGill Üniversitesinde sanat tarihi profesörü olan Vega, annesinin ölümü üzerine, 18 yıl önce ayrıldığı El Salvador’a, annesinin cenazesine katılmak üzere döner. Amacı cenazeden hemen sonra Kanada’ya geri dönmektir aslında ama annesinden kendisine ve kardeşine miras kalan evin durumu yüzünden ülkede kalmasının uzun sürdüğünü görürüz.
Vega, 15 gün kadar kardeşinin evinde kalır, ancak artık kardeşine, onun karısına ve çocuklarına katlanacak durumda değildir. Bir hafta kadar da otelde kalacaktır. Otelde kalacağı ilk gecenin akşamında okuldan arkadaşıyla bir barda oturur. Vega’ya tiksinti vermeyen tek yer. O da belli saatlerde. Ona tiksinti vermeyen tek kişiyle. Çaykovski’nin Si Bemol Minör Konçertosu CD’si eşliğinde.
Kitabın yaprakları bu barda açılır. Aslında anlatı uzun bir monologdan oluşur. Vega anlatır. İsminin Moya olduğunu öğrendiğimiz kişiyse (anlatıcı) onun sözüne karışmaz ya da karışmışsa da bilemiyoruz. Anlatıdan bunu öğrenemiyoruz. Moya’nın arada, “dedi Vega” şeklinde olayı bize aktaran birinci tekil anlatıcı “ikinci ağızcı” olarak söze karışması haricinde sesi duyulmaz. Ne onaylar ne karşı çıkar. Hatta suçlamalardan kendi payına düşeni aldığında bile karşı çıkmaz.
Sayfalar ilerledikçe, annesinin cenazesiyle, adeta Pandora’nın tabutunun açılan kapağını görürüz. Ancak bu kötülükler, yeni değildir. Kutu yerine tabut demenin nedeni de bu. Aslında hâlâ da, olayın geçtiği zaman, devam eden kötülüklerdir. Ancak Vega için, uzun zaman adeta bir çekmecede tozlanmaya bırakılmış dosyalar iken ülkeye dönmesiyle birlikte yeniden işlenen bir cinayetin gerçeği olurlar. Vega’nın kaçtığı, kendini kurtardığını düşündüğü her şey gözünün önünde cereyan etmeye başlar. Daha doğrusu her şey, tekrar tekrar gözüne batmaya başlar.
“On bir yıllık içsavaş”ın bile kimseyi değiştirmediği o ülkeye, El Salvador’a dönüşü, her şeyin nasıl da tiksinç olduğunu tekrar görmesine yol açar. Bununla birlikte, sönmeyen tiksintinin patlamasıyla da her şey oraya buraya saçılır. Evet, tam olarak oraya buraya saçılır. Zaten, Vega’nın iç dökme anlatısı, yolda yürürken karşına çıkan, ayağına takılan şeylerle kurulan zorunlu ilişkinin dile dökülmesi şeklinde ilerler.
Ona göre ülkedeki halkı, “bilgiyle ve entelektüel merakla kavgalı.” “Sadece can pazarı yaşandığı sürece” var olan ülkesi, insana aynı zamanda “canilik kapasitesi dışında hiçbir var oluş ihtimali”ni de tanımayacak kadar “zihinsel sefalet” içindedir.
Bu “zihinsel sefalet” içindeki ülkesi, uzun süren bir iç savaştan sonra bütün özgürlüğünü silah bırakan eski asker ve eski gerillaların, politikacıların, sefil halkın, paranın peşinde koşanların, zevksizlerin insafsızlığa terk etmiştir.
Bir annenin ölümüyle başlaması yönüyle Albert Camus’nün Yabancı’sını akla getirse de burada her şey Yabancı’nın tersine işler. Camus’nün yaban, umursamaz, amaçsız karakterinin tersine, burada her şeyi hastalık derecesinde takan Vega bizi karşılar. Hatta Vega’nın başkaldıran bir tip olduğu söylenebilir. Kaçarak, iğrenerek, tiksinerek, kusarak başkaldıran biri. Yine de karşı eylem gerçekleştirmemesi yönüyle aslında pasif bir başkaldıran.
Bütün bu tiksinç durumların kaynağı kendisi olabilir mi?
Vega’nın tiksintisinde böyle bir durumdan bahsetmek mümkün aslında. Çünkü ancak kişinin kendisinde doğup büyüyen tiksinti, bu kadar korkunç olabilir. Ama metin bu durumu daha fazla irdelememize olanak tanımıyor. Yine de şu apaçıktır: Vega, çocukluğunu ve ilk gençliğini ülkesinde heba ettiği için korkunç sinirlidir.
Tiksinti, aynı zamanda “en”lerin romanı.Vega’ya göre, en tiksindirici üniversiteler, gazeteler, televizyonlar, biralar, yemekler, barlar, müzikler, denizler, plajlar, insanlar, genelevler, siyasetçiler kendi ülkesinde kümelenmiştir. Başka hiçbir yerde karşılaşma olanağı olmayan her iğrençlik kendi ülkesinde mevcuttur.
Freni patlamış araç ya da El Salvador’da işlenen ve arkası kesilmeyen cinayetler gibi kimi zaman tekrarlanan kimi zaman da eklenerek çoğalan upuzun cümlelerin en baskın özelliği, bütün tiksinç durumları, “en”lerle daha şoke edici hâllere sokması.
İlginçtir, kitabın yazarı, kitabın yayımlanmasından sonra, farklı nedenlerle de olsa, Vega gibi ülkeyi terk etmek zorunda kalır. Vega’nın tiksinç ülkesinin halkından aldığı ölüm tehditlerinden sonra ülkesine dönmeme kararı alır. Kitapların, yazarlarınhayat hikâyelerinden sunulanparçalardan oluşmasına alışkınız ancak burada ilginç olan kitabın, kendi yazarının hayatını kendi anlatısına dönüştürmekteki gücü olunca şaşırmadan kalmak kolay değil. Yazarın, kitabın sonuna koyduğu notlardan bunu öğreniyoruz. Yine de annesinin ölümüyle ülkesine dönen kendi kitabının kahramanı Vega ile yazarın annesinin kendisini arayarak yazdığı kitap yüzünden ölüm ile tehdit edildiğini öğrenmesi ve bir daha dönmemesi arasında güçlü ilişki de bir benzeştirme hamlesi.
Kaynak: Tiksinti, Horacio Castellanos Moya, Notos Kitap, ePub Birinci Sürüm, 2019, Çev: Süleyman Doğru.
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
Ferruh Tunç, Oggito, 3 Temmuz 2020 ŞİİRSELLİK Şiirsel bir dili olduğu söylenen öykü ve romanlardan ürküyorum. Çoğunlukla roman ya da öykü olamayan eserlerin mazereti oluyor böyle niyetler ve nitelemeler. Sözüm ona şiirselliği, kararsız bir nesirde biçem ve duyarlık bütünlüğünü sağlamak üzere katkı malzemesi olarak kullanmaya çalışanlar var; bana öyle geliyor ki, nesir türüne özgü avantajları …
İnan Çetin, Kitap Zamanı, 5 Haziran 2013 Latin Amerika edebiyatının genç kuşak yazarlarından Alejandro Zambra’nın dilimizde yayımlanan üçüncü kitabı Eve Dönmenin Yolları, yalnızlık ve yazmaya ilişkin düşünsel bir tutkunun romanı diye tanımlanabilir. Genelde edebiyatçılar “yeni” olarak adlandırabileceğimiz edebi bir anlayışın gökten inmediğini bilirler. Edebiyatçı bilir ki, çağının sunduğu bazı değişikliklerle birlikte yazmayı seçtiği yöntem, biçem, biçim, …
Ayşen Güven, Posta, 4 Kasım 2017 “Okurken huzur bulmak, alışıldık ve güvenli yaşantılarımızı doğrulamak mı istiyoruz yoksa yeni bir deneyim ve anlam mı arıyoruz?” İspanyolca yazan en iyi romancılar arasında gösterilen Carlos Labbé, Türkçeye kazandırılan ilk romanı üzerine bir söyleşide bunu soruyor. Sahiden derdimiz ne? Tür tartışması çaresiz “Loquela-Sayıklama” karşısında. Çünkü edebi türlerin hep beraber dans …
Oğuz Tecimen, T24, 10 Ağustos 2017 Şestov’un Trajedinin Felsefesi yalnızca Dostoyevski ve Nietzsche’yi değil, felsefeyi ve edebiyatı soru işaretleri olarak düşünmeye çağırıyor… Rus filozof Lev Isaakoviç Şestov 1866’da Kiev’de Yahudi Schwarzmann ailesine doğar. Moskova Üniversitesi’nde başladığı matematik ve hukuk öğrenimine, siyasi nedenlerle Kiev Hukuk Fakültesi’nde devam eder. 1889’da mezun olur. Rusya’da işçi sınıfı üstüne yazdığı doktora …
En’lerin romanı: “Tiksinti”
Takyedin Çiftsüren, Edebiyathaber, 8 Temmuz 2020
Kanada’da, McGill Üniversitesinde sanat tarihi profesörü olan Vega, annesinin ölümü üzerine, 18 yıl önce ayrıldığı El Salvador’a, annesinin cenazesine katılmak üzere döner. Amacı cenazeden hemen sonra Kanada’ya geri dönmektir aslında ama annesinden kendisine ve kardeşine miras kalan evin durumu yüzünden ülkede kalmasının uzun sürdüğünü görürüz.
Vega, 15 gün kadar kardeşinin evinde kalır, ancak artık kardeşine, onun karısına ve çocuklarına katlanacak durumda değildir. Bir hafta kadar da otelde kalacaktır. Otelde kalacağı ilk gecenin akşamında okuldan arkadaşıyla bir barda oturur. Vega’ya tiksinti vermeyen tek yer. O da belli saatlerde. Ona tiksinti vermeyen tek kişiyle. Çaykovski’nin Si Bemol Minör Konçertosu CD’si eşliğinde.
Kitabın yaprakları bu barda açılır. Aslında anlatı uzun bir monologdan oluşur. Vega anlatır. İsminin Moya olduğunu öğrendiğimiz kişiyse (anlatıcı) onun sözüne karışmaz ya da karışmışsa da bilemiyoruz. Anlatıdan bunu öğrenemiyoruz. Moya’nın arada, “dedi Vega” şeklinde olayı bize aktaran birinci tekil anlatıcı “ikinci ağızcı” olarak söze karışması haricinde sesi duyulmaz. Ne onaylar ne karşı çıkar. Hatta suçlamalardan kendi payına düşeni aldığında bile karşı çıkmaz.
Sayfalar ilerledikçe, annesinin cenazesiyle, adeta Pandora’nın tabutunun açılan kapağını görürüz. Ancak bu kötülükler, yeni değildir. Kutu yerine tabut demenin nedeni de bu. Aslında hâlâ da, olayın geçtiği zaman, devam eden kötülüklerdir. Ancak Vega için, uzun zaman adeta bir çekmecede tozlanmaya bırakılmış dosyalar iken ülkeye dönmesiyle birlikte yeniden işlenen bir cinayetin gerçeği olurlar. Vega’nın kaçtığı, kendini kurtardığını düşündüğü her şey gözünün önünde cereyan etmeye başlar. Daha doğrusu her şey, tekrar tekrar gözüne batmaya başlar.
“On bir yıllık içsavaş”ın bile kimseyi değiştirmediği o ülkeye, El Salvador’a dönüşü, her şeyin nasıl da tiksinç olduğunu tekrar görmesine yol açar. Bununla birlikte, sönmeyen tiksintinin patlamasıyla da her şey oraya buraya saçılır. Evet, tam olarak oraya buraya saçılır. Zaten, Vega’nın iç dökme anlatısı, yolda yürürken karşına çıkan, ayağına takılan şeylerle kurulan zorunlu ilişkinin dile dökülmesi şeklinde ilerler.
Ona göre ülkedeki halkı, “bilgiyle ve entelektüel merakla kavgalı.” “Sadece can pazarı yaşandığı sürece” var olan ülkesi, insana aynı zamanda “canilik kapasitesi dışında hiçbir var oluş ihtimali”ni de tanımayacak kadar “zihinsel sefalet” içindedir.
Bu “zihinsel sefalet” içindeki ülkesi, uzun süren bir iç savaştan sonra bütün özgürlüğünü silah bırakan eski asker ve eski gerillaların, politikacıların, sefil halkın, paranın peşinde koşanların, zevksizlerin insafsızlığa terk etmiştir.
Bir annenin ölümüyle başlaması yönüyle Albert Camus’nün Yabancı’sını akla getirse de burada her şey Yabancı’nın tersine işler. Camus’nün yaban, umursamaz, amaçsız karakterinin tersine, burada her şeyi hastalık derecesinde takan Vega bizi karşılar. Hatta Vega’nın başkaldıran bir tip olduğu söylenebilir. Kaçarak, iğrenerek, tiksinerek, kusarak başkaldıran biri. Yine de karşı eylem gerçekleştirmemesi yönüyle aslında pasif bir başkaldıran.
Bütün bu tiksinç durumların kaynağı kendisi olabilir mi?
Vega’nın tiksintisinde böyle bir durumdan bahsetmek mümkün aslında. Çünkü ancak kişinin kendisinde doğup büyüyen tiksinti, bu kadar korkunç olabilir. Ama metin bu durumu daha fazla irdelememize olanak tanımıyor. Yine de şu apaçıktır: Vega, çocukluğunu ve ilk gençliğini ülkesinde heba ettiği için korkunç sinirlidir.
Tiksinti, aynı zamanda “en”lerin romanı.Vega’ya göre, en tiksindirici üniversiteler, gazeteler, televizyonlar, biralar, yemekler, barlar, müzikler, denizler, plajlar, insanlar, genelevler, siyasetçiler kendi ülkesinde kümelenmiştir. Başka hiçbir yerde karşılaşma olanağı olmayan her iğrençlik kendi ülkesinde mevcuttur.
Freni patlamış araç ya da El Salvador’da işlenen ve arkası kesilmeyen cinayetler gibi kimi zaman tekrarlanan kimi zaman da eklenerek çoğalan upuzun cümlelerin en baskın özelliği, bütün tiksinç durumları, “en”lerle daha şoke edici hâllere sokması.
İlginçtir, kitabın yazarı, kitabın yayımlanmasından sonra, farklı nedenlerle de olsa, Vega gibi ülkeyi terk etmek zorunda kalır. Vega’nın tiksinç ülkesinin halkından aldığı ölüm tehditlerinden sonra ülkesine dönmeme kararı alır. Kitapların, yazarlarınhayat hikâyelerinden sunulanparçalardan oluşmasına alışkınız ancak burada ilginç olan kitabın, kendi yazarının hayatını kendi anlatısına dönüştürmekteki gücü olunca şaşırmadan kalmak kolay değil. Yazarın, kitabın sonuna koyduğu notlardan bunu öğreniyoruz. Yine de annesinin ölümüyle ülkesine dönen kendi kitabının kahramanı Vega ile yazarın annesinin kendisini arayarak yazdığı kitap yüzünden ölüm ile tehdit edildiğini öğrenmesi ve bir daha dönmemesi arasında güçlü ilişki de bir benzeştirme hamlesi.
Kaynak: Tiksinti, Horacio Castellanos Moya, Notos Kitap, ePub Birinci Sürüm, 2019, Çev: Süleyman Doğru.
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
İlgili Yazılar
Hrabal’ın Gürültülü Yalnızlığı Üzerine Notlar
Ferruh Tunç, Oggito, 3 Temmuz 2020 ŞİİRSELLİK Şiirsel bir dili olduğu söylenen öykü ve romanlardan ürküyorum. Çoğunlukla roman ya da öykü olamayan eserlerin mazereti oluyor böyle niyetler ve nitelemeler. Sözüm ona şiirselliği, kararsız bir nesirde biçem ve duyarlık bütünlüğünü sağlamak üzere katkı malzemesi olarak kullanmaya çalışanlar var; bana öyle geliyor ki, nesir türüne özgü avantajları …
Hafızanın Adımları
İnan Çetin, Kitap Zamanı, 5 Haziran 2013 Latin Amerika edebiyatının genç kuşak yazarlarından Alejandro Zambra’nın dilimizde yayımlanan üçüncü kitabı Eve Dönmenin Yolları, yalnızlık ve yazmaya ilişkin düşünsel bir tutkunun romanı diye tanımlanabilir. Genelde edebiyatçılar “yeni” olarak adlandırabileceğimiz edebi bir anlayışın gökten inmediğini bilirler. Edebiyatçı bilir ki, çağının sunduğu bazı değişikliklerle birlikte yazmayı seçtiği yöntem, biçem, biçim, …
Sayıklayan kim?
Ayşen Güven, Posta, 4 Kasım 2017 “Okurken huzur bulmak, alışıldık ve güvenli yaşantılarımızı doğrulamak mı istiyoruz yoksa yeni bir deneyim ve anlam mı arıyoruz?” İspanyolca yazan en iyi romancılar arasında gösterilen Carlos Labbé, Türkçeye kazandırılan ilk romanı üzerine bir söyleşide bunu soruyor. Sahiden derdimiz ne? Tür tartışması çaresiz “Loquela-Sayıklama” karşısında. Çünkü edebi türlerin hep beraber dans …
Şestov ve trajedinin felsefesi
Oğuz Tecimen, T24, 10 Ağustos 2017 Şestov’un Trajedinin Felsefesi yalnızca Dostoyevski ve Nietzsche’yi değil, felsefeyi ve edebiyatı soru işaretleri olarak düşünmeye çağırıyor… Rus filozof Lev Isaakoviç Şestov 1866’da Kiev’de Yahudi Schwarzmann ailesine doğar. Moskova Üniversitesi’nde başladığı matematik ve hukuk öğrenimine, siyasi nedenlerle Kiev Hukuk Fakültesi’nde devam eder. 1889’da mezun olur. Rusya’da işçi sınıfı üstüne yazdığı doktora …