İsmi yanıltmasın; ‘Süper-Erkek’, best-seller tarzı bir aşk romanı değil. Evet, hikâye aşk ve çağına göre çok cesur anlatımlarla cinsellik barındırmakla birlikte, romanın merkezindeki aşk ve cinsellik Jarry’nin çağının bütün fikirlerini kat eden dehasına özgü bir istihza ve karmaşıklıkta işleniyor. Alfred Jarry’nin 1902’de yazdığı bu eser, modern çağa ve romana dair bir manifesto niteliğinde.
Türkiye’de daha çok ‘Kral Übü’ oyunuyla tanıdığımız Alfred Jarry, 1873’te Fransa’nın Laval kentinde doğdu. Erken yaşta dehasının pırıltılarını belli eden Jarry lisedeyken Latince, Yunanca, fizik ve matematikte çok başarılı oldu, aynı zamanda şiirler, oyunlar ve farslar yazdı. Skandal yaratan efsanevi oyunu ‘Kral Übü’ 1896’da prömiyerini yaptığında Jarry sadece 23 yaşındaydı. 1898’de yazdığı ama ölümünden sonra 1911’de yayımlanan ‘Patafizikçi Doktor Faustroll’un Davranış ve Görüşleri’ adlı ‘neo-bilimsel’ romanıyla ’Patafizik’ bilimini icat etti. Yaşadığı dönemde aykırı fikirleri ve bohem hayat tarzıyla, alameti farikası olan bisikleti, absent düşkünlüğü ve revolveriyle tanındı. 1907 yılında, henüz yolun yarısına gelmeden hayata veda eden Alfred Jarry, gerek karakteri gerek eserleriyle doğrudan ya da dolaylı olarak Fütürizm, Kübizm, Dadaizm, Sürrealizm, varoluşçuluk, vahşet tiyatrosu, absürd tiyatro gibi 20. yüzyılın öncü akımlarını etkilemişti.
1920 yılında, romanın başkarakteri Andre Marceuil’ün aşka dair aforizması ile başlıyor hikâye; “Aşk önemsiz bir iştir, zira ilanihaye tekrarlanabilir.”
Evdeki konuklar arasında tartışma yaratan bu sözlerden yola çıkarak aşk ve ‘aşk yapma’ pratiklerini yavaş yavaş genişleten Alfred Jarry, söz konusu pratikleri ‘hem mekanik ve matematik hem de yaşamsal ve şiirsel haliyle’ işlemiş. Elbette kendine özgü bir mizahla. Öyle ki, sona gelindiğinde süper-erkeği etkilemek için üretilen Aşk-Telkin-Makinesi bile -bu erkeğin gücü karşısında- insana âşık olan bir makineye dönüşecek ve süreci gözlemleyen bilim insanlarına şu sözleri söyletecektir: “Madenin ve mekaniğin kadiri mutlak olduğu şu zamanda, hayatta kalmak için insanın da, zamanında yırtıcı hayvanlardan daha güçlü olduğu gibi, makinelerden güçlü olması gerek…” 20. yüzyılın başında kaleme alınan bu modernist romanın başta Marcel Duchamp ve Andre Breton olmak üzere daha sonra çağın sanat ve edebiyatına büyük yenilikler getiren birçok ismi etkilediğini biliyoruz. Buna karşılık Alfred Jarry, özellikle Türkiye’de ‘Kral Übü’ ile tanınır.
Bunun bir eksiklik olduğu haklı fikriyatından yola çıkan Notos Kitap, yazarı ve yapıtını kuşatan bir edisyon hazırlamış. Kitapta yer alan tanıtım yazılarını çeviren editör Oğuz Tecimen’in de hakkını teslim etmek gerekir.
‘Süper-Erkek’i ve yazar, sanatçı, bohem, matematikçi, bilimci, felsefeci yönleriyle son derece karmaşık, deli dâhi bir figür olan yazarı Alfred Jarry’yi tanıtmak için kitaptaki inceleme yazılarından yararlanacağım. Az önceki kısa özetten roman kahramanı erkeğin güçlerinden dolayı övüldüğü düşünülmemeli.
Oğuz Tecimen’in vurguladığı gibi; “‘Süper-Erkek’te ‘insanı aşan’ felsefi bir insan modeli değil, daha çok bilim, makineleşme ve teknolojiyle beraber kendi kudretine dair aşırı yanılsamalara kapılan insanın gerek alaycı gerekse karanlık bir resmi sergileniyor. Yani aşkın tüm temsillerinin tükenmez psikolojik, toplumsal ya da manevi gerekçelerini def etmektir mesele… Öncelikle kim ki cinsel faaliyetin önemsizliğini inkâr eder, duygu aptallığı ile alışıldık yalanların birbirini kovaladığı aşk sahtekârlığına telafisiz dalar.
Öte yandan cinsellikle tatmin olan da, erotik teşneliğin mükerrer yanılgılarına mahkûm eder kendini. Arzu üzerine tüm sorgulamaların trajikliği ve gülünçlüğünün billurlaşageldiği o üç bariz gerçeğin prizmasında, Jarry bizi bunu içeriden görmeye sürükler. Hem aşk enflasyonundan hem cinsel ilgisizlikten aynı derecede uzak olan ‘Süper-Erkek’in kıyas kabul etmeyen modernliğinin kaynağıdır bu, ki nihayetinde maksat aşkı ve aşkın çileyle görkemden mürekkep karanlığını düşünmektir.” Kitapta yer alan ‘Beklenmedik Bir Kuvvet’ adlı makalesinde, ‘Süper-Erkek’in kahramanı ile Alfred Jarry arasında organik bir bağlantı kurmuş Annie Le Brun:
“Elbette aptallığa karşı bir isyan ama aynı zamanda düzene karşı, nihayet ve özellikle ‘kabul edilemez insanlık durumumuz’a karşı bir isyan olan o genç adama iyi bakmak gerekir. Hatta gözümüzü ondan ayırmayıp, o bastırılamayan isyanın ışığında sadece aşkı kale alarak, ama hiç o izlenimi vermeden, ‘Süper-Erkek’te hiç yapılmamışı nasıl yaptığını görmek gerek (…) Süper-Erkek makine gibi sevdiğinden değil, toplumsal makine gibi sevmediğinden ölecektir. Jarry’de affedilmeyecek olan da budur; düşlediği duru, vahşi, tavizsiz aşkı, yaşamlarını aşk kapanlarında geçiren çoğunluğa karşı ölümcül silah haline getirmiştir.”
Ama hâlâ asıl meseleye, Alfred Jarry’nin ‘çelişkiler, saçmalıklar, komiklikler kadar mantık, düşünce ve ciddiyet de barındıran’ metinlerinin arkasındaki felsefi duruşa, yani ‘patafizik’e değinmedik. Roger Shattuc’un “Patafizik Nedir” adlı makalesinde bir alıntıyla açıklamaya çalışalım…
“Nedir ’Patafizik? Yarı gerçek yarı efsane Jarry figürü en erişilebilir cevabı sunar. 1873’te doğan Jarry henüz 22 yaşında dehası ve yetenekleriyle, kasti ayrıksılığıyla çağının bütün etkilerine açık bir hayat yaşadı. (…) Bir yöntem, disiplin, inanç, kült, bakış açısı, gırgır olarak görülebilir ’Patafizik. Hem bunların hepsidir hem de hiçbiri.”
“Öyleyse ‘Patafizik’ içsel bir tavırdır, bir disiplin, bir bilim, bir sanat; her insana hayatını bir istisna olarak yaşama imkânı verir, genel bir yasayı değil, yalnızca kendini kanıtlayan bir istisna.”
‘Süper-Erkek’, modern çağın umutlarını, çelişki ve sancılarını taşıyan şaşırtıcı, eğlenceli ve sorgulayıcı bir roman.
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
Necmi Sönmez, Radikal Kitap, 22 Mayıs 2015 Sais Çırakları, Novalis’in “doğanın üstadı” olarak selamladığı insanın en gizli kalmış yönü olan “düş dünyasını” tetikliyor. Erken dönem Alman romantik felsefesi içinde değerlendirilen Novalis’in (Fredrich von Hardenberg) bitirememesine rağmen en önemli çalışmaları arasında yer alan Sais Çırakları Mehmet Barış Albayrak’ın başarılı çevirisiyle dilimize kazandırıldı. Bu küçük kitabı sıradışı …
Gültekin Emre, Radikal Kitap, 13 Mart 2015 Geri Dön Hayat’ta yirmi bir yazar, intihar etmiş bir yazarın ya da bir şairin son günü ele alınıyor. Burada Öyle Biri Yok’ta ise kaybolanların, yitirilenlerin, izleri sürülenlerin üzerine yazılan yirmi bir öykü bir araya getirilmiş. Yaşarken ölen çok olmuştur. Yaşadıklarımız hangimizi ölümle burun buruna getirmedi? Ölüp ölüp dirilmeyi yaşamayan …
Azra İnci, Kitap Zamanı, 9 Ekim 2013 Rus edebiyatının önemli ismi Ivan Turgenyev’in ilk romanı Lüzumsuz Bir Adamın Günlüğü ilk kez dilimizde. Turgenyev 32 yaşında kaleme aldığı kitapta, başyapıtı Babalar ve Oğullar’a hazırlandığını hissettiriyor. 26 Mayıs 1880’de Mos-kova’da açılışı yapılan Puşkin anıtı töreni, sadece büyük Rus yazarının edebiyat dünyasındaki yerinin ve öneminin teslimi anlamında değil, …
Onur Çalı, Edebiyat Haber, 7 Eylül 2016 Şilili yazar Alejandro Zambra’nın 2014 yılında yayımlanan öykü kitabı Belgelerim, daha önce yazarın üç novellasını (Bonzai, Eve Dönmenin Yolları, Ağaçların Özel Hayatı) yayımlayan Notos Yayınları tarafından basıldı. Arka kapak yazısında çok güzel özetlendiği üzere, “on bir kısa roman okuduğumuz duygusunu uyandıran öyküler” bunlar. Pinochet ve futbol Öyküleri okurken yarı bilgi-yarı sezgiye …
Aşk Makinesi
A. Ömer Türkeş, Hürriyet Kitap Sanat, 22 Mayıs 2019
İsmi yanıltmasın; ‘Süper-Erkek’, best-seller tarzı bir aşk romanı değil. Evet, hikâye aşk ve çağına göre çok cesur anlatımlarla cinsellik barındırmakla birlikte, romanın merkezindeki aşk ve cinsellik Jarry’nin çağının bütün fikirlerini kat eden dehasına özgü bir istihza ve karmaşıklıkta işleniyor. Alfred Jarry’nin 1902’de yazdığı bu eser, modern çağa ve romana dair bir manifesto niteliğinde.
Türkiye’de daha çok ‘Kral Übü’ oyunuyla tanıdığımız Alfred Jarry, 1873’te Fransa’nın Laval kentinde doğdu. Erken yaşta dehasının pırıltılarını belli eden Jarry lisedeyken Latince, Yunanca, fizik ve matematikte çok başarılı oldu, aynı zamanda şiirler, oyunlar ve farslar yazdı. Skandal yaratan efsanevi oyunu ‘Kral Übü’ 1896’da prömiyerini yaptığında Jarry sadece 23 yaşındaydı. 1898’de yazdığı ama ölümünden sonra 1911’de yayımlanan ‘Patafizikçi Doktor Faustroll’un Davranış ve Görüşleri’ adlı ‘neo-bilimsel’ romanıyla ’Patafizik’ bilimini icat etti. Yaşadığı dönemde aykırı fikirleri ve bohem hayat tarzıyla, alameti farikası olan bisikleti, absent düşkünlüğü ve revolveriyle tanındı. 1907 yılında, henüz yolun yarısına gelmeden hayata veda eden Alfred Jarry, gerek karakteri gerek eserleriyle doğrudan ya da dolaylı olarak Fütürizm, Kübizm, Dadaizm, Sürrealizm, varoluşçuluk, vahşet tiyatrosu, absürd tiyatro gibi 20. yüzyılın öncü akımlarını etkilemişti.
1920 yılında, romanın başkarakteri Andre Marceuil’ün aşka dair aforizması ile başlıyor hikâye; “Aşk önemsiz bir iştir, zira ilanihaye tekrarlanabilir.”
Evdeki konuklar arasında tartışma yaratan bu sözlerden yola çıkarak aşk ve ‘aşk yapma’ pratiklerini yavaş yavaş genişleten Alfred Jarry, söz konusu pratikleri ‘hem mekanik ve matematik hem de yaşamsal ve şiirsel haliyle’ işlemiş. Elbette kendine özgü bir mizahla. Öyle ki, sona gelindiğinde süper-erkeği etkilemek için üretilen Aşk-Telkin-Makinesi bile -bu erkeğin gücü karşısında- insana âşık olan bir makineye dönüşecek ve süreci gözlemleyen bilim insanlarına şu sözleri söyletecektir: “Madenin ve mekaniğin kadiri mutlak olduğu şu zamanda, hayatta kalmak için insanın da, zamanında yırtıcı hayvanlardan daha güçlü olduğu gibi, makinelerden güçlü olması gerek…”
20. yüzyılın başında kaleme alınan bu modernist romanın başta Marcel Duchamp ve Andre Breton olmak üzere daha sonra çağın sanat ve edebiyatına büyük yenilikler getiren birçok ismi etkilediğini biliyoruz. Buna karşılık Alfred Jarry, özellikle Türkiye’de ‘Kral Übü’ ile tanınır.
Bunun bir eksiklik olduğu haklı fikriyatından yola çıkan Notos Kitap, yazarı ve yapıtını kuşatan bir edisyon hazırlamış. Kitapta yer alan tanıtım yazılarını çeviren editör Oğuz Tecimen’in de hakkını teslim etmek gerekir.
‘Süper-Erkek’i ve yazar, sanatçı, bohem, matematikçi, bilimci, felsefeci yönleriyle son derece karmaşık, deli dâhi bir figür olan yazarı Alfred Jarry’yi tanıtmak için kitaptaki inceleme yazılarından yararlanacağım.
Az önceki kısa özetten roman kahramanı erkeğin güçlerinden dolayı övüldüğü düşünülmemeli.
Oğuz Tecimen’in vurguladığı gibi; “‘Süper-Erkek’te ‘insanı aşan’ felsefi bir insan modeli değil, daha çok bilim, makineleşme ve teknolojiyle beraber kendi kudretine dair aşırı yanılsamalara kapılan insanın gerek alaycı gerekse karanlık bir resmi sergileniyor. Yani aşkın tüm temsillerinin tükenmez psikolojik, toplumsal ya da manevi gerekçelerini def etmektir mesele… Öncelikle kim ki cinsel faaliyetin önemsizliğini inkâr eder, duygu aptallığı ile alışıldık yalanların birbirini kovaladığı aşk sahtekârlığına telafisiz dalar.
Öte yandan cinsellikle tatmin olan da, erotik teşneliğin mükerrer yanılgılarına mahkûm eder kendini. Arzu üzerine tüm sorgulamaların trajikliği ve gülünçlüğünün billurlaşageldiği o üç bariz gerçeğin prizmasında, Jarry bizi bunu içeriden görmeye sürükler. Hem aşk enflasyonundan hem cinsel ilgisizlikten aynı derecede uzak olan ‘Süper-Erkek’in kıyas kabul etmeyen modernliğinin kaynağıdır bu, ki nihayetinde maksat aşkı ve aşkın çileyle görkemden mürekkep karanlığını düşünmektir.”
Kitapta yer alan ‘Beklenmedik Bir Kuvvet’ adlı makalesinde, ‘Süper-Erkek’in kahramanı ile Alfred Jarry arasında organik bir bağlantı kurmuş Annie Le Brun:
“Elbette aptallığa karşı bir isyan ama aynı zamanda düzene karşı, nihayet ve özellikle ‘kabul edilemez insanlık durumumuz’a karşı bir isyan olan o genç adama iyi bakmak gerekir. Hatta gözümüzü ondan ayırmayıp, o bastırılamayan isyanın ışığında sadece aşkı kale alarak, ama hiç o izlenimi vermeden, ‘Süper-Erkek’te hiç yapılmamışı nasıl yaptığını görmek gerek (…) Süper-Erkek makine gibi sevdiğinden değil, toplumsal makine gibi sevmediğinden ölecektir. Jarry’de affedilmeyecek olan da budur; düşlediği duru, vahşi, tavizsiz aşkı, yaşamlarını aşk kapanlarında geçiren çoğunluğa karşı ölümcül silah haline getirmiştir.”
Ama hâlâ asıl meseleye, Alfred Jarry’nin ‘çelişkiler, saçmalıklar, komiklikler kadar mantık, düşünce ve ciddiyet de barındıran’ metinlerinin arkasındaki felsefi duruşa, yani ‘patafizik’e değinmedik. Roger Shattuc’un “Patafizik Nedir” adlı makalesinde bir alıntıyla açıklamaya çalışalım…
“Nedir ’Patafizik? Yarı gerçek yarı efsane Jarry figürü en erişilebilir cevabı sunar. 1873’te doğan Jarry henüz 22 yaşında dehası ve yetenekleriyle, kasti ayrıksılığıyla çağının bütün etkilerine açık bir hayat yaşadı. (…) Bir yöntem, disiplin, inanç, kült, bakış açısı, gırgır olarak görülebilir ’Patafizik. Hem bunların hepsidir hem de hiçbiri.”
“Öyleyse ‘Patafizik’ içsel bir tavırdır, bir disiplin, bir bilim, bir sanat; her insana hayatını bir istisna olarak yaşama imkânı verir, genel bir yasayı değil, yalnızca kendini kanıtlayan bir istisna.”
‘Süper-Erkek’, modern çağın umutlarını, çelişki ve sancılarını taşıyan şaşırtıcı, eğlenceli ve sorgulayıcı bir roman.
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
İlgili Yazılar
Şifreli bir yazarın imgeleri
Necmi Sönmez, Radikal Kitap, 22 Mayıs 2015 Sais Çırakları, Novalis’in “doğanın üstadı” olarak selamladığı insanın en gizli kalmış yönü olan “düş dünyasını” tetikliyor. Erken dönem Alman romantik felsefesi içinde değerlendirilen Novalis’in (Fredrich von Hardenberg) bitirememesine rağmen en önemli çalışmaları arasında yer alan Sais Çırakları Mehmet Barış Albayrak’ın başarılı çevirisiyle dilimize kazandırıldı. Bu küçük kitabı sıradışı …
Gidenler ve bulunamayanlar…
Gültekin Emre, Radikal Kitap, 13 Mart 2015 Geri Dön Hayat’ta yirmi bir yazar, intihar etmiş bir yazarın ya da bir şairin son günü ele alınıyor. Burada Öyle Biri Yok’ta ise kaybolanların, yitirilenlerin, izleri sürülenlerin üzerine yazılan yirmi bir öykü bir araya getirilmiş. Yaşarken ölen çok olmuştur. Yaşadıklarımız hangimizi ölümle burun buruna getirmedi? Ölüp ölüp dirilmeyi yaşamayan …
Yazık oldu Çalkaturin’e
Azra İnci, Kitap Zamanı, 9 Ekim 2013 Rus edebiyatının önemli ismi Ivan Turgenyev’in ilk romanı Lüzumsuz Bir Adamın Günlüğü ilk kez dilimizde. Turgenyev 32 yaşında kaleme aldığı kitapta, başyapıtı Babalar ve Oğullar’a hazırlandığını hissettiriyor. 26 Mayıs 1880’de Mos-kova’da açılışı yapılan Puşkin anıtı töreni, sadece büyük Rus yazarının edebiyat dünyasındaki yerinin ve öneminin teslimi anlamında değil, …
Geri dönüşüm kutusundan çıkan öyküler: “Belgelerim”
Onur Çalı, Edebiyat Haber, 7 Eylül 2016 Şilili yazar Alejandro Zambra’nın 2014 yılında yayımlanan öykü kitabı Belgelerim, daha önce yazarın üç novellasını (Bonzai, Eve Dönmenin Yolları, Ağaçların Özel Hayatı) yayımlayan Notos Yayınları tarafından basıldı. Arka kapak yazısında çok güzel özetlendiği üzere, “on bir kısa roman okuduğumuz duygusunu uyandıran öyküler” bunlar. Pinochet ve futbol Öyküleri okurken yarı bilgi-yarı sezgiye …