Horacio Castellanos Moya ile Tiksinti eseriyle tanışmıştım. El Salvador’da yaşayan babam hediye etmişti kitabı. “Bilgine,” demişti babam o zaman, “bu kitap mimli, buradaki birçok insan ona karşı.” 119 sayfayı bir oturuşta soluksuz okumuştum, her sayfasından deha ve keskin bir mizah akıyordu. Her sözcüğüne hayran kalmıştım, kitabı bitirdiğimde El Salvador’da yazarın nasıl istenmeyen adam, kitabının da nasıl nefret nesnesi haline geldiğini anladım.
Castellanos Moya kitabının yarattığı velveleden (ve ölüm tehditlerinden) sağ çıkmayı başardı, şimdilerde Iowa Üniversitesi İspanyolca Yaratıcı Yazarlık programında ders veriyor. Yaz tatilini geçirdiği Stockholm’de ulaştım ona. Söyleşiyi İspanyolca ve İngilizce yaptık.
Claudia Castro Luna: El Salvador yine uluslararası haber gündeminde, bu kez vatandaşların korkunç şiddet olaylarından kaçıp ABD’ye iltica etmeye çalıştığı bir ülke olarak. Kitaplarınızdaki karakterler, öyle ya da böyle, El Salvador’da maruz kaldıkları ya da başkalarına uyguladıkları şiddetle kuşatılmış. Şiddetin kitaplarınızda ana karakter olduğu söylenebilir mi?
Horacio Castellanos Moya: Bu soruyu sormanız ilginç. Knut Walter’in yakında yayımlanacak bir kitabını okuyorum bu ara. El Salvador’un sabıka kayıtlarını inceledikten sonra ülkedeki bugünkü şiddet oranının 1912’dekiyle hemen hemen aynı olduğunu gösteriyor. 1912’de cinayet oranı 112 (100.000 vatandaş üzerinden), bugünküne çok yakın. El Salvador’un bütün bu yıllar boyunca cinayet salgınına maruz kaldığı söylenebilir.
Karakterlerime gelirsek, şiddet içeren çevrelerde bulunmanın sonucu olan düşünce ve davranış biçimlerini yeniden yaratmaya çalışıyorum. Bu şiddeti konumlandırmaya, karakterlerin nasıl kapana kısılmış olduklarını hayal etmeye uğraşıyorum. Tünelin sonunda ışık olmamasının nasıl bir şey olduğunu yazmaya çalışıyorum.
CCL: Edebi bir saplantıdan söz edebilirsek eğer, bu sizin için ne olurdu? Yazdıklarınızda somutlaştırmaya çalıştığınız fikir, kavram ya da his nedir?
HCM: Eserlerimin belkemiği Salvadorlu olma olgusu – o ülkeden olan bir insanın gerçekliği. Benim karakterlerim El Salvador coğrafyasına bağlı değil, orada yaşamıyorlar, bazen Meksika’da bazen Guatemala’dalar. Yazar olarak meselem savaştan etkilenen birinin gerçekliğini açıklamak. Bu ülkenin geçmişinin bu karakterlerin gündelik hayatını nasıl etkilediğiyle ilgileniyorum. Kişisel hayatları kargaşa içindeki bir manzarada olan karakterler yazıyorum. Tarih ve siyaset önemli ama karakterlerin hayatları bunlar zemininde şekillendiği ölçüde. Öte yandan romanlarımın sosyolojik romanlar olduğunu düşünmüyorum. Benim derdim daima kişisel olanla.
CCL: Daimi dertlerinizi biraz daha açabilir misiniz?
HCM: Galiba eserlerimi karakterize eden en temel iki meseleden ilki sürgün – kaçmak, firar etmek, bir yerden apar topar uzaklaşma mecburiyeti. Henüz hiçbir dile çevrilmeyen ikinci öykü kitabım Pérfil del Prófugo’da (Firarinin Profili, 1987) olduğu gibi. İkincisi paranoya, yani korku. Bireysel düzeyde olmasa da kolektif bir duygu olarak, hayatta kalmanın bir yolu olarak. Bir yaşam biçimi olarak korku.
CCL: Ana karakterlerinizin alametifarikası paranoya ve kaçma arzusu, peki kaçtıkları yerin alametifarikası nedir? Yer duygusunu yaratırken ne tür somut imgelere başvuruyorsunuz?
HCM: Evet, paranoya ve kaçma arzusu birçok karakterimin belirleyici özelliği. Elbette aralarında bu çerçeveye girmeyenler de var. Kaçma arzusu belli bir yere veya belli imgelere doğrudan cevap olarak ortaya çıkmıyor, söz konusu olan yaşadıkları yeri, bulundukları koşulları terk etme arzusu ya da sadece kişisel ıstıraplarından kurtulma isteği.
CCL: Sürgünü ana karakterlerinizin bedenine nasıl işliyorsunuz? Salvadorlu olmak –tarih boyunca şiddetin mahvettiği bir yerden gelmek– karakterlerinizde fiziksel olarak nasıl tezahür ediyor?
HCM: Saldırıya uğrayan ve kendini yiyip bitiren karakterler bedenlerinde bunun damgasını taşıyor. Son romanım Moronga’da (2018) Erasmo Aragón akut sinirsel tepkilerden mustarip ama zaten bu hastalıktan yirmi yıldır çekiyordur, bir önceki romanım El sueño del retorno’da (Dönüş Hayali, 2013) anlatıyorum bunu. Karakterin ruhunun bedeninde tezahür etmesinin başka bir örneği de La sirvienta y el luchador (Hizmetçi ile Güreşçi, 2011) romanımda var, eski bir işkenceci polis olan Vikingo mide kanserine benzer semptomlardan mustarip. Veya Donde no estén ustedes’teki (Sizin Olmadığınız Yer, 2003) eski büyükelçi Alberto Aragón, o da sonunda ölümüne yol açacak derecede alkoliktir. Aynadaki Dişi Şeytan’ın (2000) anlatıcısı ve ana karakteri Laura Rivera da anksiyeteden mustariptir. Bu bağlamda erkek ve kadın karakterler arasında ayrım yapmıyorum, iki taraf da böyle hastalıklarla malul.
CCL: Romanlarınızda verimli ya da tam tersine kısır denebilecek bir yer var mı?
HCM: Eserlerime ilişkin kısırlık veya doğurganlıktan söz etmem zor. Ama verimli ama verimsiz, yolun sonunda ölüm var. Bu bakımdan tarih kısır. Romanlarımda bunun yansımaları var.
CCL: Başlangıç sorusuna dönecek olursak, dünya eşine az rastlanır sayıda savaş mültecisine tanık oluyor, insanlar savaş, kıtlık, ekonomik sıkıntılar ve çevre tahribatı nedeniyle Güney Yarımküreden kuzeydeki ülkelere göçüyor. Son otuz yıldaki Salvador’dan göçleri nasıl yorumluyorsunuz? Salvadorlular hâlâ 1980’lerde İçsavaş dönemindekiyle aynı sebeplerle mi ülkeyi terk ediyor?
HCM: Kanımca şiddetten kaçış 1980’ler ile bugünkü göçün ortak hattı. Öte yandan 1980’lerdeki göç siyasi mahiyetteydi, aşırı baskıcı bir askeri rejimle ilgiliydi; neredeyse faşist bir devletti o zamanki. Kendince bir ideolojisi olan sol muhalefet de vardı elbette, bir de iki arada kalmış sıradan insanlar. Bir bakıma bunlar Soğuk Savaş’ın El Salvador gibi küçük bir ülkedeki neticeleriydi.
O zamanlar insanların kaçmasının ve göçmesinin bir açıklaması vardı. İktidarı ele geçirmek için ideolojik bir kavga söz konusuydu. Şimdiyse kitlesel göçün ne siyasi ne ideolojik bir açıklaması var. Şimdi sırf öldürmek için öldürüyorlar. Toplumsal normlarda gerileme, toplumsal değerlerde alçalma var. Artık çalmak için çalıyorlar, öldürmek için öldürüyorlar, yüksek bir emel uğruna yapmıyorlar bunu; siyasi değişim umudunun olduğu 1980’lerden epey farklı bu haller. Artık çökmüş bir toplumdayız, çeteler en zalim suçları işliyor, ellerinden çok büyük meblağlarda paralar geçiyor, toplumun her kesimini terörize ediyorlar. İç karartıcı bir hal. İnsanlar bu şiddetten kaçmak istiyor.
CCL: Sizi hayatta tutan ne?
HCM: Can alıcı bir soru, çünkü güçlü bir direnç ve metanet olmadan devam edemeyiz. Salvadorlular, metin olun, “Yapabilirsiniz” gibi bir şey sloganımız olabilir. Her gün yaklaşık üç yüz Salvadorlu daha iyi bir hayat için yürüyerek Guatemala ve Meksika’ya geçmeye çalışıyor. Tecavüze uğrama, soyulma veya öldürülme ihtimali olduğunu biliyorlar. Bunun ne kadar zor olduğunu ve Amerikan hükümetinin buna karşı olduğunu biliyorlar. Ama yine de yapıyorlar. Yapıyorlar çünkü hayatta kalma iradeleri var. Hayatta kalma ruhu var onlarda. Hayat memat ve cesaret meselesi bu. Savaş sırasında da böyleydi. Salvadorlular zorluklara göğüs germe konusunda çok cesurdurlar, muazzam bir mizah duyguları vardır ayrıca. Olumsuzluklar ve karamsarlıkla başa çıkmak için böyle olmak zorundalar.
Bana doğrudan umudumun ne olduğunu sorsaydınız, umudumun ne olduğunu bilmiyorum derdim. Hayata inanıyorum.
İngilizceden çeviren: Oğuz Tecimen
* https://bit.ly/2Ebj5K4
[koo_button url=”https://notoskitap.com/yayin/horacio-castellanos-moya-tiksinti/” type=”regular” size=”small” icon=”koo-icon-glases-2″ target=”_self”] Kitabı İncele [/koo_button]
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
Can Öktemer, Agos Kirk, Ağustos 2012 Son dönem Şili edebiyatının en önemli temsilcilerinden Alejandro Zambra’nın ilk romanı Bonzai, daha ilk cümlesinden itibaren, bizi sonu belli olan kırık bir aşk hikayesine hazırlıyor: “Sonunda kız ölür ve oğlan yalnız kalır; gerçi oğlan kızın, Emilia’nın ölümünden birkaç yıl önce yalnız kalmıştı. Kızın adı Emilia ya da Emilia’ydı diyelim. Oğlanın …
Gürsel Aytaç, Cumhuriyet Kitap, 28 Mayıs 2015 Novalis’in “Sais Çırakları” adlı şiirsel ve felsefi romanı, insanın doğayı anlama ve doğayla ilişkilenme çabasına yönelik bir yol/yolculuk niteliğinde. Alman romantiklerinden Novalis’in Sais Çırakları, Paul Klee’nin çizimleri eşliğinde, Türk okurunun eserin yazıldığı 18. yüzyıl sonları ile Klee’nin 20. yüzyılın ilk yarısındaki yaratılarını doğa karşısında yaratıcı sanatçıların ortak dünyası …
Şenay Eroğlu Aksoy, Birgün Kitap, Kasım 2013 Alejandro Zambra’nın Türkçe’deki ikinci kitabı “Eve Dönmenin Yolları” Latin Amerika Edebiyatı’nın yenilikçi örneklerinden. 1975 Şili doğumlu yazar derinlikli gözlem gücüne dayalı aforizmalar ve duru bir anlatımla kuruyor romanını. Zambra’nın kalemindeki şaşırtıcı yanlardan biri, çoğu yetişkinin kaybetmiş olduğu çocuk bakışını, yenilikçi bir tutumla romanına sindirmiş olması. İnsanoğlunun, izlerini geriye …
Çev. Müge Gedik, Oggito, 13 Mayıs 2017 Bize sanat ve edebiyat olarak sunulanın gerçekten sunulan şey olup olmadığını radikal bir şekilde kendimize sormazsak, gelişmeden ya da değişimden bahsetmemizin imkânsız olduğunu düşünüyorum. Meksikalı yazar Mario Bellatin’in son romanı Büyük Cam Notos Kitap tarafından yayımlandı. Roman, kendini otobiyografi olarak tanıtıyor ama bir yandan da otobiyografik yazın türünün sınırlarını …
Horacio Castellanos Moya: “Tünelin sonunda ışık olmamasının nasıl bir şey olduğunu yazmaya çalışıyorum.” (Söyleşi)
Claudia Castro Luna, çev. Oğuz Tecimen, Oggito, 12 Aralık 2019
Horacio Castellanos Moya ile Tiksinti eseriyle tanışmıştım. El Salvador’da yaşayan babam hediye etmişti kitabı. “Bilgine,” demişti babam o zaman, “bu kitap mimli, buradaki birçok insan ona karşı.” 119 sayfayı bir oturuşta soluksuz okumuştum, her sayfasından deha ve keskin bir mizah akıyordu. Her sözcüğüne hayran kalmıştım, kitabı bitirdiğimde El Salvador’da yazarın nasıl istenmeyen adam, kitabının da nasıl nefret nesnesi haline geldiğini anladım.
Castellanos Moya kitabının yarattığı velveleden (ve ölüm tehditlerinden) sağ çıkmayı başardı, şimdilerde Iowa Üniversitesi İspanyolca Yaratıcı Yazarlık programında ders veriyor. Yaz tatilini geçirdiği Stockholm’de ulaştım ona. Söyleşiyi İspanyolca ve İngilizce yaptık.
Claudia Castro Luna: El Salvador yine uluslararası haber gündeminde, bu kez vatandaşların korkunç şiddet olaylarından kaçıp ABD’ye iltica etmeye çalıştığı bir ülke olarak. Kitaplarınızdaki karakterler, öyle ya da böyle, El Salvador’da maruz kaldıkları ya da başkalarına uyguladıkları şiddetle kuşatılmış. Şiddetin kitaplarınızda ana karakter olduğu söylenebilir mi?
Horacio Castellanos Moya: Bu soruyu sormanız ilginç. Knut Walter’in yakında yayımlanacak bir kitabını okuyorum bu ara. El Salvador’un sabıka kayıtlarını inceledikten sonra ülkedeki bugünkü şiddet oranının 1912’dekiyle hemen hemen aynı olduğunu gösteriyor. 1912’de cinayet oranı 112 (100.000 vatandaş üzerinden), bugünküne çok yakın. El Salvador’un bütün bu yıllar boyunca cinayet salgınına maruz kaldığı söylenebilir.
Karakterlerime gelirsek, şiddet içeren çevrelerde bulunmanın sonucu olan düşünce ve davranış biçimlerini yeniden yaratmaya çalışıyorum. Bu şiddeti konumlandırmaya, karakterlerin nasıl kapana kısılmış olduklarını hayal etmeye uğraşıyorum. Tünelin sonunda ışık olmamasının nasıl bir şey olduğunu yazmaya çalışıyorum.
CCL: Edebi bir saplantıdan söz edebilirsek eğer, bu sizin için ne olurdu? Yazdıklarınızda somutlaştırmaya çalıştığınız fikir, kavram ya da his nedir?
HCM: Eserlerimin belkemiği Salvadorlu olma olgusu – o ülkeden olan bir insanın gerçekliği. Benim karakterlerim El Salvador coğrafyasına bağlı değil, orada yaşamıyorlar, bazen Meksika’da bazen Guatemala’dalar. Yazar olarak meselem savaştan etkilenen birinin gerçekliğini açıklamak. Bu ülkenin geçmişinin bu karakterlerin gündelik hayatını nasıl etkilediğiyle ilgileniyorum. Kişisel hayatları kargaşa içindeki bir manzarada olan karakterler yazıyorum. Tarih ve siyaset önemli ama karakterlerin hayatları bunlar zemininde şekillendiği ölçüde. Öte yandan romanlarımın sosyolojik romanlar olduğunu düşünmüyorum. Benim derdim daima kişisel olanla.
CCL: Daimi dertlerinizi biraz daha açabilir misiniz?
HCM: Galiba eserlerimi karakterize eden en temel iki meseleden ilki sürgün – kaçmak, firar etmek, bir yerden apar topar uzaklaşma mecburiyeti. Henüz hiçbir dile çevrilmeyen ikinci öykü kitabım Pérfil del Prófugo’da (Firarinin Profili, 1987) olduğu gibi. İkincisi paranoya, yani korku. Bireysel düzeyde olmasa da kolektif bir duygu olarak, hayatta kalmanın bir yolu olarak. Bir yaşam biçimi olarak korku.
CCL: Ana karakterlerinizin alametifarikası paranoya ve kaçma arzusu, peki kaçtıkları yerin alametifarikası nedir? Yer duygusunu yaratırken ne tür somut imgelere başvuruyorsunuz?
HCM: Evet, paranoya ve kaçma arzusu birçok karakterimin belirleyici özelliği. Elbette aralarında bu çerçeveye girmeyenler de var. Kaçma arzusu belli bir yere veya belli imgelere doğrudan cevap olarak ortaya çıkmıyor, söz konusu olan yaşadıkları yeri, bulundukları koşulları terk etme arzusu ya da sadece kişisel ıstıraplarından kurtulma isteği.
CCL: Sürgünü ana karakterlerinizin bedenine nasıl işliyorsunuz? Salvadorlu olmak –tarih boyunca şiddetin mahvettiği bir yerden gelmek– karakterlerinizde fiziksel olarak nasıl tezahür ediyor?
HCM: Saldırıya uğrayan ve kendini yiyip bitiren karakterler bedenlerinde bunun damgasını taşıyor. Son romanım Moronga’da (2018) Erasmo Aragón akut sinirsel tepkilerden mustarip ama zaten bu hastalıktan yirmi yıldır çekiyordur, bir önceki romanım El sueño del retorno’da (Dönüş Hayali, 2013) anlatıyorum bunu. Karakterin ruhunun bedeninde tezahür etmesinin başka bir örneği de La sirvienta y el luchador (Hizmetçi ile Güreşçi, 2011) romanımda var, eski bir işkenceci polis olan Vikingo mide kanserine benzer semptomlardan mustarip. Veya Donde no estén ustedes’teki (Sizin Olmadığınız Yer, 2003) eski büyükelçi Alberto Aragón, o da sonunda ölümüne yol açacak derecede alkoliktir. Aynadaki Dişi Şeytan’ın (2000) anlatıcısı ve ana karakteri Laura Rivera da anksiyeteden mustariptir. Bu bağlamda erkek ve kadın karakterler arasında ayrım yapmıyorum, iki taraf da böyle hastalıklarla malul.
CCL: Romanlarınızda verimli ya da tam tersine kısır denebilecek bir yer var mı?
HCM: Eserlerime ilişkin kısırlık veya doğurganlıktan söz etmem zor. Ama verimli ama verimsiz, yolun sonunda ölüm var. Bu bakımdan tarih kısır. Romanlarımda bunun yansımaları var.
CCL: Başlangıç sorusuna dönecek olursak, dünya eşine az rastlanır sayıda savaş mültecisine tanık oluyor, insanlar savaş, kıtlık, ekonomik sıkıntılar ve çevre tahribatı nedeniyle Güney Yarımküreden kuzeydeki ülkelere göçüyor. Son otuz yıldaki Salvador’dan göçleri nasıl yorumluyorsunuz? Salvadorlular hâlâ 1980’lerde İçsavaş dönemindekiyle aynı sebeplerle mi ülkeyi terk ediyor?
HCM: Kanımca şiddetten kaçış 1980’ler ile bugünkü göçün ortak hattı. Öte yandan 1980’lerdeki göç siyasi mahiyetteydi, aşırı baskıcı bir askeri rejimle ilgiliydi; neredeyse faşist bir devletti o zamanki. Kendince bir ideolojisi olan sol muhalefet de vardı elbette, bir de iki arada kalmış sıradan insanlar. Bir bakıma bunlar Soğuk Savaş’ın El Salvador gibi küçük bir ülkedeki neticeleriydi.
O zamanlar insanların kaçmasının ve göçmesinin bir açıklaması vardı. İktidarı ele geçirmek için ideolojik bir kavga söz konusuydu. Şimdiyse kitlesel göçün ne siyasi ne ideolojik bir açıklaması var. Şimdi sırf öldürmek için öldürüyorlar. Toplumsal normlarda gerileme, toplumsal değerlerde alçalma var. Artık çalmak için çalıyorlar, öldürmek için öldürüyorlar, yüksek bir emel uğruna yapmıyorlar bunu; siyasi değişim umudunun olduğu 1980’lerden epey farklı bu haller. Artık çökmüş bir toplumdayız, çeteler en zalim suçları işliyor, ellerinden çok büyük meblağlarda paralar geçiyor, toplumun her kesimini terörize ediyorlar. İç karartıcı bir hal. İnsanlar bu şiddetten kaçmak istiyor.
CCL: Sizi hayatta tutan ne?
HCM: Can alıcı bir soru, çünkü güçlü bir direnç ve metanet olmadan devam edemeyiz. Salvadorlular, metin olun, “Yapabilirsiniz” gibi bir şey sloganımız olabilir. Her gün yaklaşık üç yüz Salvadorlu daha iyi bir hayat için yürüyerek Guatemala ve Meksika’ya geçmeye çalışıyor. Tecavüze uğrama, soyulma veya öldürülme ihtimali olduğunu biliyorlar. Bunun ne kadar zor olduğunu ve Amerikan hükümetinin buna karşı olduğunu biliyorlar. Ama yine de yapıyorlar. Yapıyorlar çünkü hayatta kalma iradeleri var. Hayatta kalma ruhu var onlarda. Hayat memat ve cesaret meselesi bu. Savaş sırasında da böyleydi. Salvadorlular zorluklara göğüs germe konusunda çok cesurdurlar, muazzam bir mizah duyguları vardır ayrıca. Olumsuzluklar ve karamsarlıkla başa çıkmak için böyle olmak zorundalar.
Bana doğrudan umudumun ne olduğunu sorsaydınız, umudumun ne olduğunu bilmiyorum derdim. Hayata inanıyorum.
İngilizceden çeviren: Oğuz Tecimen
* https://bit.ly/2Ebj5K4
[koo_button url=”https://notoskitap.com/yayin/horacio-castellanos-moya-tiksinti/” type=”regular” size=”small” icon=”koo-icon-glases-2″ target=”_self”] Kitabı İncele [/koo_button]
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
İlgili Yazılar
“Ölümün Olduğu Yerde Daha Ciddi Ne Olabilir Ki?”
Can Öktemer, Agos Kirk, Ağustos 2012 Son dönem Şili edebiyatının en önemli temsilcilerinden Alejandro Zambra’nın ilk romanı Bonzai, daha ilk cümlesinden itibaren, bizi sonu belli olan kırık bir aşk hikayesine hazırlıyor: “Sonunda kız ölür ve oğlan yalnız kalır; gerçi oğlan kızın, Emilia’nın ölümünden birkaç yıl önce yalnız kalmıştı. Kızın adı Emilia ya da Emilia’ydı diyelim. Oğlanın …
‘Mucizenin mucizesi’ ve temelindeki hakikat
Gürsel Aytaç, Cumhuriyet Kitap, 28 Mayıs 2015 Novalis’in “Sais Çırakları” adlı şiirsel ve felsefi romanı, insanın doğayı anlama ve doğayla ilişkilenme çabasına yönelik bir yol/yolculuk niteliğinde. Alman romantiklerinden Novalis’in Sais Çırakları, Paul Klee’nin çizimleri eşliğinde, Türk okurunun eserin yazıldığı 18. yüzyıl sonları ile Klee’nin 20. yüzyılın ilk yarısındaki yaratılarını doğa karşısında yaratıcı sanatçıların ortak dünyası …
Çocuk Gözüyle Diktatörlük
Şenay Eroğlu Aksoy, Birgün Kitap, Kasım 2013 Alejandro Zambra’nın Türkçe’deki ikinci kitabı “Eve Dönmenin Yolları” Latin Amerika Edebiyatı’nın yenilikçi örneklerinden. 1975 Şili doğumlu yazar derinlikli gözlem gücüne dayalı aforizmalar ve duru bir anlatımla kuruyor romanını. Zambra’nın kalemindeki şaşırtıcı yanlardan biri, çoğu yetişkinin kaybetmiş olduğu çocuk bakışını, yenilikçi bir tutumla romanına sindirmiş olması. İnsanoğlunun, izlerini geriye …
Mario Bellatin, Büyük Cam ve Yazı ve Ahmaklık (Söyleşi)
Çev. Müge Gedik, Oggito, 13 Mayıs 2017 Bize sanat ve edebiyat olarak sunulanın gerçekten sunulan şey olup olmadığını radikal bir şekilde kendimize sormazsak, gelişmeden ya da değişimden bahsetmemizin imkânsız olduğunu düşünüyorum. Meksikalı yazar Mario Bellatin’in son romanı Büyük Cam Notos Kitap tarafından yayımlandı. Roman, kendini otobiyografi olarak tanıtıyor ama bir yandan da otobiyografik yazın türünün sınırlarını …