Andrew Bennett ve Nicholas Royle, “Şu Edebiyat Denen Şey” adlı kitapta bizi edebiyatın belirsiz dünyası içerisinde gezdiriyor ve bu belirsizlikten çıkabilmenin yollarını ana hatlarıyla gösteriyor.
Belirsiz bir edebiyat
“Bir edebi metni okurken zihniniz artık sadece sizin olmaktan çıkar. Edebiyat üstüne düşündüğünüzde başka bir zihin, size yabancı düşünceler zihninizi ele geçirir. Öteki olma, başka birisi olma, başka bir yerde olma, daha önce hayal etmediğiniz yerleri ve yolları hayal etmeye yönelik canlandırıcı, ölçüsüz, özgürleştirici, büyüleyici olanaklar açılır önünüzde.”
Andrew Bennett ve Nicholas Royle, Şu Edebiyat Denen Şey adlı kitapta edebiyat üzerine düşünmenin önemini ve gücünü bu şekilde yorumluyor. Bristol ve Sussex Üniversitelerinde İngiliz Dili ve Edebiyatı profesörü olarak eğitim veren Bennett ve Royle, yakın bir zaman önce yayımlanan kitabın, öncelikle üniversitede edebiyat okumaya başlayan ya da başlamayı düşünenler için yazıldığını belirtiyor. Edebiyat üzerine düşünen herkes için bir ders kitabı niteliğinde okunabilecek kitap, alt başlıkta belirtildiği gibi okumak, düşünmek ve yazmak kavramları üzerinde duruyor daha çok. ‘Edebiyat Okumak’ adlı giriş bölümündeyse edebiyatın basit görünmesine rağmen neden karışık ve çok yönlü bir okuma pratiği gerektirdiği sebep ve sonuçlarıyla birlikte ele alınıyor.
Edebiyat sözcüğü gerçekten de sözlükteki anlamını karşılıyor mu?
Burada eleştirmen Raymond Williams’ın Keywords (Anahtar Sözcükler) kitabından bir alıntı yaparak “Edebiyat zor bir sözcüktür, bunun nedeni kısmen alışıldık çağdaş anlamının ilk bakışta çok basit görünmesidir,” cümlesine yer veriliyor ve edebiyatın bilinen anlamının ötesinde çok daha farklı zenginlikler sunduğu belirtiliyor. Bennett ve Royle, edebiyat sözcüğünün tam karşılığını aramakla başlayan ve gittikçe kesin bir belirsizliğe doğru sürüklendiğimiz bu süreçte doğru okuma, düşünme ve yorumlama biçimlerinin ne derece önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
İkna retoriği
Edebiyat ne hakkındadır peki?
Kitapta, edebiyatın sonsuz anlatım gücü ve potansiyeline sahip olduğu, bu yüzden her şey hakkında olabileceği belirtiliyor. Edebiyata her olayın veya durumun dâhil olabileceği elbette kabul edilebilir bir görüş ancak politika, siyaset ya da bilim gibi farklı alanların içerisinde edebiyatın ne kadar yer kapladığı konusunda neler söyleyebiliriz?
Bu noktada “ikna retoriği” kavramı üzerinde duran Bennett ve Royle, bir düşünceyi veya duyguyu kabul ettirmek için edebiyatın ne kadar gerekli olduğunu ifade ediyor. Üstelik büyük politik metinlerde bile her zaman şiirsel bir enerji olduğunu öne sürerek gündelik yaşantımızda, yani okumak ve yazmak dışındaki zamanlarımızda bile edebiyatın varlığını görebileceğimizi belirtiyor. Şu saptama önemli: “En geleneksel biçimiyle ‘politik alan’ın bile hikâye anlatımı, retorik mecazlar, dramatikleştirme ve öbür şiirsel etkiler gibi edebi boyutlar olmaksızın düşünülemeyeceğini görebiliriz.” Bu ifadeyi bir soruyla daha da genişletelim. Edebiyatın dışında kaldığımız durumlarda, yani yaşamın olağan akışında bizi büyüleyen, etkisi altına alan ve duygularımızı, düşüncelerimizi tümüyle sarsan olayları göz önüne getirdiğimizde bu teslim olma halinin temelinde edebiyat yine de var mıdır?
Bennett ve Royle burada ikna retoriğini devreye sokuyor ve hayatımızın neredeyse büyük bir bölümünde edebiyatın izleri olduğuna dikkat çekiyor. Yazının devamında Martin Luther King’in “Bir hayalim var…” ile başlayan ünlü konuşması örnek gösteriliyor ve politikanın içindeki gizli edebiyatın ne derece önemli olduğu belirtiliyor. Bu durum yalnızca politika veya siyaset için geçerli değildir üstelik. Satın alacağımız herhangi bir ürünün bile adından, ambalajından, ya da görsel tasarımından ne kadar etkilendiğimizi düşününce bizi ikna etmeyi başaran bu sebeplerin altında katıksız bir edebiyat olduğu sonucuna ulaşırız.
Edebiyat disiplini
Edebiyatın yazınsal olmayan öteki türlerle, hatta edebiyata tümüyle uzak olan alanlarla ilişkisi konusunda dikkat çekici bir saptamada daha bulunuyor yazarlar: Disiplin Benzerliği.
Söz konusu edebiyat olunca bir metni okuyup değerlendirirken hangi aşamalardan geçtiğimizi ve bu süreçte yazılan eserin dışına ne kadar çıkabildiğimizi belki de pek düşünmeyiz. Oysa kitapta yazınsal bir metnin, çoğu kez öyle görünmese bile çeşitli edebiyat disiplinlerine, katı protokollere ve okuma metotlarına ihtiyacı olduğu üzerinde duruluyor. Herhangi bir metni dilediğimiz şekilde yorumlamak nereye kadar mümkün? Böyle bir özgürlüğün, sadece edebiyat için değil başka alanlarda da pek mümkün olmadığını ifade ediyor Bennett ve Royle. Hukuksal bir davanın gelişme ve sonuçlanma aşamalarında nasıl ki taktiksel bir çözüm arayışına giriliyorsa, aynı şey edebiyat için de geçerli. Dolayısıyla belli başlı yöntemlerin uzağında değerlendirilen bir edebiyat eseri çoğunlukla eksik ve hatalı okunacaktır.
Burada karşımıza şöyle bir soru çıkabilir: Bilimsel ya da hukuksal bir önermenin karşılığı her zaman rasyonel bir çözümlemeyle sonuçlanırken bütün gücünü kurmacadan ve dolayısıyla ‘hayal’lerden alan edebiyat, nasıl olur da böyle bir gerçekliğin içinde değerlendirilir?
Kitapta sözü edilen gerçeklik kavramı metnin konusu veya içeriğiyle değil, tamamen onun yapısıyla ilgili. Herhangi bir romanın veya roman karakterinin bu anlamda “mantıklı” olmadığını düşündüğümüz hâlde ona inanır ve kurulan gerçekliğin bir parçası oluruz. Fakat bir an için metnin dışına çıktığımızda yazılan hayatların yalnızca metinde var olduğunu, dolayısıyla adına kurmaca dediğimiz bu gerçekliğin de birileri tarafından “uydurulduğuna” tanıklık ederiz. Bennett ve Royle, bu tür metinlerin yapısını kurabilmek için zihin okuma ve büyülü düşünmenin de içerik/konu kadar önemli olduğunu savunur.
Karakterler gerçek olmasa bile bizi bu gerçekliğe inandıran o sihirli güç nedir?
İşte bu soruyu sorduğumuzda edebiyat üzerine düşünmeye başlıyor ve Bennett ve Royle’un sözünü ettiği edebiyat disiplinine biraz daha yaklaşıyoruz. Yazının başında alıntıladığım “Bir edebi metni okurken zihniniz artık sadece sizin olmaktan çıkar” cümlesi de bu disiplinin ortaya çıkması ve şekillenmesi konusunda bize önemli ipuçları verecektir.
Edebiyat disiplini kazanabilmek, düşünmeye ve yorumlamaya dayanan bir okuma biçimi geliştirebilmek aynı zamanda yaratıcı ya da nitelikli okuma denilen bir başka edebiyat disiplinine taşıyor bizi.
Peki ne demektir yaratıcı okuma?
Bennett ve Royle tek bir cümle üzerinden özetliyor bu ifadeyi: “Yaratıcı okuma, metnin içinde olmayan şeyler yaratmakla değil, metnin içinde olan şeyleri metnin ötesindeki şeylerle ilişkilendiren yeni düşünme biçimleri yaratmakla ilgilidir.” Demek bu türlü bir okuma biçimi yazarla okurun birlikte ilerlediği, sorular sorduğu, çözümler aradığı sonsuz bir ufuk seriyor önümüze.
Andrew Bennett ve Nicholas Royle, Şu Edebiyat Denen Şey adlı kitapta bizi edebiyatın belirsiz dünyası içerisinde gezdiriyor ve bu belirsizlikten çıkabilmenin yollarını ana hatlarıyla gösteriyor.
Eray Ak, Cumhuriyet Kitap, 3 Ekim 2013 İvan Turgenyev’in Türkçede ilk defa Oğuz Tecimen’in çevirisiyle yayımlanan uzun öyküsü “Lüzumsuz Bir Adamın Günlüğü”, Rus edebiyatında lüzsumsuz adam teriminin ilk kez ortaya çıkmasını sağlayan kahramanı Çalkaturin’i tanıtıyor. Lüzumsuzluk kavramı üzerine ciddi bir düşünme fırsatı sunan bu küçük ama vurucu kitap, ölümüne çok kısa bir süre kalmış Çalkaturin’in …
Murat Darılmaz, K24, 3 Nisan 2020 Çiyil Kurtuluş, kırılmış, kırılmaya yüz tutmuş belki de kırılması gereken insan ilişkilerinin öykülerini anlatmayı seviyor. Hüzün barındıran öyküler büyük bir kısmı. İçlerinde çok fazla diyalogu barındırmasına rağmen (burada olumsuz bir anlam kastetmiyorum) içlerinde duygu yüklü sessizlik var. İlk söz… Öykü gibi bir edebiyat türünde kalem oynattıysanız işiniz zor demektir. Okur, …
Deniz Mahabad, Edebiyathaber, 7 Mayıs 2021 2020’nin Ağustos ayında raflarda yerini alan “Akıp Giden Günlerimiz”, Özcan Yılmaz’ın ilk öykü kitabı. Notos Yayınları tarafından okurlara sunulan kitap, sekiz öyküden oluşuyor. Uzunluğu kısa öykü ile novella (uzun öykü) arasında değişen öyküler, sadeliğin sınırlarını zorluyor. Boşluklarının farkına varan, yaşamlarının her karesinde dış dünyayla mesafeli olmayı yeğleyen karakterler; geleceği, …
Parşömen Fanzin, 12 Nisan 2021 Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti? Yazıdan uzak biri değildim, yazıyla ilişkim yıllardır sürüyor. Eskiden yazıyı hayatın gündelik sorunlarından uzaklaşmak, kendimle dertleşmek, rahatlamak için kullanıyordum. Yazar olmak ya da kitap çıkarmak benim için ütopikti. Zamanla herkesin okumasında sakınca görmediğim kısa öyküler yazdım. Kitabım çıkmadan …
Andrew Bennet ve Nicholas Royle’dan ‘Şu Edebiyat Denen Şey’
Özkan Ali Bozdemir, Cumhuriyet Kitap, 9 Mart 2017
Andrew Bennett ve Nicholas Royle, “Şu Edebiyat Denen Şey” adlı kitapta bizi edebiyatın belirsiz dünyası içerisinde gezdiriyor ve bu belirsizlikten çıkabilmenin yollarını ana hatlarıyla gösteriyor.
Belirsiz bir edebiyat
“Bir edebi metni okurken zihniniz artık sadece sizin olmaktan çıkar. Edebiyat üstüne düşündüğünüzde başka bir zihin, size yabancı düşünceler zihninizi ele geçirir. Öteki olma, başka birisi olma, başka bir yerde olma, daha önce hayal etmediğiniz yerleri ve yolları hayal etmeye yönelik canlandırıcı, ölçüsüz, özgürleştirici, büyüleyici olanaklar açılır önünüzde.”
Andrew Bennett ve Nicholas Royle, Şu Edebiyat Denen Şey adlı kitapta edebiyat üzerine düşünmenin önemini ve gücünü bu şekilde yorumluyor. Bristol ve Sussex Üniversitelerinde İngiliz Dili ve Edebiyatı profesörü olarak eğitim veren Bennett ve Royle, yakın bir zaman önce yayımlanan kitabın, öncelikle üniversitede edebiyat okumaya başlayan ya da başlamayı düşünenler için yazıldığını belirtiyor. Edebiyat üzerine düşünen herkes için bir ders kitabı niteliğinde okunabilecek kitap, alt başlıkta belirtildiği gibi okumak, düşünmek ve yazmak kavramları üzerinde duruyor daha çok. ‘Edebiyat Okumak’ adlı giriş bölümündeyse edebiyatın basit görünmesine rağmen neden karışık ve çok yönlü bir okuma pratiği gerektirdiği sebep ve sonuçlarıyla birlikte ele alınıyor.
Edebiyat sözcüğü gerçekten de sözlükteki anlamını karşılıyor mu?
Burada eleştirmen Raymond Williams’ın Keywords (Anahtar Sözcükler) kitabından bir alıntı yaparak “Edebiyat zor bir sözcüktür, bunun nedeni kısmen alışıldık çağdaş anlamının ilk bakışta çok basit görünmesidir,” cümlesine yer veriliyor ve edebiyatın bilinen anlamının ötesinde çok daha farklı zenginlikler sunduğu belirtiliyor. Bennett ve Royle, edebiyat sözcüğünün tam karşılığını aramakla başlayan ve gittikçe kesin bir belirsizliğe doğru sürüklendiğimiz bu süreçte doğru okuma, düşünme ve yorumlama biçimlerinin ne derece önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
İkna retoriği
Edebiyat ne hakkındadır peki?
Kitapta, edebiyatın sonsuz anlatım gücü ve potansiyeline sahip olduğu, bu yüzden her şey hakkında olabileceği belirtiliyor. Edebiyata her olayın veya durumun dâhil olabileceği elbette kabul edilebilir bir görüş ancak politika, siyaset ya da bilim gibi farklı alanların içerisinde edebiyatın ne kadar yer kapladığı konusunda neler söyleyebiliriz?
Bu noktada “ikna retoriği” kavramı üzerinde duran Bennett ve Royle, bir düşünceyi veya duyguyu kabul ettirmek için edebiyatın ne kadar gerekli olduğunu ifade ediyor. Üstelik büyük politik metinlerde bile her zaman şiirsel bir enerji olduğunu öne sürerek gündelik yaşantımızda, yani okumak ve yazmak dışındaki zamanlarımızda bile edebiyatın varlığını görebileceğimizi belirtiyor. Şu saptama önemli: “En geleneksel biçimiyle ‘politik alan’ın bile hikâye anlatımı, retorik mecazlar, dramatikleştirme ve öbür şiirsel etkiler gibi edebi boyutlar olmaksızın düşünülemeyeceğini görebiliriz.” Bu ifadeyi bir soruyla daha da genişletelim. Edebiyatın dışında kaldığımız durumlarda, yani yaşamın olağan akışında bizi büyüleyen, etkisi altına alan ve duygularımızı, düşüncelerimizi tümüyle sarsan olayları göz önüne getirdiğimizde bu teslim olma halinin temelinde edebiyat yine de var mıdır?
Bennett ve Royle burada ikna retoriğini devreye sokuyor ve hayatımızın neredeyse büyük bir bölümünde edebiyatın izleri olduğuna dikkat çekiyor. Yazının devamında Martin Luther King’in “Bir hayalim var…” ile başlayan ünlü konuşması örnek gösteriliyor ve politikanın içindeki gizli edebiyatın ne derece önemli olduğu belirtiliyor. Bu durum yalnızca politika veya siyaset için geçerli değildir üstelik. Satın alacağımız herhangi bir ürünün bile adından, ambalajından, ya da görsel tasarımından ne kadar etkilendiğimizi düşününce bizi ikna etmeyi başaran bu sebeplerin altında katıksız bir edebiyat olduğu sonucuna ulaşırız.
Edebiyat disiplini
Edebiyatın yazınsal olmayan öteki türlerle, hatta edebiyata tümüyle uzak olan alanlarla ilişkisi konusunda dikkat çekici bir saptamada daha bulunuyor yazarlar: Disiplin Benzerliği.
Söz konusu edebiyat olunca bir metni okuyup değerlendirirken hangi aşamalardan geçtiğimizi ve bu süreçte yazılan eserin dışına ne kadar çıkabildiğimizi belki de pek düşünmeyiz. Oysa kitapta yazınsal bir metnin, çoğu kez öyle görünmese bile çeşitli edebiyat disiplinlerine, katı protokollere ve okuma metotlarına ihtiyacı olduğu üzerinde duruluyor. Herhangi bir metni dilediğimiz şekilde yorumlamak nereye kadar mümkün? Böyle bir özgürlüğün, sadece edebiyat için değil başka alanlarda da pek mümkün olmadığını ifade ediyor Bennett ve Royle. Hukuksal bir davanın gelişme ve sonuçlanma aşamalarında nasıl ki taktiksel bir çözüm arayışına giriliyorsa, aynı şey edebiyat için de geçerli. Dolayısıyla belli başlı yöntemlerin uzağında değerlendirilen bir edebiyat eseri çoğunlukla eksik ve hatalı okunacaktır.
Burada karşımıza şöyle bir soru çıkabilir: Bilimsel ya da hukuksal bir önermenin karşılığı her zaman rasyonel bir çözümlemeyle sonuçlanırken bütün gücünü kurmacadan ve dolayısıyla ‘hayal’lerden alan edebiyat, nasıl olur da böyle bir gerçekliğin içinde değerlendirilir?
Kitapta sözü edilen gerçeklik kavramı metnin konusu veya içeriğiyle değil, tamamen onun yapısıyla ilgili. Herhangi bir romanın veya roman karakterinin bu anlamda “mantıklı” olmadığını düşündüğümüz hâlde ona inanır ve kurulan gerçekliğin bir parçası oluruz. Fakat bir an için metnin dışına çıktığımızda yazılan hayatların yalnızca metinde var olduğunu, dolayısıyla adına kurmaca dediğimiz bu gerçekliğin de birileri tarafından “uydurulduğuna” tanıklık ederiz. Bennett ve Royle, bu tür metinlerin yapısını kurabilmek için zihin okuma ve büyülü düşünmenin de içerik/konu kadar önemli olduğunu savunur.
Karakterler gerçek olmasa bile bizi bu gerçekliğe inandıran o sihirli güç nedir?
İşte bu soruyu sorduğumuzda edebiyat üzerine düşünmeye başlıyor ve Bennett ve Royle’un sözünü ettiği edebiyat disiplinine biraz daha yaklaşıyoruz. Yazının başında alıntıladığım “Bir edebi metni okurken zihniniz artık sadece sizin olmaktan çıkar” cümlesi de bu disiplinin ortaya çıkması ve şekillenmesi konusunda bize önemli ipuçları verecektir.
Edebiyat disiplini kazanabilmek, düşünmeye ve yorumlamaya dayanan bir okuma biçimi geliştirebilmek aynı zamanda yaratıcı ya da nitelikli okuma denilen bir başka edebiyat disiplinine taşıyor bizi.
Peki ne demektir yaratıcı okuma?
Bennett ve Royle tek bir cümle üzerinden özetliyor bu ifadeyi: “Yaratıcı okuma, metnin içinde olmayan şeyler yaratmakla değil, metnin içinde olan şeyleri metnin ötesindeki şeylerle ilişkilendiren yeni düşünme biçimleri yaratmakla ilgilidir.” Demek bu türlü bir okuma biçimi yazarla okurun birlikte ilerlediği, sorular sorduğu, çözümler aradığı sonsuz bir ufuk seriyor önümüze.
Andrew Bennett ve Nicholas Royle, Şu Edebiyat Denen Şey adlı kitapta bizi edebiyatın belirsiz dünyası içerisinde gezdiriyor ve bu belirsizlikten çıkabilmenin yollarını ana hatlarıyla gösteriyor.
İlgili Yazılar
Turgenyev’in lüzumsuzu: Çulkaturin
Eray Ak, Cumhuriyet Kitap, 3 Ekim 2013 İvan Turgenyev’in Türkçede ilk defa Oğuz Tecimen’in çevirisiyle yayımlanan uzun öyküsü “Lüzumsuz Bir Adamın Günlüğü”, Rus edebiyatında lüzsumsuz adam teriminin ilk kez ortaya çıkmasını sağlayan kahramanı Çalkaturin’i tanıtıyor. Lüzumsuzluk kavramı üzerine ciddi bir düşünme fırsatı sunan bu küçük ama vurucu kitap, ölümüne çok kısa bir süre kalmış Çalkaturin’in …
Öykü neye ihtiyaç duyar?
Murat Darılmaz, K24, 3 Nisan 2020 Çiyil Kurtuluş, kırılmış, kırılmaya yüz tutmuş belki de kırılması gereken insan ilişkilerinin öykülerini anlatmayı seviyor. Hüzün barındıran öyküler büyük bir kısmı. İçlerinde çok fazla diyalogu barındırmasına rağmen (burada olumsuz bir anlam kastetmiyorum) içlerinde duygu yüklü sessizlik var. İlk söz… Öykü gibi bir edebiyat türünde kalem oynattıysanız işiniz zor demektir. Okur, …
“Akıp Giden Günlerimiz”de arayışın öyküleri
Deniz Mahabad, Edebiyathaber, 7 Mayıs 2021 2020’nin Ağustos ayında raflarda yerini alan “Akıp Giden Günlerimiz”, Özcan Yılmaz’ın ilk öykü kitabı. Notos Yayınları tarafından okurlara sunulan kitap, sekiz öyküden oluşuyor. Uzunluğu kısa öykü ile novella (uzun öykü) arasında değişen öyküler, sadeliğin sınırlarını zorluyor. Boşluklarının farkına varan, yaşamlarının her karesinde dış dünyayla mesafeli olmayı yeğleyen karakterler; geleceği, …
İlk Göz Ağrısı (88): Kadir Işık ve “Herkesten Uzakta” (Söyleşi)
Parşömen Fanzin, 12 Nisan 2021 Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti? Yazıdan uzak biri değildim, yazıyla ilişkim yıllardır sürüyor. Eskiden yazıyı hayatın gündelik sorunlarından uzaklaşmak, kendimle dertleşmek, rahatlamak için kullanıyordum. Yazar olmak ya da kitap çıkarmak benim için ütopikti. Zamanla herkesin okumasında sakınca görmediğim kısa öyküler yazdım. Kitabım çıkmadan …