Hepimizin hayatında iz bırakan önemli olaylar vardır. Yazarların yaşadıkları ve deneyimleri eserlerine bir ölçüde hizmet eder.
Horacio Quiroga için ölüm öyküleri yazmak tesadüf değildir. 1878 yılında doğan Uruguaylı yazar, Arjantinli diplomat bir babayla Uruguay’ın önde gelen burjuva ailelerinden birine mensup annenin oğludur. Horacio daha birkaç aylıkken babası bir av sırasında kazara vurularak ölür. Felçli üvey babası ise o daha on yedi yaşındayken kendini bir çifteyle vurarak intihar eder. Ne yazık ki bütün bu talihsizlikler Horacio’nun genç yaşlarında üst üste gelir. Yaşadığı dramatik kayıplar Horacio’nun kaderini, karakterini ve doğal olarak edebi yönünü etkiler. Yirmi iki yaşındayken ilk şiirlerini yazmaya başlar. Lugones ve Edgar Allen Poe’dan etkilendiğine dair izler görülür. İlk kitabı Mercan Kayalıkları, ilk aşkı Maria Ester bir yana onun hayatının öbür dönüm noktası olan Paris seyahatidir. Çocukluk hayalini gerçekleştirmek için 1900 yılında babasından kalan mirasla Paris’e gider. Montmartre’da bir kafede Ruben Dario, Manuel Machado ve Enrique Gomez Carillo’yla aynı masayı paylaşır. “Bana öyle geliyor ki gerçekten değerli ve müthiş bir tip olan Dario hariç hepsi kendilerini olduklarından daha büyük görüyor,” diye bahseder döndüğünde bu buluşmadan. Horacio, Latin Amerikalı yazarlar için bir sembol olan Paris’i gözünde o kadar çok yüceltmiştir ki seyahat beklediği gibi geçmeyince hayal kırıklığına uğrar. Bu geziyi hata olarak görse de ileride kendi topraklarının değerini anlamasına vesile olduğunu fark edecektir.
Quiroga’nın öykülerinde ölüm ve korku hâkimdir. Ona göre insanın arayışı ve faniliği, ölümün dehşetiyle iç içedir. Onu derinden etkileyen bir diğer olay ise bir düello silahını incelerken yakın arkadaşını öldürmesi olur. Bu yük ona çok ağır gelir. Kız kardeşinin yanına Buenos Aires’e taşınır. Fotoğrafçılığa olan ilgisi sayesinde davet edildiği bir gezide Misiones Ormanı’yla tanışır. Bu ormanla tanışması onun hayatındaki en önemli dönüm noktalarından biridir. Burası onun için eserlerini üretebileceği, kendi üslubunu yaratabileceği önemli bir mabed olacaktır. Kısa süre sonra Ötekinin Suçu (El Crimen Del Otro) adlı kitabını yayımlar. Öyküleri Arjantin’in tanınmış dergisi Yüzler ve Maskeler’de (Caras y Caretas) okunmaya başlar. Öykülerinde Poe’nun etkisi açıkça görülür. Üç yıl sonra kendisinden yaşça genç bir öğrencisiyle evlenir. İki çocukları olur. Ancak Horacio’nun yaşam şekline ve bulunduğu ortama alışamayan genç kadın bunalıma girip intihar eder. Karısının trajik ölümünün ardından çocuklarını da alarak Buenos Aires’e geri dönen yazar burada Aşk, Delilik ve Ölüm Öyküleri’ni yazar. Eleştirmenler tarafından beğenilen yazar, Latin Amerika’nın en iyi öykücülerinden biri olarak anılır. Kitapta işlenen konular, öyküler ve yazarın kendine has üslubu büyük ilgi görür.
Kitabın önsözünü yazan Albelardo Castillo “Kardeş Poe, Kardeş Quiroga” adlı bölümde iki yazardan şöyle bahseder: “Poe için düzyazı, güzelliği hedeflemez, gerçeği hedefler. Quiroga’da böyle düşünüyordu. Ne var ki Poe için öyküde bu gerçek mantığın gerçeğiyken Quiroga için hayatın gerçeğiydi. Öykünün sıkı bir düzen içinde olması gerektiğini söyleyen Poe’ya katılır ama vurguyu etkiye yapmaz. Yazar der bize, her sözcüğü iyi düşünmelidir ama karakterlerini nereye götüreceğini-elinden tut ve götür, diye yazar –asla unutmamak için yapmalıdır bunu. Asla onların görebildiğinden ya da görmek istediğinden başka bir şey görmemelidir.” Bir Aşk Mevsimi öyküsüyle başlayan kitap aşkın insan hayatına etkilerini yalın ve naif bir dille anlatır. Güneş Çarpması öyküsü ölümün insan hayatında an meselesi olduğunu hatırlatır. Bunu köpeklerin gözünden anlatması ise öyküye farklı bir boyut kazandırır. Ölecek olan kişiyi daha önceden hissettiği düşünülen ve bunu tepkileriyle dile getiren köpekler gerçekten farklı bir gözle görülmeyeni fark eder mi? Misiones Ormanı, Horacio’yu öylesine etkiler ki neredeyse tüm öykülerini burası için yazar. Kuş Tüyü Yastık öyküsü beklenmedik bir sonla biter. Bir yastık insanın ölümüne neden olabilir mi? Yaban Balı ne kadar tehlikeli olabilir? Bir ağaç kütüğünde ölümü çaresizce beklemeye sebep olabilir mi?
Yalın dil ve özlü anlatımla yazılan öykülerde ölüm gerçek hayattakinden çok da farklı olmaz. Güneş çarpması sonucu ölen bir adam, bir kene tarafından kanı emilip boşaltılan genç bir kadın, karıncalar tarafından yenen bir adam gerçeklikten hiç de uzak değildir. Bilinçdışı dünyanın deliliğe ya da düşlere ait olduğu da yadsınamaz bir gerçektir. Horacio için karakterler önemlidir. Onlar hayatın içinden çıkmış, öyküdeki hayatlarını kendi seçimleriyle yaşayan birer oyuncu gibidir. Yazar onları izler ve yaşamlarına eşlik eder. Ölüm, hastalık, aşk, pişmanlık, ayrılık, delilik gibi temalar etrafında toplanan öykülerin abartıdan uzak olması onları farklı kılar. Gerçek hayatta duyduğumuzda şaşırtıcı ve dramatik gelen olay, durum ve duyguların bu kadar soğukkanlı ele alınması biraz rahatsız edici olsa da hayatın gerçeklerini anımsatması bakımından pek de şaşırtıcı olmamalı. Yazarın hayatını bilmenin etkisiyle öyküler daha da anlaşılabilir olmakta. Belki de bu kadar sakin ve soğukkanlı anlatımın altında yatan gerçek neden budur. Horacio Quiroga’nın hayatı gibi ölümü de trajik olur. İleri derecede kanser hastası olan yazar, elli sekiz yaşında intihar eder. Üç çocuğunu geri bırakır. Ancak onların ölümleri de babaları gibi olacaktır.
Notos Kitap’tan çıkan ve İspanyolcadan çevirisini Bülent Kale’nin yaptığı Aşk, Delilik ve Ölüm Öyküleri’nde son bölüm “Öykü Sanatı Üzerine Dört Kısa Deneme” adını taşıyor. Bu son bölümde Horacio yazar adaylarına her zaman etkili olan tekniklerden ve iyi öykü yazmanın küçük hilelerinden bahsediyor. İyi öykücü için verilen Dekalog kısmı birer başucu maddelerinden oluşuyor deyim yerindeyse. Son bölüm ise yazarın kendiyle yüzleştiği, öykü yazarları için son derece önemli bir içeriğe sahip olduğunu düşündüğüm Öyküde retorik (söz söyleme sanatı). Horacio Quiroga’nın Güney Amerikalı Cortazar ve Borges gibi yazarlar arasında hak ettiği yeri en kısa zamanda bulması dileğiyle.
Çağlayan Çevik, Bir Paragraf, 20 Mayıs 2013 ‘Eve Dönmenin Yolları’nı okuduktan sonra çok üzüleceksiniz. Çünkü, “Neden Türkiye’de hâlâ böyle roman yazılmadı,” deyip bu üzüntünüzü dile getireceksiniz. Ama mutlulukla devam edeceksiniz; “1973’teki Şili Darbesi’nin çocuklar, o yıllarda büyüyenler üzerindeki etkilerini bu kadar güzel anlatan bir kitap okuduk,” diye. Çünkü çok benzer bir yıkım yaşanmıştı Türkiye’de; işkenceler, …
Yücel Kayıran, Radikal Kitap, 12 Aralık 2012 Hölderlin denilince aklımıza gelen kuşkusuz onun şairliğidir. Ancak Şiir ve Tragedya Kuramı’ndaki metinler, Hölderlin’in, bir ‘filozof zihnine’ de sahip olduğunu göstermekte. Friedrich Hölderlin’nin Şiir ve Tragedya Kuramı, şairin mevcut imgesi bakımından oldukça dikkat çekici metinlerden oluşmaktadır: “Alman İdealizm’nin En Eski Sistem Programı”, “Yargı ve Varlık”, “Özgürlük Yasası üzerine”, “Ceza Kavramı …
Behçet Çelik, Gazete Duvar, 20 Aralık 2019 Horacio Castellanos Moya’nın son romanı “Tiksinti” Notos Yayınları tarafından yayımlandı. Moya kitapta, El Salvador’a ait pek çok şeye, havasına, suyuna, insanlarına veryansın eder roman boyunca; temel meselesi, diğer iki romanında olduğu gibi, iç savaşın neden olduğu tahribattır. El Salvadorlu yazar Horacio Castellanos Moya’nın Türkçede önce Aynadaki Dişi Şeytan (2011), peşinden de Yılanlarla Dans (2015) …
A. Ömer Türkeş, Hürriyet Kitap Sanat, 12 Aralık 2019 Horacio Castellanos Moya, yarattığı öfke ve düşmanlıkla kültleşen ‘Tiksinti’ romanında, ülkesi El Salvador’dan umudunu yitirmiş bir adamın iç döküşünü anlatıyor. ‘Tiksinti’, Roberto Balano’nun ifadesiyle “Bir üslup alıştırması, Moya’nın Thomas Bernhard’ın kimi eserlerine yönelik parodisi ve insanı gülmekten öldüren bir roman.” Horacio Castellanos Moya, 1957’de Honduras’ın başkenti Tegucigalpa’da Honduraslı …
Quiroga’dan Aşk Delilik ve Ölüm Öyküleri
Didem Erdiman, Oggito, 28 Temmuz 2020
Hepimizin hayatında iz bırakan önemli olaylar vardır. Yazarların yaşadıkları ve deneyimleri eserlerine bir ölçüde hizmet eder.
Horacio Quiroga için ölüm öyküleri yazmak tesadüf değildir. 1878 yılında doğan Uruguaylı yazar, Arjantinli diplomat bir babayla Uruguay’ın önde gelen burjuva ailelerinden birine mensup annenin oğludur. Horacio daha birkaç aylıkken babası bir av sırasında kazara vurularak ölür. Felçli üvey babası ise o daha on yedi yaşındayken kendini bir çifteyle vurarak intihar eder. Ne yazık ki bütün bu talihsizlikler Horacio’nun genç yaşlarında üst üste gelir. Yaşadığı dramatik kayıplar Horacio’nun kaderini, karakterini ve doğal olarak edebi yönünü etkiler. Yirmi iki yaşındayken ilk şiirlerini yazmaya başlar. Lugones ve Edgar Allen Poe’dan etkilendiğine dair izler görülür. İlk kitabı Mercan Kayalıkları, ilk aşkı Maria Ester bir yana onun hayatının öbür dönüm noktası olan Paris seyahatidir. Çocukluk hayalini gerçekleştirmek için 1900 yılında babasından kalan mirasla Paris’e gider. Montmartre’da bir kafede Ruben Dario, Manuel Machado ve Enrique Gomez Carillo’yla aynı masayı paylaşır. “Bana öyle geliyor ki gerçekten değerli ve müthiş bir tip olan Dario hariç hepsi kendilerini olduklarından daha büyük görüyor,” diye bahseder döndüğünde bu buluşmadan. Horacio, Latin Amerikalı yazarlar için bir sembol olan Paris’i gözünde o kadar çok yüceltmiştir ki seyahat beklediği gibi geçmeyince hayal kırıklığına uğrar. Bu geziyi hata olarak görse de ileride kendi topraklarının değerini anlamasına vesile olduğunu fark edecektir.
Quiroga’nın öykülerinde ölüm ve korku hâkimdir. Ona göre insanın arayışı ve faniliği, ölümün dehşetiyle iç içedir. Onu derinden etkileyen bir diğer olay ise bir düello silahını incelerken yakın arkadaşını öldürmesi olur. Bu yük ona çok ağır gelir. Kız kardeşinin yanına Buenos Aires’e taşınır. Fotoğrafçılığa olan ilgisi sayesinde davet edildiği bir gezide Misiones Ormanı’yla tanışır. Bu ormanla tanışması onun hayatındaki en önemli dönüm noktalarından biridir. Burası onun için eserlerini üretebileceği, kendi üslubunu yaratabileceği önemli bir mabed olacaktır. Kısa süre sonra Ötekinin Suçu (El Crimen Del Otro) adlı kitabını yayımlar. Öyküleri Arjantin’in tanınmış dergisi Yüzler ve Maskeler’de (Caras y Caretas) okunmaya başlar. Öykülerinde Poe’nun etkisi açıkça görülür. Üç yıl sonra kendisinden yaşça genç bir öğrencisiyle evlenir. İki çocukları olur. Ancak Horacio’nun yaşam şekline ve bulunduğu ortama alışamayan genç kadın bunalıma girip intihar eder. Karısının trajik ölümünün ardından çocuklarını da alarak Buenos Aires’e geri dönen yazar burada Aşk, Delilik ve Ölüm Öyküleri’ni yazar. Eleştirmenler tarafından beğenilen yazar, Latin Amerika’nın en iyi öykücülerinden biri olarak anılır. Kitapta işlenen konular, öyküler ve yazarın kendine has üslubu büyük ilgi görür.
Kitabın önsözünü yazan Albelardo Castillo “Kardeş Poe, Kardeş Quiroga” adlı bölümde iki yazardan şöyle bahseder: “Poe için düzyazı, güzelliği hedeflemez, gerçeği hedefler. Quiroga’da böyle düşünüyordu. Ne var ki Poe için öyküde bu gerçek mantığın gerçeğiyken Quiroga için hayatın gerçeğiydi. Öykünün sıkı bir düzen içinde olması gerektiğini söyleyen Poe’ya katılır ama vurguyu etkiye yapmaz. Yazar der bize, her sözcüğü iyi düşünmelidir ama karakterlerini nereye götüreceğini-elinden tut ve götür, diye yazar –asla unutmamak için yapmalıdır bunu. Asla onların görebildiğinden ya da görmek istediğinden başka bir şey görmemelidir.” Bir Aşk Mevsimi öyküsüyle başlayan kitap aşkın insan hayatına etkilerini yalın ve naif bir dille anlatır. Güneş Çarpması öyküsü ölümün insan hayatında an meselesi olduğunu hatırlatır. Bunu köpeklerin gözünden anlatması ise öyküye farklı bir boyut kazandırır. Ölecek olan kişiyi daha önceden hissettiği düşünülen ve bunu tepkileriyle dile getiren köpekler gerçekten farklı bir gözle görülmeyeni fark eder mi? Misiones Ormanı, Horacio’yu öylesine etkiler ki neredeyse tüm öykülerini burası için yazar. Kuş Tüyü Yastık öyküsü beklenmedik bir sonla biter. Bir yastık insanın ölümüne neden olabilir mi? Yaban Balı ne kadar tehlikeli olabilir? Bir ağaç kütüğünde ölümü çaresizce beklemeye sebep olabilir mi?
Yalın dil ve özlü anlatımla yazılan öykülerde ölüm gerçek hayattakinden çok da farklı olmaz. Güneş çarpması sonucu ölen bir adam, bir kene tarafından kanı emilip boşaltılan genç bir kadın, karıncalar tarafından yenen bir adam gerçeklikten hiç de uzak değildir. Bilinçdışı dünyanın deliliğe ya da düşlere ait olduğu da yadsınamaz bir gerçektir. Horacio için karakterler önemlidir. Onlar hayatın içinden çıkmış, öyküdeki hayatlarını kendi seçimleriyle yaşayan birer oyuncu gibidir. Yazar onları izler ve yaşamlarına eşlik eder. Ölüm, hastalık, aşk, pişmanlık, ayrılık, delilik gibi temalar etrafında toplanan öykülerin abartıdan uzak olması onları farklı kılar. Gerçek hayatta duyduğumuzda şaşırtıcı ve dramatik gelen olay, durum ve duyguların bu kadar soğukkanlı ele alınması biraz rahatsız edici olsa da hayatın gerçeklerini anımsatması bakımından pek de şaşırtıcı olmamalı. Yazarın hayatını bilmenin etkisiyle öyküler daha da anlaşılabilir olmakta. Belki de bu kadar sakin ve soğukkanlı anlatımın altında yatan gerçek neden budur. Horacio Quiroga’nın hayatı gibi ölümü de trajik olur. İleri derecede kanser hastası olan yazar, elli sekiz yaşında intihar eder. Üç çocuğunu geri bırakır. Ancak onların ölümleri de babaları gibi olacaktır.
Notos Kitap’tan çıkan ve İspanyolcadan çevirisini Bülent Kale’nin yaptığı Aşk, Delilik ve Ölüm Öyküleri’nde son bölüm “Öykü Sanatı Üzerine Dört Kısa Deneme” adını taşıyor. Bu son bölümde Horacio yazar adaylarına her zaman etkili olan tekniklerden ve iyi öykü yazmanın küçük hilelerinden bahsediyor. İyi öykücü için verilen Dekalog kısmı birer başucu maddelerinden oluşuyor deyim yerindeyse. Son bölüm ise yazarın kendiyle yüzleştiği, öykü yazarları için son derece önemli bir içeriğe sahip olduğunu düşündüğüm Öyküde retorik (söz söyleme sanatı). Horacio Quiroga’nın Güney Amerikalı Cortazar ve Borges gibi yazarlar arasında hak ettiği yeri en kısa zamanda bulması dileğiyle.
İlgili Yazılar
Eve Dönmenin Yolları
Çağlayan Çevik, Bir Paragraf, 20 Mayıs 2013 ‘Eve Dönmenin Yolları’nı okuduktan sonra çok üzüleceksiniz. Çünkü, “Neden Türkiye’de hâlâ böyle roman yazılmadı,” deyip bu üzüntünüzü dile getireceksiniz. Ama mutlulukla devam edeceksiniz; “1973’teki Şili Darbesi’nin çocuklar, o yıllarda büyüyenler üzerindeki etkilerini bu kadar güzel anlatan bir kitap okuduk,” diye. Çünkü çok benzer bir yıkım yaşanmıştı Türkiye’de; işkenceler, …
‘İnsanların sözlerini anlamadım hiç’
Yücel Kayıran, Radikal Kitap, 12 Aralık 2012 Hölderlin denilince aklımıza gelen kuşkusuz onun şairliğidir. Ancak Şiir ve Tragedya Kuramı’ndaki metinler, Hölderlin’in, bir ‘filozof zihnine’ de sahip olduğunu göstermekte. Friedrich Hölderlin’nin Şiir ve Tragedya Kuramı, şairin mevcut imgesi bakımından oldukça dikkat çekici metinlerden oluşmaktadır: “Alman İdealizm’nin En Eski Sistem Programı”, “Yargı ve Varlık”, “Özgürlük Yasası üzerine”, “Ceza Kavramı …
Sadece suçlarıyla var olan ülkesinden tiksinen adam
Behçet Çelik, Gazete Duvar, 20 Aralık 2019 Horacio Castellanos Moya’nın son romanı “Tiksinti” Notos Yayınları tarafından yayımlandı. Moya kitapta, El Salvador’a ait pek çok şeye, havasına, suyuna, insanlarına veryansın eder roman boyunca; temel meselesi, diğer iki romanında olduğu gibi, iç savaşın neden olduğu tahribattır. El Salvadorlu yazar Horacio Castellanos Moya’nın Türkçede önce Aynadaki Dişi Şeytan (2011), peşinden de Yılanlarla Dans (2015) …
Öfke Konçertosu
A. Ömer Türkeş, Hürriyet Kitap Sanat, 12 Aralık 2019 Horacio Castellanos Moya, yarattığı öfke ve düşmanlıkla kültleşen ‘Tiksinti’ romanında, ülkesi El Salvador’dan umudunu yitirmiş bir adamın iç döküşünü anlatıyor. ‘Tiksinti’, Roberto Balano’nun ifadesiyle “Bir üslup alıştırması, Moya’nın Thomas Bernhard’ın kimi eserlerine yönelik parodisi ve insanı gülmekten öldüren bir roman.” Horacio Castellanos Moya, 1957’de Honduras’ın başkenti Tegucigalpa’da Honduraslı …