Türkçe’ye ilk kez çevrilen ve Turgenyev’in ilk romanı olarak bilinen Lüzumsuz Bir Adamın Günlüğü yazarın 19. yüzyıl Rus aydınının büyük illeti olarak dile getirdiği bir lüzumsuzluk içinde yaşayıp giden kahramanı Çalkaturin’in romanı.
Rus edebiyat tarihi içerisinde kronolojik bir sıra ile bakıldığında Çalkaturin’i en azından yazınsal önceliğini dikkate alarak hem Oblomov’un hem de Raskolnikov’un pekte sevilmeyen ve horlanan ağabeyleri olarak değerlendirmek mümkün. Bu bakımdan ilk lüzumsuz adam Çalkaturin’i bütün lüzumsuzluğu içinde lüzumlu bir öncü olarak görebiliriz sanırım.
Bununla beraber yine aynı kronoloji izleğinde Çalkaturin’den Raskolnikov’a kadar süregelen ve kimi zaman bütünüyle kimi zaman da yer yer dikkati çeken bu eleştirel lüzumsuzluğun dönemsel değişimi üzerinde de ayrıca düşünmek gerekir. Böylesi bir düşünce ile sözgelimi şöyle bir soru sorulabilir; Rus edebiyatının büyük yazarlarının hemen hepsinde dikkati çeken bu lüzumsuz adam karakterlerinin söylemek istedikleri şey nedir ve çoğunlukla belirgin bir hümor’la birlikte anlatılan bu lüzumsuz adamların biteviye yatak yorgan ve uyku kokan hikayeleriyle resmedilen bıkkınlık verici ölçüdeki Rus gerçekliğinin Rus romancılar nezdinde ki yeri hangi anlamlara gelmektedir? Bu uzun soruyu biraz daha derinleştirmek anlamında şöyle de açımlamak mümkün; 19. yüzyıl Rus toplumu aslında kendi gerçekliği içinde büyük bir özgünlük olmasına rağmen bu özgün gerçeklik aynı zamanda Avrupa ölçeğinde başlayan amansız değişim ve dönüşüme bakıldığında Rus aydınları açısından pekte matah bir durum değildir.
Lüzumsuzluk edebiyatının kökeni
19. Yüzyıl başlarından ortalarına kadar dikkati çeken ve özellikle de Rus aydınlarına özgü bir kimlik kazanan bu gerilimli duruşun etkilediği ilk alanlardan biri kuşkusuz edebiyattır. Edebiyat alanına sirayet eden bu gerilimi, sözgelimi Lüzumsuz Adam’ın yayınlandığı 1850’den Goçarov’un Oblomov’unun yayınlandığı 1859’a kadar ciddi biçimlerde izlemek mümkündür. Daha ileri dönemlerde Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ının yayınlandığı 1864 ile Suç ve Ceza’nın yayınlandığı 1866’ya kadar da aynı gerilimin etkisinden söz edilebilir. Rusya Ana’nın bütün özgün gerçekliğine ve özellikle Dostoyevski’nin Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları’nda gördüğümüz dinsiz / kafir Avrupa eleştirisine rağmen manidar biçimde dikkati çeken bu gerilim içindeki Avrupa etkisi en azından bir değişim dizgesi arayışındaki Rus aydınları ve yazarları için az çok geçici özellikler barındırsa bile kaçınılmaz bir gerçeklik hükmündedir.
O kadar ki, kendisinden esirgenen kaliteli eğitimi tamlamak üzere Berlin’de 4 yıl okuyan Turgenyev’in gençlik dönemlerinde kapıldığı Alman idealizminden Dostoyevski’yi uzunca bir zaman etkileyen Bonapartist Napolyon olma arzusuna kadar izini sürülebileceğimiz bir gerçekliktir bu. Öyle ki; çok sonradan sökün edecek olan Ekim 1917’yi de bir bakıma hazırlayan Rus aydınlarındaki arayışın kökenlerini anlamak bakımından da hayli önem taşıyacak niteliktedir. Sonradan köylerde yaşayanlarının Mujik şehirlerde yaşayanlarının Proleter olarak değişip dönüşeceği 18. Yüzyıl Rusya’sının serfleri, plebleri ve köleleri büyük ölçüde de bu uyku kokan roman kahramanlarının uyuşukluktan ve lüzumsuzluktan bıktıkları yerden neşet edeceklerdir.
Kitlelerin uykuda olduğu bir rüya
Türkçe’ye ilk kez çevrilen ve Turgenyev’in ilk romanı olarak bilinen Lüzumsuz Bir Adamın Günlüğü de işte bu gerilimli değişimim eşiğinde yazılmış ilk romanlardan biridir. Lüzumsuz Bir Adam adlı roman Nabokov’a göre Turgenyev’in söz etmeye değmeyecek ilk çalışmalarından sayılsa da, Turgenyev’in hiç de hesaplamadan 19. yüzyıl Rus aydınının büyük illeti olarak dile getirdiği bir lüzumsuzluk içinde yaşayıp giden ve nihayet ölümünden kısa bir süre önce yazarak konuşan lüzumsuz kahramanı Çalkaturin’in romanıdır. Turgenyev’in ilk romanı olması dolayısıyla taşıdığı yazınsal zayıflıklar bir yana engin ve geniş bir mekân üzerinde yayılıp duran 19. yüzyıl Rus tembelliğiyle renklenen aynı ölçüde de dingin bir donukluğunda öncü ifşaatçılarındandır.
Bir ölçüde bazı belirgin özelliklerini büyük başyapıtı niteliğindeki Babalar ve Oğullar’ın Bazarov’unda da görebileceğimiz Çalkaturin’in Turgenyev yazınına bir başka katkısı ise umutsuz aşkı Liza’ile başlayacak olan ideal Rus kızı/ kadını tiplemesinin de bu ilk romanda şekillenmiş oluşudur.
Daha sonraki romanlarından Bir Asilzade Yuvası’nda da yine aynı adla karşımıza çıkan bir başka Liza ki; istisnasız bütün kitlelerin uykuda olduğu koskoca bir rüya hükmündeki Rusya’da bütün Rus erkeklerini esir alan uyuşukluğun tam tersine sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp tel çemberli eteğini giyerek işe güce koyulan saf ve gururlu ve bir o kadar da sevecen Turgenyev kızlarının temsilcisi gibidir.
Çalkaturin’in de tıpkı sonraki ardıllarından Oblomov gibi bir türlü gönlünü kazanıp evlenemeyerek yoksun kaldığı nice güzelliklerin sebebi halindeki bu kızlar büyük ölçüde de Turgenyev’in altını çizdiği lüzumsuzluğu salt Rus erkeklerine özel bir hale getirmektedir. Erkekte başlayan ve kadını oldukça dolaylı sentimental biçimlerde etkileyen bir lüzumsuzluktur bu. Çalkaturin’in diliyle söyleyecek olursak; “…ben yalnızca lüzumsuzum. Gereğinden fazla, hepsi bu. Büyük ihtimalle doğa bu dünyaya gelişimi hesaba katmadı ve bundan dolayı da bana davetsiz misafir muamelesi yapıyor. Tüm hayatım boyunca sürekli yerimin alındığını fark ettim, belki de aramış olmam gereken konumu bulmaya çalışmadığımdan…” şeklinde kendini tarif eden ama lüzumsuzluğunu vurgularken bile ‘gereğinden fazla’ diye örtük bir ifadeyle yinede vazgeçilemeyen sadece barındırdığı bu ‘gereğinden fazlalıkla’ eleştirilen bir lüzumsuzluk sözkonusudur.
Çulkaturin’in ölmeden kısa bir süre önce geçmiş zamanları aklına getirerek dışa vurduğu lüzumsuz bir adamın hayatını okurken aşkın bir ispat olarak öne çıkarılışı dikkat çekiyor. Çalkaturin’in lüzumsuzluğu başka bir anlamda da başaramadığı bir aşkla şekilleniyor ve hem aşksız hem de başarısız bir adam olarak Çalkaturin daha en başından hak edilmiş bir lüzumsuzluğun odağını gösteriyor bizlere. Böylelikle Çalkaturin’den hiçbir işe yaramasa bile bir gün anlatılabilecek kadar özel bir lüzumsuzluğun nasıl elde edilebileceğini de öğrenmiş oluyoruz.
Azra İnci, Kitap Zamanı, 9 Ekim 2013 Rus edebiyatının önemli ismi Ivan Turgenyev’in ilk romanı Lüzumsuz Bir Adamın Günlüğü ilk kez dilimizde. Turgenyev 32 yaşında kaleme aldığı kitapta, başyapıtı Babalar ve Oğullar’a hazırlandığını hissettiriyor. 26 Mayıs 1880’de Mos-kova’da açılışı yapılan Puşkin anıtı töreni, sadece büyük Rus yazarının edebiyat dünyasındaki yerinin ve öneminin teslimi anlamında değil, …
Çev. Müge Gedik, Oggito, 13 Mayıs 2017 Bize sanat ve edebiyat olarak sunulanın gerçekten sunulan şey olup olmadığını radikal bir şekilde kendimize sormazsak, gelişmeden ya da değişimden bahsetmemizin imkânsız olduğunu düşünüyorum. Meksikalı yazar Mario Bellatin’in son romanı Büyük Cam Notos Kitap tarafından yayımlandı. Roman, kendini otobiyografi olarak tanıtıyor ama bir yandan da otobiyografik yazın türünün sınırlarını …
Parşömen Sanal Fanzin, 5 Nisan 2021 Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hakim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kağıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı …
Özcan Yılmaz, Oggito, 22 Mart 2020 Edebiyat her şeyden önce yaratıcı bir çabadır, öyle olmalı. Bana kalırsa bir yazarın ilk düşünmesi gereken nasıl fark yaratacağı olmalı. Paulina Flores 1988 yılında Şili’nin başkenti, Santiago’da doğdu. Halkın yüzde elli altısının, Daha fazla diktatörlük istemiyoruz, diye oy kullandıkları yıl. İki yıl sonra sivil hükümet başa geldi ancak Pinochet …
Turgenyev’in lüzumsuz adamı: Çalkaturin, iyidir aslında…
Şahin Torun, Star Kitap, 13 Şubat 2014
Türkçe’ye ilk kez çevrilen ve Turgenyev’in ilk romanı olarak bilinen Lüzumsuz Bir Adamın Günlüğü yazarın 19. yüzyıl Rus aydınının büyük illeti olarak dile getirdiği bir lüzumsuzluk içinde yaşayıp giden kahramanı Çalkaturin’in romanı.
Rus edebiyat tarihi içerisinde kronolojik bir sıra ile bakıldığında Çalkaturin’i en azından yazınsal önceliğini dikkate alarak hem Oblomov’un hem de Raskolnikov’un pekte sevilmeyen ve horlanan ağabeyleri olarak değerlendirmek mümkün. Bu bakımdan ilk lüzumsuz adam Çalkaturin’i bütün lüzumsuzluğu içinde lüzumlu bir öncü olarak görebiliriz sanırım.
Bununla beraber yine aynı kronoloji izleğinde Çalkaturin’den Raskolnikov’a kadar süregelen ve kimi zaman bütünüyle kimi zaman da yer yer dikkati çeken bu eleştirel lüzumsuzluğun dönemsel değişimi üzerinde de ayrıca düşünmek gerekir. Böylesi bir düşünce ile sözgelimi şöyle bir soru sorulabilir; Rus edebiyatının büyük yazarlarının hemen hepsinde dikkati çeken bu lüzumsuz adam karakterlerinin söylemek istedikleri şey nedir ve çoğunlukla belirgin bir hümor’la birlikte anlatılan bu lüzumsuz adamların biteviye yatak yorgan ve uyku kokan hikayeleriyle resmedilen bıkkınlık verici ölçüdeki Rus gerçekliğinin Rus romancılar nezdinde ki yeri hangi anlamlara gelmektedir? Bu uzun soruyu biraz daha derinleştirmek anlamında şöyle de açımlamak mümkün; 19. yüzyıl Rus toplumu aslında kendi gerçekliği içinde büyük bir özgünlük olmasına rağmen bu özgün gerçeklik aynı zamanda Avrupa ölçeğinde başlayan amansız değişim ve dönüşüme bakıldığında Rus aydınları açısından pekte matah bir durum değildir.
Lüzumsuzluk edebiyatının kökeni
19. Yüzyıl başlarından ortalarına kadar dikkati çeken ve özellikle de Rus aydınlarına özgü bir kimlik kazanan bu gerilimli duruşun etkilediği ilk alanlardan biri kuşkusuz edebiyattır. Edebiyat alanına sirayet eden bu gerilimi, sözgelimi Lüzumsuz Adam’ın yayınlandığı 1850’den Goçarov’un Oblomov’unun yayınlandığı 1859’a kadar ciddi biçimlerde izlemek mümkündür. Daha ileri dönemlerde Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ının yayınlandığı 1864 ile Suç ve Ceza’nın yayınlandığı 1866’ya kadar da aynı gerilimin etkisinden söz edilebilir. Rusya Ana’nın bütün özgün gerçekliğine ve özellikle Dostoyevski’nin Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları’nda gördüğümüz dinsiz / kafir Avrupa eleştirisine rağmen manidar biçimde dikkati çeken bu gerilim içindeki Avrupa etkisi en azından bir değişim dizgesi arayışındaki Rus aydınları ve yazarları için az çok geçici özellikler barındırsa bile kaçınılmaz bir gerçeklik hükmündedir.
O kadar ki, kendisinden esirgenen kaliteli eğitimi tamlamak üzere Berlin’de 4 yıl okuyan Turgenyev’in gençlik dönemlerinde kapıldığı Alman idealizminden Dostoyevski’yi uzunca bir zaman etkileyen Bonapartist Napolyon olma arzusuna kadar izini sürülebileceğimiz bir gerçekliktir bu. Öyle ki; çok sonradan sökün edecek olan Ekim 1917’yi de bir bakıma hazırlayan Rus aydınlarındaki arayışın kökenlerini anlamak bakımından da hayli önem taşıyacak niteliktedir. Sonradan köylerde yaşayanlarının Mujik şehirlerde yaşayanlarının Proleter olarak değişip dönüşeceği 18. Yüzyıl Rusya’sının serfleri, plebleri ve köleleri büyük ölçüde de bu uyku kokan roman kahramanlarının uyuşukluktan ve lüzumsuzluktan bıktıkları yerden neşet edeceklerdir.
Kitlelerin uykuda olduğu bir rüya
Türkçe’ye ilk kez çevrilen ve Turgenyev’in ilk romanı olarak bilinen Lüzumsuz Bir Adamın Günlüğü de işte bu gerilimli değişimim eşiğinde yazılmış ilk romanlardan biridir. Lüzumsuz Bir Adam adlı roman Nabokov’a göre Turgenyev’in söz etmeye değmeyecek ilk çalışmalarından sayılsa da, Turgenyev’in hiç de hesaplamadan 19. yüzyıl Rus aydınının büyük illeti olarak dile getirdiği bir lüzumsuzluk içinde yaşayıp giden ve nihayet ölümünden kısa bir süre önce yazarak konuşan lüzumsuz kahramanı Çalkaturin’in romanıdır. Turgenyev’in ilk romanı olması dolayısıyla taşıdığı yazınsal zayıflıklar bir yana engin ve geniş bir mekân üzerinde yayılıp duran 19. yüzyıl Rus tembelliğiyle renklenen aynı ölçüde de dingin bir donukluğunda öncü ifşaatçılarındandır.
Bir ölçüde bazı belirgin özelliklerini büyük başyapıtı niteliğindeki Babalar ve Oğullar’ın Bazarov’unda da görebileceğimiz Çalkaturin’in Turgenyev yazınına bir başka katkısı ise umutsuz aşkı Liza’ile başlayacak olan ideal Rus kızı/ kadını tiplemesinin de bu ilk romanda şekillenmiş oluşudur.
Daha sonraki romanlarından Bir Asilzade Yuvası’nda da yine aynı adla karşımıza çıkan bir başka Liza ki; istisnasız bütün kitlelerin uykuda olduğu koskoca bir rüya hükmündeki Rusya’da bütün Rus erkeklerini esir alan uyuşukluğun tam tersine sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp tel çemberli eteğini giyerek işe güce koyulan saf ve gururlu ve bir o kadar da sevecen Turgenyev kızlarının temsilcisi gibidir.
Çalkaturin’in de tıpkı sonraki ardıllarından Oblomov gibi bir türlü gönlünü kazanıp evlenemeyerek yoksun kaldığı nice güzelliklerin sebebi halindeki bu kızlar büyük ölçüde de Turgenyev’in altını çizdiği lüzumsuzluğu salt Rus erkeklerine özel bir hale getirmektedir. Erkekte başlayan ve kadını oldukça dolaylı sentimental biçimlerde etkileyen bir lüzumsuzluktur bu. Çalkaturin’in diliyle söyleyecek olursak; “…ben yalnızca lüzumsuzum. Gereğinden fazla, hepsi bu. Büyük ihtimalle doğa bu dünyaya gelişimi hesaba katmadı ve bundan dolayı da bana davetsiz misafir muamelesi yapıyor. Tüm hayatım boyunca sürekli yerimin alındığını fark ettim, belki de aramış olmam gereken konumu bulmaya çalışmadığımdan…” şeklinde kendini tarif eden ama lüzumsuzluğunu vurgularken bile ‘gereğinden fazla’ diye örtük bir ifadeyle yinede vazgeçilemeyen sadece barındırdığı bu ‘gereğinden fazlalıkla’ eleştirilen bir lüzumsuzluk sözkonusudur.
Çulkaturin’in ölmeden kısa bir süre önce geçmiş zamanları aklına getirerek dışa vurduğu lüzumsuz bir adamın hayatını okurken aşkın bir ispat olarak öne çıkarılışı dikkat çekiyor. Çalkaturin’in lüzumsuzluğu başka bir anlamda da başaramadığı bir aşkla şekilleniyor ve hem aşksız hem de başarısız bir adam olarak Çalkaturin daha en başından hak edilmiş bir lüzumsuzluğun odağını gösteriyor bizlere. Böylelikle Çalkaturin’den hiçbir işe yaramasa bile bir gün anlatılabilecek kadar özel bir lüzumsuzluğun nasıl elde edilebileceğini de öğrenmiş oluyoruz.
İlgili Yazılar
Yazık oldu Çalkaturin’e
Azra İnci, Kitap Zamanı, 9 Ekim 2013 Rus edebiyatının önemli ismi Ivan Turgenyev’in ilk romanı Lüzumsuz Bir Adamın Günlüğü ilk kez dilimizde. Turgenyev 32 yaşında kaleme aldığı kitapta, başyapıtı Babalar ve Oğullar’a hazırlandığını hissettiriyor. 26 Mayıs 1880’de Mos-kova’da açılışı yapılan Puşkin anıtı töreni, sadece büyük Rus yazarının edebiyat dünyasındaki yerinin ve öneminin teslimi anlamında değil, …
Mario Bellatin, Büyük Cam ve Yazı ve Ahmaklık (Söyleşi)
Çev. Müge Gedik, Oggito, 13 Mayıs 2017 Bize sanat ve edebiyat olarak sunulanın gerçekten sunulan şey olup olmadığını radikal bir şekilde kendimize sormazsak, gelişmeden ya da değişimden bahsetmemizin imkânsız olduğunu düşünüyorum. Meksikalı yazar Mario Bellatin’in son romanı Büyük Cam Notos Kitap tarafından yayımlandı. Roman, kendini otobiyografi olarak tanıtıyor ama bir yandan da otobiyografik yazın türünün sınırlarını …
İlk Göz Ağrısı (85): Çağatay Yılmaz ve “Bizi Buraya Getiren Şeyler” (Söyleşi)
Parşömen Sanal Fanzin, 5 Nisan 2021 Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hakim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kağıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı …
Paulina Flores Anlatmaya Doyamıyor
Özcan Yılmaz, Oggito, 22 Mart 2020 Edebiyat her şeyden önce yaratıcı bir çabadır, öyle olmalı. Bana kalırsa bir yazarın ilk düşünmesi gereken nasıl fark yaratacağı olmalı. Paulina Flores 1988 yılında Şili’nin başkenti, Santiago’da doğdu. Halkın yüzde elli altısının, Daha fazla diktatörlük istemiyoruz, diye oy kullandıkları yıl. İki yıl sonra sivil hükümet başa geldi ancak Pinochet …