Paulina Flores hikâyelerinde, günlük deneyimleri özellikle çocukların ve ergenlerin öznel bir bakış açısıyla anlatıyor. Dili o kadar samimi ki, kitabı bitirdikten sonra da karakterler sizle yaşamayı sürdürüyor
Modern zamanların belki de en önemli sorunlarından biri kayıtsızlık! Ama daha önemlisi bu kayıtsızlığa karşı utanç hissinin oluşmaması. Edebiyat kimi zaman insanlara bu kayıtsızlığı hatırlatırken yeni bir başlangıç yapmaya da davet ediyor. Şilili yazar Paulina Flores de Şili’nin geçmişinden bugüne gelen utançlarını yarattığı karakterlerle bizlere hatırlatmaya çalışıyor.
Yazarın, Roberto Bolaño Öykü Ödülü’ne değer görülen, ‘Ne Rezalet’ kitabı, Zeynep Çelikel çevirisiyle bugünlerde Notos Kitap tarafından yayımlandı. Dokuz hikâyeden oluşan kitap, Pinochet sonrası ‘sol etiketli’ sağcı hükümetlerin on yıllarca süren neoliberal politikalarının sonuçlarını tasvir eden bir arka plan sunmasıyla da dikkat çekiyor. Sosyal krizin ortasındaki çocukları, işsiz kalan babaları, beklentileri ve umutları zayıflamış kadınları bir başka açıdan görünür kılıyor. Geçmişin yarattığı bugünün Şili’si nerdeyse her hikâyede karşımıza çıkıyor: Yoksul mahalleler, yeşilden yoksun bir doğa, zahmetli bir yaşam, sıkışmış kimlikler…
Paulina Flores hikâyelerinde, günlük deneyimleri özellikle çocukların ve ergenlerin öznel bir bakış açısıyla anlatıyor. Dili o kadar samimi ki, kitabı bitirdikten sonra da karakterler sizle yaşamayı sürdürüyor. Her öykü kendi içinde ‘bir teklik’ içerse de kitabın geneli ile bir bütünlük sağlıyor. Yazar anlatmak istediklerini bir öyküye sığdıramamış ve yeni bir öyküde, başka karakter ve olaylarla yeni bir uğraşa giriyor sanki. Ama bu durum öyküleri daha da güçlü kılıyor. Hemen bir sonrakine geçme isteği yaratıyor. Yazarın yani Paulina Flores’in hayatına bakacak olursak: Şili Üniversitesi’nde edebiyat eğitimi gördükten sonra çeşitli işlerde çalışmış. Kütüphaneci, öğretmen, garson gibi birçok farklı meslekleri deneyimlemiş olması insanlara, olaylara dair izlenimlerini çok daha güçlü hale getiriyor belki de…
HAYATIN İÇİNDEN GÜÇLÜ KARAKTERLER
Orta sınıf mahallelerine, sokaklarına, liman kentlerine, apartman dairelerine veya bir kütüphanenin girişine tam dokuz öykü sığdırıyor yazar. İş aramak için iki kızıyla yollara düşen bir baba, yaşadığı bir ilişki sonrasında tükenen ve annesiyle birlikte yeniden hayata dönmeye çalışan bir genç kadın, bir restoranda uzun yıllar birlikte çalışan, yıllar sonra bir araya gelen ve geçmişleriyle hesaplaşan iki eski dost, genç bir kütüphanecinin merakının onu sürüklediği his dünyası ve kiliseden enstrümanları çalarak kendi gruplarını kurmaya çalışan çocuklar… Öykülerdeki anlatım, hayatın sıradan, rutin akışını bozmadan başlıyor. Bu yüzden sıra dışı, başlarına çok acayip işler gelen karakterlere hiç rastlamıyoruz. Daha çok insanlık durumunun olası halleri üzerinden kanıksanmış roller, inanışların krize girdiği noktaları bize gösteriyor yazar. Dostluk ve aile kavramını, ilişkiler üzerinden travmatik anıları, utancı, işsizlik ve geçim sıkıntısı bunalımını ve ailedeki uyumsuzlukları konu edinen öykülerde karakterler en çıplak yüzüyle karşımıza çıkıveriyor.
Yazarın olay örgülerinde kullandığı ruhsal gerilimle birlikte, karakterlerin dünya ve diğer insanlarla uyumlu ilişki kurma konusunda itirazı ortaya koymaktan çekinmediklerini görüyoruz. Ayrıca Flores, insan ruhunun karanlık yönlerini, yılgınlıkları, başarısızlıkları konu edinirken, ‘yaşamak için gerekli unsurlardan yoksun olan’ insanların yaşamından kesitleri de olağan seyir içinde bir araya getiriyor. Öykülerin birçoğunda 2008 ekonomik krizi sırasında veya sonrasında yaşananların gömülü izlerini görmek mümkün.
MUTSUZLUKLA CEBELLEŞEN BABA KARAKTERLERİ
Pop ve edebi referanslar da içeren öyküler aynı zamanda bireyin olup bitenler karşısındaki mücadelesini resmediyor ve mecburiyetler üzerinden bir yüzleşme de sunuyor. Dikkat çekici bir diğer tarafta kadın-erkek ilişkileri… Flores, kadınlarla erkekler arasındaki eşitsizliğe dikkat çekerken, öykülerinde erkeklerin kadınlara bakış açısını da sorguluyor. Bir diğer nokta ise kitapta bahsettiği ‘baba’ karakterlerini işsiz ve sadakatsiz bir şekilde anlatmayı seçmiş olması. Bu yüzden mutsuzlukla cebelleşmek zorundadır ‘babalar’. Öyle ki intihara varana dek karanlık noktaları da bu karakterler üzerinden sarsıcı bir şekilde gösteriyor. Paulina Flores için, baba karakterleri ‘kendi ikamet krallıklarında diktatörler’ gibi dururlar. Bu durum, 90’lı yıllarda hüküm süren Şili›nin aile yapısının küçük versiyonlarıdır onun için. Örneğin, Talcahuano isimli öyküsünün bir bölümünde aile dramını anlatan karakter olaylar karşısında yılgınlığı reddederek şu yorumu yapar: “Güçlü deneyimler yaşadığınızda birçok şeyi anlama yanılsamasına sahipsiniz. Hayatın nasıl işlediğini anladığımı sanıyordum… Evi toplayıp temizledikten sonra yorgun düştüm ve düşündüm ki bundan böyle aynı şekilde devam etmeliyim. Hayatta ilerlemek için kendimi yormalı, kendime yükümlülükler koymalıyım. Bunun beni ayakta tutacağına inandım. Babam gibi boş boş dolaşmayacaktım bana ne olacağını merak etmeyecektim. Direnecek, havadaki tehditlerin kokusunu alacak, kendi hayatımı kendim kuracaktım”.
‘İYİ BİR YAŞAM MÜMKÜN’
Öykülerin merkezindeki duygu ise utanç. Yazar bu duyguyu her öyküsüne ustalıkla yerleştiriyor.Kitapla ilgili bir söyleşisinde Solaris filmine atıfta bulunarak dolaylı yoldan bu utanca politikacıları da dahil ediyor:
“Andréi Tarkovski’nin Solaris filminde kahraman şöyle der: ‘İnsanlığı kurtaracak olan duygu utançtır.’ Bu çok doğru, özellikle utanmaz politikacıların hiçbir rahatsızlık hissetmeden yürüttükleri politikalar varken. Bu yüzden utanç hissi güçlü olmamıza yardımcı olabilecek bir değerdir.”
Peki ya umut?
Diktatörlükten sonra Şili, neoliberal politikaların altında bugün de eşitsizliğin, sömürünün derinleştiği topraklar olmaya devam ediyor. Flores tüm bunlara rağmen iyi bir yaşamın mümkün olduğunu söylüyor. Belki de bunun için utancı hatırlatmaya çalışıyor bize. Okuru kendi gerçeğiyle de yüzleştiriyor bir bakıma ve daha iyi bir yaşam düşünü böyle kurmak gerektiğini söylüyor.
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
Emek Erez, Gazete Duvar, 24 Kasım 2018 Colin Wilson’ın Notos Yayıncılık tarafından yayımlanan “Yabancı” adlı kitabı yabancılık kavramını epey geniş bir çerçevede ele alıyor. Yazar bir bakıma “yabancı varoluşçu”nun izini sürüyor, bunu yaparken bizi Tolstoy’dan, Dostoyevski’ye, Nietzsche’den Kierkegaard’a, Van Gogh’tan, Nijinski’ye, Rilke’ye kadar pek çok yazar ve düşünürle buluşturuyor. “Yabancı” kelimesi farklı çağrışımları barındırır. Günümüzde …
Cemil Kavukçu, Akşam, 14 Haziran 2013 Şili’deki Pinochet diktatörlüğü döneminde yolunu kaybeden çocuk, yıllar sonra o eski anılarını hatırlayıp tekrar kaybolmak istiyor. Bunun yolunuysa yazmakta buluyor… İlk gençliğimde izlediğim bir kovboy filmi vardı. Adını ve başrol oyuncusunu anımsamıyorum. O filmden aklımda bir tümce kalmıştı. Onu da kötü adam rolündeki çete reisi Jack Palance, adamlarına söylüyordu. …
Banu Yıldıran Genç, Agos, 6 Kasım 2017 Son yıllarda Latin Amerika edebiyatının hızlı yükselişi sık sık ele alınan bir konu. Türkçeye çevrilen eserlerde bile büyük bir artış var. Özellikle yeniyi takip eden ve edebi hazzı maddiyattan önde tutan küçük yayınevleri sağ olsun, İspanyolca edebiyatı bize tanıtıyorlar, yazarların bir romanını yayımlayıp bırakmıyorlar, yeni tanıdığımız, sevdiğimiz, ne yazsa …
Deniz Mahabad, Edebiyathaber, 7 Mayıs 2021 2020’nin Ağustos ayında raflarda yerini alan “Akıp Giden Günlerimiz”, Özcan Yılmaz’ın ilk öykü kitabı. Notos Yayınları tarafından okurlara sunulan kitap, sekiz öyküden oluşuyor. Uzunluğu kısa öykü ile novella (uzun öykü) arasında değişen öyküler, sadeliğin sınırlarını zorluyor. Boşluklarının farkına varan, yaşamlarının her karesinde dış dünyayla mesafeli olmayı yeğleyen karakterler; geleceği, …
Paulina Flores’ten: Ne Rezalet
İlke Kamar, BirGün Kitap, 12 Haziran 2020
Paulina Flores hikâyelerinde, günlük deneyimleri özellikle çocukların ve ergenlerin öznel bir bakış açısıyla anlatıyor. Dili o kadar samimi ki, kitabı bitirdikten sonra da karakterler sizle yaşamayı sürdürüyor
Modern zamanların belki de en önemli sorunlarından biri kayıtsızlık! Ama daha önemlisi bu kayıtsızlığa karşı utanç hissinin oluşmaması. Edebiyat kimi zaman insanlara bu kayıtsızlığı hatırlatırken yeni bir başlangıç yapmaya da davet ediyor. Şilili yazar Paulina Flores de Şili’nin geçmişinden bugüne gelen utançlarını yarattığı karakterlerle bizlere hatırlatmaya çalışıyor.
Yazarın, Roberto Bolaño Öykü Ödülü’ne değer görülen, ‘Ne Rezalet’ kitabı, Zeynep Çelikel çevirisiyle bugünlerde Notos Kitap tarafından yayımlandı. Dokuz hikâyeden oluşan kitap, Pinochet sonrası ‘sol etiketli’ sağcı hükümetlerin on yıllarca süren neoliberal politikalarının sonuçlarını tasvir eden bir arka plan sunmasıyla da dikkat çekiyor. Sosyal krizin ortasındaki çocukları, işsiz kalan babaları, beklentileri ve umutları zayıflamış kadınları bir başka açıdan görünür kılıyor. Geçmişin yarattığı bugünün Şili’si nerdeyse her hikâyede karşımıza çıkıyor: Yoksul mahalleler, yeşilden yoksun bir doğa, zahmetli bir yaşam, sıkışmış kimlikler…
Paulina Flores hikâyelerinde, günlük deneyimleri özellikle çocukların ve ergenlerin öznel bir bakış açısıyla anlatıyor. Dili o kadar samimi ki, kitabı bitirdikten sonra da karakterler sizle yaşamayı sürdürüyor. Her öykü kendi içinde ‘bir teklik’ içerse de kitabın geneli ile bir bütünlük sağlıyor. Yazar anlatmak istediklerini bir öyküye sığdıramamış ve yeni bir öyküde, başka karakter ve olaylarla yeni bir uğraşa giriyor sanki. Ama bu durum öyküleri daha da güçlü kılıyor. Hemen bir sonrakine geçme isteği yaratıyor. Yazarın yani Paulina Flores’in hayatına bakacak olursak: Şili Üniversitesi’nde edebiyat eğitimi gördükten sonra çeşitli işlerde çalışmış. Kütüphaneci, öğretmen, garson gibi birçok farklı meslekleri deneyimlemiş olması insanlara, olaylara dair izlenimlerini çok daha güçlü hale getiriyor belki de…
HAYATIN İÇİNDEN GÜÇLÜ KARAKTERLER
Orta sınıf mahallelerine, sokaklarına, liman kentlerine, apartman dairelerine veya bir kütüphanenin girişine tam dokuz öykü sığdırıyor yazar. İş aramak için iki kızıyla yollara düşen bir baba, yaşadığı bir ilişki sonrasında tükenen ve annesiyle birlikte yeniden hayata dönmeye çalışan bir genç kadın, bir restoranda uzun yıllar birlikte çalışan, yıllar sonra bir araya gelen ve geçmişleriyle hesaplaşan iki eski dost, genç bir kütüphanecinin merakının onu sürüklediği his dünyası ve kiliseden enstrümanları çalarak kendi gruplarını kurmaya çalışan çocuklar… Öykülerdeki anlatım, hayatın sıradan, rutin akışını bozmadan başlıyor. Bu yüzden sıra dışı, başlarına çok acayip işler gelen karakterlere hiç rastlamıyoruz. Daha çok insanlık durumunun olası halleri üzerinden kanıksanmış roller, inanışların krize girdiği noktaları bize gösteriyor yazar. Dostluk ve aile kavramını, ilişkiler üzerinden travmatik anıları, utancı, işsizlik ve geçim sıkıntısı bunalımını ve ailedeki uyumsuzlukları konu edinen öykülerde karakterler en çıplak yüzüyle karşımıza çıkıveriyor.
Yazarın olay örgülerinde kullandığı ruhsal gerilimle birlikte, karakterlerin dünya ve diğer insanlarla uyumlu ilişki kurma konusunda itirazı ortaya koymaktan çekinmediklerini görüyoruz. Ayrıca Flores, insan ruhunun karanlık yönlerini, yılgınlıkları, başarısızlıkları konu edinirken, ‘yaşamak için gerekli unsurlardan yoksun olan’ insanların yaşamından kesitleri de olağan seyir içinde bir araya getiriyor. Öykülerin birçoğunda 2008 ekonomik krizi sırasında veya sonrasında yaşananların gömülü izlerini görmek mümkün.
MUTSUZLUKLA CEBELLEŞEN BABA KARAKTERLERİ
Pop ve edebi referanslar da içeren öyküler aynı zamanda bireyin olup bitenler karşısındaki mücadelesini resmediyor ve mecburiyetler üzerinden bir yüzleşme de sunuyor. Dikkat çekici bir diğer tarafta kadın-erkek ilişkileri… Flores, kadınlarla erkekler arasındaki eşitsizliğe dikkat çekerken, öykülerinde erkeklerin kadınlara bakış açısını da sorguluyor. Bir diğer nokta ise kitapta bahsettiği ‘baba’ karakterlerini işsiz ve sadakatsiz bir şekilde anlatmayı seçmiş olması. Bu yüzden mutsuzlukla cebelleşmek zorundadır ‘babalar’. Öyle ki intihara varana dek karanlık noktaları da bu karakterler üzerinden sarsıcı bir şekilde gösteriyor. Paulina Flores için, baba karakterleri ‘kendi ikamet krallıklarında diktatörler’ gibi dururlar. Bu durum, 90’lı yıllarda hüküm süren Şili›nin aile yapısının küçük versiyonlarıdır onun için. Örneğin, Talcahuano isimli öyküsünün bir bölümünde aile dramını anlatan karakter olaylar karşısında yılgınlığı reddederek şu yorumu yapar: “Güçlü deneyimler yaşadığınızda birçok şeyi anlama yanılsamasına sahipsiniz. Hayatın nasıl işlediğini anladığımı sanıyordum… Evi toplayıp temizledikten sonra yorgun düştüm ve düşündüm ki bundan böyle aynı şekilde devam etmeliyim. Hayatta ilerlemek için kendimi yormalı, kendime yükümlülükler koymalıyım. Bunun beni ayakta tutacağına inandım. Babam gibi boş boş dolaşmayacaktım bana ne olacağını merak etmeyecektim. Direnecek, havadaki tehditlerin kokusunu alacak, kendi hayatımı kendim kuracaktım”.
‘İYİ BİR YAŞAM MÜMKÜN’
Öykülerin merkezindeki duygu ise utanç. Yazar bu duyguyu her öyküsüne ustalıkla yerleştiriyor.Kitapla ilgili bir söyleşisinde Solaris filmine atıfta bulunarak dolaylı yoldan bu utanca politikacıları da dahil ediyor:
“Andréi Tarkovski’nin Solaris filminde kahraman şöyle der: ‘İnsanlığı kurtaracak olan duygu utançtır.’ Bu çok doğru, özellikle utanmaz politikacıların hiçbir rahatsızlık hissetmeden yürüttükleri politikalar varken. Bu yüzden utanç hissi güçlü olmamıza yardımcı olabilecek bir değerdir.”
Peki ya umut?
Diktatörlükten sonra Şili, neoliberal politikaların altında bugün de eşitsizliğin, sömürünün derinleştiği topraklar olmaya devam ediyor. Flores tüm bunlara rağmen iyi bir yaşamın mümkün olduğunu söylüyor. Belki de bunun için utancı hatırlatmaya çalışıyor bize. Okuru kendi gerçeğiyle de yüzleştiriyor bir bakıma ve daha iyi bir yaşam düşünü böyle kurmak gerektiğini söylüyor.
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
İlgili Yazılar
Varoluşçu ‘Yabancı’ kimdir?
Emek Erez, Gazete Duvar, 24 Kasım 2018 Colin Wilson’ın Notos Yayıncılık tarafından yayımlanan “Yabancı” adlı kitabı yabancılık kavramını epey geniş bir çerçevede ele alıyor. Yazar bir bakıma “yabancı varoluşçu”nun izini sürüyor, bunu yaparken bizi Tolstoy’dan, Dostoyevski’ye, Nietzsche’den Kierkegaard’a, Van Gogh’tan, Nijinski’ye, Rilke’ye kadar pek çok yazar ve düşünürle buluşturuyor. “Yabancı” kelimesi farklı çağrışımları barındırır. Günümüzde …
Bir gün kaybolmak istersen ne yaparsın?
Cemil Kavukçu, Akşam, 14 Haziran 2013 Şili’deki Pinochet diktatörlüğü döneminde yolunu kaybeden çocuk, yıllar sonra o eski anılarını hatırlayıp tekrar kaybolmak istiyor. Bunun yolunuysa yazmakta buluyor… İlk gençliğimde izlediğim bir kovboy filmi vardı. Adını ve başrol oyuncusunu anımsamıyorum. O filmden aklımda bir tümce kalmıştı. Onu da kötü adam rolündeki çete reisi Jack Palance, adamlarına söylüyordu. …
Kurmacaya dahil olmak
Banu Yıldıran Genç, Agos, 6 Kasım 2017 Son yıllarda Latin Amerika edebiyatının hızlı yükselişi sık sık ele alınan bir konu. Türkçeye çevrilen eserlerde bile büyük bir artış var. Özellikle yeniyi takip eden ve edebi hazzı maddiyattan önde tutan küçük yayınevleri sağ olsun, İspanyolca edebiyatı bize tanıtıyorlar, yazarların bir romanını yayımlayıp bırakmıyorlar, yeni tanıdığımız, sevdiğimiz, ne yazsa …
“Akıp Giden Günlerimiz”de arayışın öyküleri
Deniz Mahabad, Edebiyathaber, 7 Mayıs 2021 2020’nin Ağustos ayında raflarda yerini alan “Akıp Giden Günlerimiz”, Özcan Yılmaz’ın ilk öykü kitabı. Notos Yayınları tarafından okurlara sunulan kitap, sekiz öyküden oluşuyor. Uzunluğu kısa öykü ile novella (uzun öykü) arasında değişen öyküler, sadeliğin sınırlarını zorluyor. Boşluklarının farkına varan, yaşamlarının her karesinde dış dünyayla mesafeli olmayı yeğleyen karakterler; geleceği, …