Latin Amerika edebiyatı, yaşanılan ülkenin, üretimleri ne denli etkileyeceğinin bir kanıtı olarak karşımıza çıktı. Sürekli darbelerle ve iç savaşlarla sarsılan ülkelerin, edebiyatı da buna göre şekillendi. Üslup ve anlatım açısından da diğer ülkelerin edebiyatından farklı olan Latin Amerika edebiyatı, özenle Türkçeye çevrilmeye devam ediyor.
Eserlerdeki derinliğe ve özgünlüğe karşın, çağdaş olanı dâhil tüm Latin Amerika edebiyatı, hâlâ Avrupa ve Amerikan edebiyatına göre daha az tanınıyor. Üstelik Latin Amerika edebiyatı denilince üzerinde durabileceğimiz çoğu yazarın kitabı yüz binler satmış ve yazarları da onlarca ödül almış.
Latin Amerika coğrafyasının en önemli şairlerden Neruda, ilk kitabı yayımlandığında 19 yaşındaydı. Kitabın “müstehcen” içeriği o dönem, okurların tepkisini çekse de sonraki yıllarda eserin ve Neruda’nın Latin Amerika edebiyatındaki önemi iade edildi. Borges, Arjantin coğrafyasını altüst ederek çoğu zaman okuru da farklı bir evrene taşıdı. Márquez ise belki de Latin Amerika edebiyatının en bilinen ve en çok okunan kitabı olan Yüzyıllık Yalnızlık’ı kaleme aldı. Cortázar mı? O, Seksek’le normal zamanda hiçbir zaman içine giremeyeceğimiz bir dünyaya itti bizi.
Avrupa ve dünyadaki etkisinden bağımsız olarak, Türkiyeli yayıncılar tarafından değeri bilinen Latin Amerika edebiyatı, okur tarafından da hayli ilgi gördü. Türkiye’de çağdaş Latin Amerika edebiyatı basan yayınevleri deyince artık çoğumuzun aklına ânında birkaç yayınevi geliyor ve bu yayınevleri, özenli çevirileri ve dikkatli editörlerinin desteğiyle sizi asla yormadan başka bir coğrafyaya taşıyor bile.
Şilili Alejandro Zambra, Notos Kitap’ın bizlere ulaştırdığı “o” yazarlardan yalnızca biri. Kurmaca ve üst-kurmaca türlerindeki en iyi eserleri veren yazarlar arasında sayılan Zambra, Belgelerim’den sonra Türkiyeli okur tarafından daha da tanınır oldu. Daha önce Bonzai, Ağaçların Özel Hayatı ve Eve Dönmenin Yolları kitapları Türkçeye çevrilen ve epey ilgi gören Zambra’nın dünyasında gerçeklik ile kurgu arasında gidip gelen yolculuğa çıkmak ve havada asılı duran öyküleri tamamlamak veya olduğu gibi bırakmak, Zambra’nın okura sunduğu incelikli daveti. Pinochet dönemi tanıklığı da cabası…
Geçtiğimiz ay yayımlanan Sayıklama (Loquela), bu edebiyatın en özgün örneklerinden. Kitabın yazarı Carlos Labbé, 1977’de Şili’de doğmuş. Lisans ve yüksek lisans yıllarında Latin Amerika ve İspanyol edebiyatı üzerine çalışmış. Müzikle de ilgilenen yazar, dört albüm çıkarmış ve şimdi bir yayınevinde yardımcı editörlük yapıyor. Kitapta da denk geleceğiniz gibi, yazar Juan Carlos Onetti, Diamela Eltit ve Roberto Bolaño üzerine özenle eğiliyor.
“Loquela, öznenin kafasında bir yaranın ya da bir davranışın sonuçlarını yorulmak bilmeden tartışıp durduğu kelimeler akışını ifade eden bir kelimedir: bir âşığın çekeceği söylevin vurgulu bir biçimi.”
Kitabı bu Roland Barthes alıntısıyla açıyor Labbé. Roman türünde yazıldığı söylense de hakiki bir sayıklama üzerine kurulu kitap. Birden fazla anlatıcının ve birden fazla kurgunun iç içe geçtiği kitabı okumak, hayli özen istiyor. İpi bir kez kaçırdığınız an, önceki sayfaları karıştırmak zorunda kalabiliyorsunuz çünkü. Roman, Gönderen ve Alıcı başlıklı üç farklı anlatı ve anlatıcı var kitapta ve kitap, günlük ve/ veya mektup türünde kurulmuş. Esasen bir günlük tutan anlatıcı Carlos, –yazarın yarattığı karakterin adı da Carlos– bir roman yazma çabasında. Carlos’un Elisa adındaki sevgilisiyle epey gel-git yaşadığı, karmaşık bir ilişkisi var ve tabii bir de birlikte yaşadığı kuzeni Alicia var. Alicia’nın yakın arkadaşı Violeta ise bir cinayete kurban gitmiş ve Violeta albino. Beyaz-gümüş karışımı uzun saçları var Violeta’nın. Kitapta bir albino karakter daha var ya da gerçekten kurmacadan ötürü siz öyle sanıyorsunuz. Yazar, sizi kitapta yüz albino kadın olduğuna ikna edecek cambazlıkta ve elinizde inanmaktan başka çare yok. Çünkü okur olarak artık öyle bir yerdeyiz ki, biz de oyunun içindeyiz ve çok inanırsak bizim de bir albino karakterimiz olabilir.
Kitapta anlatım biçimlerini yavaş yavaş keşfettiğinizde artık kalemin kimde olduğunu anlıyorsunuz ve ona göre ilerliyorsunuz. Bazen Carlos’un romanını, bazen şimdi ölü olduğunu bildiğiniz Violeta’yı, bazen de Alicia’yı okuyorsunuz. Bazen Violeta’nın aktarımını okuduğunuzu zannederken aslında Alicia’yı okuyor oluyorsunuz ve bunu belki de sadece bir kez fark ediyorsunuz. Yazarın size oynadığı oyunlar kafa karıştırıyor gibi görünse de kendi içinde epey tutarlı bir yol izliyor. Peki kitap polisiye bir roman mı yoksa bir aşk hikâyesi mi, bunun yanıtını vermek hayli zor. Kitabın bir günlük mü, polisiye bir roman mı ya da bir cinayet soruşturmasının parçası mı olduğunu asla anlamıyorsunuz. Kolaylıkla aşk hikâyesi demek, kitap için sıradan bir tanım olur. Günlükle başlayan, romana evrilen ve hepimizin severek okuduğu yazarlardan alıntıladığı cümlelerle bize kitabın içinin içinden de el sallayan Labbé, kendine ait zaman isteyen ve oyunu seven yazarlardan.
Hem belki de kitaptaki Carlos ile yazar Carlos’un düşünceleri aynı ve tüm bu oyunlar da bu yüzden. Ne diyordu kitaptaki Carlos: “Bunu yazıyorsam tek nedeni var; görüntüyü kurtaracak kadar bile kendime yabancı bir nesnel anlatıyı kurmak için gereken mesafeden yoksunum. Bu konuda Couve’ya, Donoso’ya, Balzac’a, Henry James’e hayranım; fırtınanın ortasında üçüncü şahsa tutunma, birinci tekil şahıs araya girmeden diyaloglar yaratma, betimleme, metni bölümlere ayırma becerisine sahipler.”
Mevlüt Altıntop, Ruhuna Kitap, 23 Nisan 2020 Rahmet ve özlemle andığım babam 12 Eylül döneminde yaktığı kitaplardan bahsederken hayıflanırdı. Altın yaldızlı olanların yanarken kağıdın yanıp yaldızların kor hâlde harf harf dökülüşünü anlattığı esnada o anı yaşar gibi olurdu. Kitapları saklamayıp yaktığı için kendine kızar, bir yere gömebilirdim derdi. Elbette sıkıyönetimin saldığı korku terörü yaptırmıştı bunu …
Özlem Akıncı, Radikal Kitap, 17 Temmuz 2015 Joyce’un öykü ve romanlarında dert edindiğini gördüğümüz katı toplum kurallarını ve çürümüşlüğü mektuplarının arka planında hissediyoruz, öne çıkansa gündelik sıkıntılara ve yazdıklarına dair. Notos Kitap, Sanatçının Mektupları adıyla James Joyce’un mektuplarını Klasik Kitaplar dizisinde yayımladı. Jacques Derrida’nın “Ulysses Gramofonu Joyce’ta Evet Söylen(t)isi” adlı yazısı ve ayrıntılı bir kronolojiyle tamamlanan Sanatçının …
Dilek Karaaslan, Oggito, 4 Mart 2021 Çocuklar için, “Her şey yekparedir, her şey onlardan önce hatta ezelden beridir vardır. Karşılığında sevgi alabilmek için masum olduklarına dair miti yaşatmak zorundadırlar. Masum olmaları yetmez, bunu göstermeleri de gerekir.” Işıklar Ülkesi Işıklar Ülkesi, Andrés Barba’nın Türkçeye çevirilen ilk eseri. Notos okuru iyi yazarlarla buluşturma geleneğini devam ettirerek Granta’nın İspanyolca …
Fulya Kılınçarslan, Oggito, 1 Ekim 2020 Yazmaya karar veren kişi eğer şanslıysa, yazma eyleminin daha en başında birisi ona, anlatıcı ve zaman kipinin bir metin için birincil sorun olduğu uyarısında bulunur. Kitapları organsız bedenler olarak niteleyen Deleuze, yaşamı yargılardan kurtarmak ve oluş sürecine taşımak için sıklıkla edebiyata başvurur. Çünkü kurmaca, asla değişmeyecekmiş sanrısı yüzünden asla …
Latin Amerika edebiyatında bir “Sayıklama”
Tuğçe Yılmaz, T24, 6 Kasım 2011
Latin Amerika edebiyatı, yaşanılan ülkenin, üretimleri ne denli etkileyeceğinin bir kanıtı olarak karşımıza çıktı. Sürekli darbelerle ve iç savaşlarla sarsılan ülkelerin, edebiyatı da buna göre şekillendi. Üslup ve anlatım açısından da diğer ülkelerin edebiyatından farklı olan Latin Amerika edebiyatı, özenle Türkçeye çevrilmeye devam ediyor.
Eserlerdeki derinliğe ve özgünlüğe karşın, çağdaş olanı dâhil tüm Latin Amerika edebiyatı, hâlâ Avrupa ve Amerikan edebiyatına göre daha az tanınıyor. Üstelik Latin Amerika edebiyatı denilince üzerinde durabileceğimiz çoğu yazarın kitabı yüz binler satmış ve yazarları da onlarca ödül almış.
Latin Amerika coğrafyasının en önemli şairlerden Neruda, ilk kitabı yayımlandığında 19 yaşındaydı. Kitabın “müstehcen” içeriği o dönem, okurların tepkisini çekse de sonraki yıllarda eserin ve Neruda’nın Latin Amerika edebiyatındaki önemi iade edildi. Borges, Arjantin coğrafyasını altüst ederek çoğu zaman okuru da farklı bir evrene taşıdı. Márquez ise belki de Latin Amerika edebiyatının en bilinen ve en çok okunan kitabı olan Yüzyıllık Yalnızlık’ı kaleme aldı. Cortázar mı? O, Seksek’le normal zamanda hiçbir zaman içine giremeyeceğimiz bir dünyaya itti bizi.
Avrupa ve dünyadaki etkisinden bağımsız olarak, Türkiyeli yayıncılar tarafından değeri bilinen Latin Amerika edebiyatı, okur tarafından da hayli ilgi gördü. Türkiye’de çağdaş Latin Amerika edebiyatı basan yayınevleri deyince artık çoğumuzun aklına ânında birkaç yayınevi geliyor ve bu yayınevleri, özenli çevirileri ve dikkatli editörlerinin desteğiyle sizi asla yormadan başka bir coğrafyaya taşıyor bile.
Şilili Alejandro Zambra, Notos Kitap’ın bizlere ulaştırdığı “o” yazarlardan yalnızca biri. Kurmaca ve üst-kurmaca türlerindeki en iyi eserleri veren yazarlar arasında sayılan Zambra, Belgelerim’den sonra Türkiyeli okur tarafından daha da tanınır oldu. Daha önce Bonzai, Ağaçların Özel Hayatı ve Eve Dönmenin Yolları kitapları Türkçeye çevrilen ve epey ilgi gören Zambra’nın dünyasında gerçeklik ile kurgu arasında gidip gelen yolculuğa çıkmak ve havada asılı duran öyküleri tamamlamak veya olduğu gibi bırakmak, Zambra’nın okura sunduğu incelikli daveti. Pinochet dönemi tanıklığı da cabası…
Geçtiğimiz ay yayımlanan Sayıklama (Loquela), bu edebiyatın en özgün örneklerinden. Kitabın yazarı Carlos Labbé, 1977’de Şili’de doğmuş. Lisans ve yüksek lisans yıllarında Latin Amerika ve İspanyol edebiyatı üzerine çalışmış. Müzikle de ilgilenen yazar, dört albüm çıkarmış ve şimdi bir yayınevinde yardımcı editörlük yapıyor. Kitapta da denk geleceğiniz gibi, yazar Juan Carlos Onetti, Diamela Eltit ve Roberto Bolaño üzerine özenle eğiliyor.
“Loquela, öznenin kafasında bir yaranın ya da bir davranışın sonuçlarını yorulmak bilmeden tartışıp durduğu kelimeler akışını ifade eden bir kelimedir: bir âşığın çekeceği söylevin vurgulu bir biçimi.”
Kitabı bu Roland Barthes alıntısıyla açıyor Labbé. Roman türünde yazıldığı söylense de hakiki bir sayıklama üzerine kurulu kitap. Birden fazla anlatıcının ve birden fazla kurgunun iç içe geçtiği kitabı okumak, hayli özen istiyor. İpi bir kez kaçırdığınız an, önceki sayfaları karıştırmak zorunda kalabiliyorsunuz çünkü. Roman, Gönderen ve Alıcı başlıklı üç farklı anlatı ve anlatıcı var kitapta ve kitap, günlük ve/ veya mektup türünde kurulmuş. Esasen bir günlük tutan anlatıcı Carlos, –yazarın yarattığı karakterin adı da Carlos– bir roman yazma çabasında. Carlos’un Elisa adındaki sevgilisiyle epey gel-git yaşadığı, karmaşık bir ilişkisi var ve tabii bir de birlikte yaşadığı kuzeni Alicia var. Alicia’nın yakın arkadaşı Violeta ise bir cinayete kurban gitmiş ve Violeta albino. Beyaz-gümüş karışımı uzun saçları var Violeta’nın. Kitapta bir albino karakter daha var ya da gerçekten kurmacadan ötürü siz öyle sanıyorsunuz. Yazar, sizi kitapta yüz albino kadın olduğuna ikna edecek cambazlıkta ve elinizde inanmaktan başka çare yok. Çünkü okur olarak artık öyle bir yerdeyiz ki, biz de oyunun içindeyiz ve çok inanırsak bizim de bir albino karakterimiz olabilir.
Kitapta anlatım biçimlerini yavaş yavaş keşfettiğinizde artık kalemin kimde olduğunu anlıyorsunuz ve ona göre ilerliyorsunuz. Bazen Carlos’un romanını, bazen şimdi ölü olduğunu bildiğiniz Violeta’yı, bazen de Alicia’yı okuyorsunuz. Bazen Violeta’nın aktarımını okuduğunuzu zannederken aslında Alicia’yı okuyor oluyorsunuz ve bunu belki de sadece bir kez fark ediyorsunuz. Yazarın size oynadığı oyunlar kafa karıştırıyor gibi görünse de kendi içinde epey tutarlı bir yol izliyor. Peki kitap polisiye bir roman mı yoksa bir aşk hikâyesi mi, bunun yanıtını vermek hayli zor. Kitabın bir günlük mü, polisiye bir roman mı ya da bir cinayet soruşturmasının parçası mı olduğunu asla anlamıyorsunuz. Kolaylıkla aşk hikâyesi demek, kitap için sıradan bir tanım olur. Günlükle başlayan, romana evrilen ve hepimizin severek okuduğu yazarlardan alıntıladığı cümlelerle bize kitabın içinin içinden de el sallayan Labbé, kendine ait zaman isteyen ve oyunu seven yazarlardan.
Hem belki de kitaptaki Carlos ile yazar Carlos’un düşünceleri aynı ve tüm bu oyunlar da bu yüzden. Ne diyordu kitaptaki Carlos: “Bunu yazıyorsam tek nedeni var; görüntüyü kurtaracak kadar bile kendime yabancı bir nesnel anlatıyı kurmak için gereken mesafeden yoksunum. Bu konuda Couve’ya, Donoso’ya, Balzac’a, Henry James’e hayranım; fırtınanın ortasında üçüncü şahsa tutunma, birinci tekil şahıs araya girmeden diyaloglar yaratma, betimleme, metni bölümlere ayırma becerisine sahipler.”
Meraklıları için yazarın sözlerini yazdığı ve bestesini yaptığı bir şarkıyı da şöyle bırakalım: https://www.youtube.com/watch?v=O57fWz6qmx0
İlgili Yazılar
Yalnızlığın Paradoksu
Mevlüt Altıntop, Ruhuna Kitap, 23 Nisan 2020 Rahmet ve özlemle andığım babam 12 Eylül döneminde yaktığı kitaplardan bahsederken hayıflanırdı. Altın yaldızlı olanların yanarken kağıdın yanıp yaldızların kor hâlde harf harf dökülüşünü anlattığı esnada o anı yaşar gibi olurdu. Kitapları saklamayıp yaktığı için kendine kızar, bir yere gömebilirdim derdi. Elbette sıkıyönetimin saldığı korku terörü yaptırmıştı bunu …
Dublin beni hasta ediyor
Özlem Akıncı, Radikal Kitap, 17 Temmuz 2015 Joyce’un öykü ve romanlarında dert edindiğini gördüğümüz katı toplum kurallarını ve çürümüşlüğü mektuplarının arka planında hissediyoruz, öne çıkansa gündelik sıkıntılara ve yazdıklarına dair. Notos Kitap, Sanatçının Mektupları adıyla James Joyce’un mektuplarını Klasik Kitaplar dizisinde yayımladı. Jacques Derrida’nın “Ulysses Gramofonu Joyce’ta Evet Söylen(t)isi” adlı yazısı ve ayrıntılı bir kronolojiyle tamamlanan Sanatçının …
Andrés Barba’nın Işıklar Ülkesi ile Tuttuğu Ayna
Dilek Karaaslan, Oggito, 4 Mart 2021 Çocuklar için, “Her şey yekparedir, her şey onlardan önce hatta ezelden beridir vardır. Karşılığında sevgi alabilmek için masum olduklarına dair miti yaşatmak zorundadırlar. Masum olmaları yetmez, bunu göstermeleri de gerekir.” Işıklar Ülkesi Işıklar Ülkesi, Andrés Barba’nın Türkçeye çevirilen ilk eseri. Notos okuru iyi yazarlarla buluşturma geleneğini devam ettirerek Granta’nın İspanyolca …
Çağatay Yılmaz: “Ayrıntılarla başa çıkan yazarları da dikkatle okurum ve hayran olduklarım için şöyle şeyler hayal ederim…” (Söyleşi)
Fulya Kılınçarslan, Oggito, 1 Ekim 2020 Yazmaya karar veren kişi eğer şanslıysa, yazma eyleminin daha en başında birisi ona, anlatıcı ve zaman kipinin bir metin için birincil sorun olduğu uyarısında bulunur. Kitapları organsız bedenler olarak niteleyen Deleuze, yaşamı yargılardan kurtarmak ve oluş sürecine taşımak için sıklıkla edebiyata başvurur. Çünkü kurmaca, asla değişmeyecekmiş sanrısı yüzünden asla …