Öykülerinde titizlikle seçtiği sözcükler tümcelerin içinde oldukları hallerden çıkıp canlanıyor ve okuyanda iz bırakıyor.
Bir keresinde, ayın yeryüzüne en yakın olduğu gecelerin birinde, arkadaşlarıma dolunayı gören bir parkta birbirimize şiir okumayı teklif etmiştim. Gülmüşlerdi. Şaka yaptığımı sanmışlardı. Çünkü 19. yüzyılda yaşamıyorduk, ihtilal döneminde doğmamıştık, ne doğaya ne insana güveniyorduk, deha nerede sorusuna verebildiğimiz en anlamlı yanıt hiçbir yerdeydi ve geleceğe dair umudumuz çoktan tükenmişti. Üstelik şiir denen şeyin ne olduğunu kimse bilmiyordu, bilen biri varsa bile onu tanımıyorduk. Bütkün masum cehaletimle dolunayın altında okuduklarımızı şiir sanıyordum ya da şiiri bir tek oraya yakıştırıyordum.
O günlerin ardından çok su aktı ve bir o kadar da şiir, öykü, roman, film, albüm. Bunların arasında Çiyil Kurtuluş’un yazdıkları da vardı. Dolunay altında şiir okuma arzusu ve ona ulaşamamaktan daha yakıcı şeyler olduğunu öğrendim. Bunları dile getirmenin zor göründüğünü ancak en bariz olanından başlayarak ve mümkün olduğunca açık, bilinen gerçeklerden uzaklaşmadan anlatarak bir yerlere ulaşılabileceğini de. Çiyil Kurtuluş, yeni yayımlanan, Aramızda Bir Bahçe Yakınlığı adlı öykü kitabıyla böyle bir çaba içinde. İlk kitabında yazdıklarına fazlasını katmış, kalemini keskinleştirmiş ve neredeyse pürüzsüz yapmış. Öykülerin sayısı artmış, bazılarında farklı seslere bürünmüş ama bildiğinden şaşmamış. Şefkatle yaklaştığı karakterlerini yargılamadan, onları nasıl tanıyorsa öyle okurlarına sunmuş.
Çiyil Kurtuluş’ın kendine örnek aldığı, yakıştırdığı, anlatmak için tercih ettiği bir dil var. Öykülerinde titizlikle seçtiği sözcükler tümcelerin içinde oldukları hallerden çıkıp canlanıyor ve okuyanda iz bırakıyor. Aceleyi sevmiyor, sürprizi ya da sonlarda çözülen düğümleri de. Neler olup bittiğinin anlaşılması için fazla çaba talep etmiyor ama öykülerini aceleyle okuyanların kaçıracağı çok şey var. Anlamak için cümleleri tekrar tekrar okumanıza gerek yok, yine de her bir öyküyü iki kez okumanızı tavsiye ederim. Muhtemelen her seferinde daha önce fark etmediğiniz bir ayrıntı karşınıza çıkacak. Belki de öykünün anlamı, yarattığı iz değişecek, belki değişmeyecek, sadece aldığınız keyfi tekrarlamış olacaksınız. Kısa öykülerin sevdiğim bir özelliğidir bu. Tekrar okumalara daha açık olması.
çiyil kurtuluş= aramızda bir bahçe yakınlığı
Öykülerinde dikkatimi çeken en önemli öğelerden biri de eşyaların kullanımı. İlk öykünün adında da var zaten, eşyalar önemli yer tutuyor Çiyil Kurtuluş’un öykülerinde. Sadece onları takip ederek hikâyeyi anlamak mümkün. Karakterlerin giydikleri, taktıkları, görüşecekleri zaman öncesindeki hazırlıkları, mekânın süsleri gibi görünen, kişiliklerin parçası örtüler, bardaklar, tabaklar, kırlentler, duvardaki resimler, fotoğraflar, çerçeveleri ve çoklukla çiçekler. Buket buket çiçekler. Ağaçların kokusu, rengi, biçimi. Doğayı kısa ama keskin darbelerle resmetmeyi seviyor yazar. Umut dolu bir karakter hayal kırıklığına uğradığında, küstüğünde çevresindeki her şey de ona eşlik ediyor. Burada sözcüklerin ve onların işaret ettiği çoklu anlamların yardımına sıklıkla başvuruyor. Bu da farklı okumaların yolunu açan önemli bir unsur.
Dikkatimi çeken ikinci öğe ise diyaloglar. Çiyil Kurtuluş, belki oyun yazma deneyiminin de etkisiyle, konuşmalara oldukça hâkim. Sadece konuşturarak bir karakteri gözünüzün önünde canlandırma yeteneğine sahip. Elbette çalışmayla bu seviyeye ulaşmak mümkün ancak ben önemli bir kısmının da doğuştan geldiği kanısındayım. Konuşmalar, okura duyguları iletmek için de biçilmiş kaftandır. Mümkün olduğunca söylenenlerin niteliğini tarif etmek yerine anlatmak istenen şeyi ya da iletilmek istenen duyguyu söze, ağızdan çıkan tümcelere yüklemek bana en doğrusu gibi geliyor. Bazen nüans gibi görünse de ağzımızdan çıkan sözcükler bize dair çok şey söyler.
çiyil kurtuluş aramızda bir bahçe yakınlığıÖykülerden ön plana çıkanlar var elbet. Benim tercihim, kişisel bir beğeni bu, hikâyesi daha belirgin olanlar. Örneğin, “Biz Bir Aileyiz”deki kız kardeşlerin birbirleri için hissettiklerinin hikâyenin içinde verilişi şekli. Ya da “Aşk Denen Bir Şey Var”daki şahane son. Öykünün başlığı aynı zamanda hikâyenin kilit sözü ve başka bir şey söylemesine gerek kalmadan o kadar çok şey anlatıyor ki. Üstelik sadece sözü edene dair değil, lafın söylendiği kişi hakkında da çok şey söylüyor. “Dünyamın Işığı” da beni etkileyen öykülerden oldu. Baba’yla kurulan ilişki, babanın görünmez varlığı çocuğun gözünden çok güzel anlatılmış. Böyle çarpıcı çok öykü var. “Onnik Usta”nın yaptığı gibi fazlalıkları tam yerinden alınmış, kişiye özel dikilmiş takım elbiseler gibi.
Bu kitabında Çiyil Kurtuluş, “Portakal”, “Gündüz Uykusu”, “Aşk ve Korku Üstüne Üç Kısa Hikâye” adlı öykülerinde biraz farklı sulara açılıyor. Belli ki anlatmak istediği başka türlü öyküleri daha var. Kim bilir belki sonraki kitaplarında daha çok görürüz böylelerini.
Kişisel olarak öbürleri kadar etkilenmediğim, hikâyeden çok iç konuşmaların, hesaplaşmaların ağırlıklı olarak yer aldığı öyküler de var, “Durugitmek”, “Sonsuzda Çalan”, “Sahi Neden Yoktunuz” adlı öyküler böylelerinden. Sanki böylesi belirgin bir üslubun olduğu öyküler derlemesinde bunlar sırıtıyor.
Çiyil Kurtuluş’un Aramızda Bir Bahçe Yakınlığı adlı ikinci kitabını nitelikli ve etkisi uzun süren öyküler okumak isteyen herkese gönül rahatlığıyla öneririm.
Semih Gümüş, Radikal Kitap, 24 Temmuz 2015 Ağaçların Özel Hayatı yazınsal metnin zekice buluşları içselleştirdiği postmodern bir teknikle anlatılıyor. Roman esnektir, onun anlatım biçimlerini zenginleştirme çabası tükenmez. Eski biçimlerin yerini almış ve günümüzde romanın yazınsal temelini atan anlatım biçimleri üstünde durur yazar. Sözgelimi anlatıcının durduğu yer, romanın niteliğini belirleyen en önemli yapıtaşlarından biridir. Anlatıcıya köpeksiz …
Serkan Parlak, Edebiyathaber, 10 Ocak 2019 1970’te Meksika’nın Actopan şehrinde doğan Yuri Herrara, öğrenimini çeşitli üniversitelerde siyaset bilimi, yaratıcı yazarlık ve edebiyat üzerine yaptı. Önümüzdeki aylarda yine Notos Kitap tarafından yayınlanacak olan Krallığın İşleri ve Dünyanın Sonunu Önceleyen İşaretler romanlarıyla İspanya’da önemli ödüllere layık görüldü. Hürriyet Kitap Sanat Eki jürisi tarafından geçtiğimiz yılın en iyi …
Özlem Akıncı, Radikal Kitap, 17 Temmuz 2015 Joyce’un öykü ve romanlarında dert edindiğini gördüğümüz katı toplum kurallarını ve çürümüşlüğü mektuplarının arka planında hissediyoruz, öne çıkansa gündelik sıkıntılara ve yazdıklarına dair. Notos Kitap, Sanatçının Mektupları adıyla James Joyce’un mektuplarını Klasik Kitaplar dizisinde yayımladı. Jacques Derrida’nın “Ulysses Gramofonu Joyce’ta Evet Söylen(t)isi” adlı yazısı ve ayrıntılı bir kronolojiyle tamamlanan Sanatçının …
Cemil Kavukçu, Akşam, 14 Haziran 2013 Şili’deki Pinochet diktatörlüğü döneminde yolunu kaybeden çocuk, yıllar sonra o eski anılarını hatırlayıp tekrar kaybolmak istiyor. Bunun yolunuysa yazmakta buluyor… İlk gençliğimde izlediğim bir kovboy filmi vardı. Adını ve başrol oyuncusunu anımsamıyorum. O filmden aklımda bir tümce kalmıştı. Onu da kötü adam rolündeki çete reisi Jack Palance, adamlarına söylüyordu. …
Aramızda Bir Bahçe Yakınlığı: Etkisi Uzun Süren Öyküler
Özcan Yılmaz, Oggito, 11 Şubat 2020
Öykülerinde titizlikle seçtiği sözcükler tümcelerin içinde oldukları hallerden çıkıp canlanıyor ve okuyanda iz bırakıyor.
Bir keresinde, ayın yeryüzüne en yakın olduğu gecelerin birinde, arkadaşlarıma dolunayı gören bir parkta birbirimize şiir okumayı teklif etmiştim. Gülmüşlerdi. Şaka yaptığımı sanmışlardı. Çünkü 19. yüzyılda yaşamıyorduk, ihtilal döneminde doğmamıştık, ne doğaya ne insana güveniyorduk, deha nerede sorusuna verebildiğimiz en anlamlı yanıt hiçbir yerdeydi ve geleceğe dair umudumuz çoktan tükenmişti. Üstelik şiir denen şeyin ne olduğunu kimse bilmiyordu, bilen biri varsa bile onu tanımıyorduk. Bütkün masum cehaletimle dolunayın altında okuduklarımızı şiir sanıyordum ya da şiiri bir tek oraya yakıştırıyordum.
O günlerin ardından çok su aktı ve bir o kadar da şiir, öykü, roman, film, albüm. Bunların arasında Çiyil Kurtuluş’un yazdıkları da vardı. Dolunay altında şiir okuma arzusu ve ona ulaşamamaktan daha yakıcı şeyler olduğunu öğrendim. Bunları dile getirmenin zor göründüğünü ancak en bariz olanından başlayarak ve mümkün olduğunca açık, bilinen gerçeklerden uzaklaşmadan anlatarak bir yerlere ulaşılabileceğini de. Çiyil Kurtuluş, yeni yayımlanan, Aramızda Bir Bahçe Yakınlığı adlı öykü kitabıyla böyle bir çaba içinde. İlk kitabında yazdıklarına fazlasını katmış, kalemini keskinleştirmiş ve neredeyse pürüzsüz yapmış. Öykülerin sayısı artmış, bazılarında farklı seslere bürünmüş ama bildiğinden şaşmamış. Şefkatle yaklaştığı karakterlerini yargılamadan, onları nasıl tanıyorsa öyle okurlarına sunmuş.
Çiyil Kurtuluş’ın kendine örnek aldığı, yakıştırdığı, anlatmak için tercih ettiği bir dil var. Öykülerinde titizlikle seçtiği sözcükler tümcelerin içinde oldukları hallerden çıkıp canlanıyor ve okuyanda iz bırakıyor. Aceleyi sevmiyor, sürprizi ya da sonlarda çözülen düğümleri de. Neler olup bittiğinin anlaşılması için fazla çaba talep etmiyor ama öykülerini aceleyle okuyanların kaçıracağı çok şey var. Anlamak için cümleleri tekrar tekrar okumanıza gerek yok, yine de her bir öyküyü iki kez okumanızı tavsiye ederim. Muhtemelen her seferinde daha önce fark etmediğiniz bir ayrıntı karşınıza çıkacak. Belki de öykünün anlamı, yarattığı iz değişecek, belki değişmeyecek, sadece aldığınız keyfi tekrarlamış olacaksınız. Kısa öykülerin sevdiğim bir özelliğidir bu. Tekrar okumalara daha açık olması.
çiyil kurtuluş= aramızda bir bahçe yakınlığı
Öykülerinde dikkatimi çeken en önemli öğelerden biri de eşyaların kullanımı. İlk öykünün adında da var zaten, eşyalar önemli yer tutuyor Çiyil Kurtuluş’un öykülerinde. Sadece onları takip ederek hikâyeyi anlamak mümkün. Karakterlerin giydikleri, taktıkları, görüşecekleri zaman öncesindeki hazırlıkları, mekânın süsleri gibi görünen, kişiliklerin parçası örtüler, bardaklar, tabaklar, kırlentler, duvardaki resimler, fotoğraflar, çerçeveleri ve çoklukla çiçekler. Buket buket çiçekler. Ağaçların kokusu, rengi, biçimi. Doğayı kısa ama keskin darbelerle resmetmeyi seviyor yazar. Umut dolu bir karakter hayal kırıklığına uğradığında, küstüğünde çevresindeki her şey de ona eşlik ediyor. Burada sözcüklerin ve onların işaret ettiği çoklu anlamların yardımına sıklıkla başvuruyor. Bu da farklı okumaların yolunu açan önemli bir unsur.
Dikkatimi çeken ikinci öğe ise diyaloglar. Çiyil Kurtuluş, belki oyun yazma deneyiminin de etkisiyle, konuşmalara oldukça hâkim. Sadece konuşturarak bir karakteri gözünüzün önünde canlandırma yeteneğine sahip. Elbette çalışmayla bu seviyeye ulaşmak mümkün ancak ben önemli bir kısmının da doğuştan geldiği kanısındayım. Konuşmalar, okura duyguları iletmek için de biçilmiş kaftandır. Mümkün olduğunca söylenenlerin niteliğini tarif etmek yerine anlatmak istenen şeyi ya da iletilmek istenen duyguyu söze, ağızdan çıkan tümcelere yüklemek bana en doğrusu gibi geliyor. Bazen nüans gibi görünse de ağzımızdan çıkan sözcükler bize dair çok şey söyler.
çiyil kurtuluş aramızda bir bahçe yakınlığıÖykülerden ön plana çıkanlar var elbet. Benim tercihim, kişisel bir beğeni bu, hikâyesi daha belirgin olanlar. Örneğin, “Biz Bir Aileyiz”deki kız kardeşlerin birbirleri için hissettiklerinin hikâyenin içinde verilişi şekli. Ya da “Aşk Denen Bir Şey Var”daki şahane son. Öykünün başlığı aynı zamanda hikâyenin kilit sözü ve başka bir şey söylemesine gerek kalmadan o kadar çok şey anlatıyor ki. Üstelik sadece sözü edene dair değil, lafın söylendiği kişi hakkında da çok şey söylüyor. “Dünyamın Işığı” da beni etkileyen öykülerden oldu. Baba’yla kurulan ilişki, babanın görünmez varlığı çocuğun gözünden çok güzel anlatılmış. Böyle çarpıcı çok öykü var. “Onnik Usta”nın yaptığı gibi fazlalıkları tam yerinden alınmış, kişiye özel dikilmiş takım elbiseler gibi.
Bu kitabında Çiyil Kurtuluş, “Portakal”, “Gündüz Uykusu”, “Aşk ve Korku Üstüne Üç Kısa Hikâye” adlı öykülerinde biraz farklı sulara açılıyor. Belli ki anlatmak istediği başka türlü öyküleri daha var. Kim bilir belki sonraki kitaplarında daha çok görürüz böylelerini.
Kişisel olarak öbürleri kadar etkilenmediğim, hikâyeden çok iç konuşmaların, hesaplaşmaların ağırlıklı olarak yer aldığı öyküler de var, “Durugitmek”, “Sonsuzda Çalan”, “Sahi Neden Yoktunuz” adlı öyküler böylelerinden. Sanki böylesi belirgin bir üslubun olduğu öyküler derlemesinde bunlar sırıtıyor.
Çiyil Kurtuluş’un Aramızda Bir Bahçe Yakınlığı adlı ikinci kitabını nitelikli ve etkisi uzun süren öyküler okumak isteyen herkese gönül rahatlığıyla öneririm.
İlgili Yazılar
Yaratıcılığın sınırı yok
Semih Gümüş, Radikal Kitap, 24 Temmuz 2015 Ağaçların Özel Hayatı yazınsal metnin zekice buluşları içselleştirdiği postmodern bir teknikle anlatılıyor. Roman esnektir, onun anlatım biçimlerini zenginleştirme çabası tükenmez. Eski biçimlerin yerini almış ve günümüzde romanın yazınsal temelini atan anlatım biçimleri üstünde durur yazar. Sözgelimi anlatıcının durduğu yer, romanın niteliğini belirleyen en önemli yapıtaşlarından biridir. Anlatıcıya köpeksiz …
“Neden bütün bu kavga? Hep bir avuç kül için…”
Serkan Parlak, Edebiyathaber, 10 Ocak 2019 1970’te Meksika’nın Actopan şehrinde doğan Yuri Herrara, öğrenimini çeşitli üniversitelerde siyaset bilimi, yaratıcı yazarlık ve edebiyat üzerine yaptı. Önümüzdeki aylarda yine Notos Kitap tarafından yayınlanacak olan Krallığın İşleri ve Dünyanın Sonunu Önceleyen İşaretler romanlarıyla İspanya’da önemli ödüllere layık görüldü. Hürriyet Kitap Sanat Eki jürisi tarafından geçtiğimiz yılın en iyi …
Dublin beni hasta ediyor
Özlem Akıncı, Radikal Kitap, 17 Temmuz 2015 Joyce’un öykü ve romanlarında dert edindiğini gördüğümüz katı toplum kurallarını ve çürümüşlüğü mektuplarının arka planında hissediyoruz, öne çıkansa gündelik sıkıntılara ve yazdıklarına dair. Notos Kitap, Sanatçının Mektupları adıyla James Joyce’un mektuplarını Klasik Kitaplar dizisinde yayımladı. Jacques Derrida’nın “Ulysses Gramofonu Joyce’ta Evet Söylen(t)isi” adlı yazısı ve ayrıntılı bir kronolojiyle tamamlanan Sanatçının …
Bir gün kaybolmak istersen ne yaparsın?
Cemil Kavukçu, Akşam, 14 Haziran 2013 Şili’deki Pinochet diktatörlüğü döneminde yolunu kaybeden çocuk, yıllar sonra o eski anılarını hatırlayıp tekrar kaybolmak istiyor. Bunun yolunuysa yazmakta buluyor… İlk gençliğimde izlediğim bir kovboy filmi vardı. Adını ve başrol oyuncusunu anımsamıyorum. O filmden aklımda bir tümce kalmıştı. Onu da kötü adam rolündeki çete reisi Jack Palance, adamlarına söylüyordu. …