“Bir öğretmen ilgisini çekmeyen, bir şekilde kendisine önemli gelmeyen kitaplarla asla çalışmamalı.”
Zambra hakkında yazmak zor. Tarife sığmayan, türleri zorlayan metinlerin yaratıcısı o. Onun herhangi bir kitabı üzerine yazmanın sıkıntısı tam da burada başlar. Her ne dersek diyelim, tanımlamanın güçlüğü karşılar bizi.
Bu kitaba deneme, anlatı, öykü, otobiyografi demek mümkün. Hem hepsi, hem de hiçbiri. Serbest Kürsü’de okura sayısız sorular, anekdotlar, anlar, durumlar, düşünceler sunuyor Zambra. Bütün bu içerik zenginliği içinde onunla el ele, yan yana ilerliyorsunuz, bazen o sizden önde gidebiliyor. “Romanlar, onları bilgisayarda yazmaya başladığımızda değişti mi?” (s. 28) diye soruyor ilkin. Elle yazmak, daktilo ile yazmak, bilgisayarla yazmak, yazma deneyimini, ortaya çıkan yapıtı, o süreci nasıl değiştirir? “Günümüzde yazar, daha önce hiç olmadığı kadar, parçaları birleştirerek anlam ifşa eden kişidir. Keserek, yapıştırarak, silerek… Bugün bir cümle daha önce hiç olmadığı kadar silinebilir bir şey artık.” (s.29) Derdimiz bu sorulara tatmin edici cevaplar bulmak değil zaten. Yazmanın, okumanın bizim için ne demek olduğunu düşünmek, o düşüncelerle yoğrulmak belki.
“Bir öğretmen ilgisini çekmeyen, bir şekilde kendisine önemli gelmeyen kitaplarla asla çalışmamalı. Edebiyat tarihi için önemli olmalarından bahsetmiyorum, o kısmı mühim değil. Hayatı için önemli olmalarını kastediyorum… Hatta bir öğretmen öğrencilerine bütünüyle anladığı kitapları vermemeli. Öğrencileriyle tam da enikonu anlamadığı için büyüleyici bulduğu kitapları paylaşmalı… bir kitapta önem verdiğimiz şey bir biçimde onda bütünüyle anlamadığımız bir şey olduğu hissiyle bağlantılı. Okuma hazzı yeniden okuma olasılığıyla bağlantılı.” (s. 37)
Zambra “Aşktan Deliye Dönen Çocuk” denemesini sonlandırırken, Şili gazetelerine kitap yazıları yazmaktan vazgeçişinin ona nasıl iyi geldiğinden söz eder. “Gazetelere yazmayı bıraktım ve hayatımda aldığım en iyi kararlardan biri oldu bu. Okuma alanımı her türlü mecburiyetten arındırmam gerekiyordu.” (s.39) Okuma eyleminde en başa dönme isteğini vurgular. Okuma deneyimindeki özne nesne hiyerarşisini yıkmak diye yorumluyorum bunu. Bilen bir özne olarak kitaba/nesneye yaklaşmaktan vazgeçme ve bunun yerine okuduğunla özdeşleşebilme çağrısı. Bir kitabı okurken etkilenip ağlayabildiğimiz zamanlardaki o çocuk bakışı, o gerçek ilişkiyi koruyabilmenin değeri üzerine düşünmek için bir fırsat. “Sıkılmamak, o an kitap okuduğumu unutmak istiyorum. Kendimi ve (sanıyorum tam da yazar olduğum için) yazar olduğumu unutmak istiyorum. Tuzağa düşmek istiyorum, bunun için de uzağın farkına varamıyor olmam gerek.” (s. 39)
Zambra’nın kitap boyunca yakaladığı samimi bir damar var. Yirmi üç yaşında bir lisede derse girerken bütün sınıfın ilgisizliği karşısında hissettiği aşağılanmadan söz ettikten sonra, öğrencileriyle yaşadığı bir olayı, bir öğrencinin ona derste verdiği cevabı anlatır. Birdenbire yazının yönünü değiştirdiğini düşündüren minik anlatılara da yer vermesi bana kalırsa bu düşünsel yolculuğu benzersiz kılan yanlardan. Depremi karşılamayı, baba olmayı, eş olmayı, başka bir ülkede yaşamayı anlatırken durumların insani özünü es geçmemesi okuma zevkimi artıran en önemli unsur diyebilirim.
Bir İnsanı Tercüme Etmek
Serbest Kürsü’nün Aile Sözlüğü adını taşıyan üçüncü bölümünde, “Bir İnsanı Tercüme Etmek” adında iki deneme yer alıyor. “İngilizce’yi konuşmanın bir çok farklı yolu var,” diyen okul arkadaşının sözleri Zambra’nın kulağında yankılanırken, yeni bir dille kurduğu bağdan kendi metninin İngilizce çevirisiyle olan ilişkisine kadar geniş bir bağlamda yeni, ikinci bir dilin imkanlarına/imkansızlıklarına odaklanıyor. Kendi kitabını çevirisinden okumak ve kendi dilinde yazdığın cümleleri çevirmenin ağzından başka bir dilde duymak ne anlama gelir? Çeviri metin ile okur arasında kaçınılmaz olarak daha kurgusal bir ilişki olacağını ileri sürüyor Zambra. Aynı eseri hem orijinal dilinden hem de çevirisinden okuyabilen bir okur buna katılacaktır. Bu iki eser aslında birbirinden çok farklıdır çünkü, bambaşka iki “şey”dir.
İngilizce öğrendiği zamanlara dair çok canlı ayrıntılar sunuyor Zambra, konuyu daha derin, düşünsel bir boyuta taşımak için yine hiç alışılmadık bir yönden ilerliyoruz, o halde devam, sorular sormalıyız. Başka bir dili konuşurken başka bir kişiliğe de bürünmemiz mümkün mü ? Bu iş adeta bir performans sanatına dönüşmek zorundaysa… Yeni bir dili konuşurken şunu da sorabilir miyiz örneğin, kelime haznemizin sınırı, kendimizi temsil edebilmenin sınırlarını da belirler mi ?
Ait Olmak
Per Petterson’un Lanet Olsun Zaman Nehrine romanını yıllar önce okuduğumda, Norveçli ana karakter Arvid İsveç sınırına geçtiğinde, İsveç’te Norveçli olmanın ne demek olduğunu, nasıl bir çarpışma yaşadığını anlatışından etkilenmiştim. Benim için İsveç ve Norveç iki komşu İskandinav ülkesiyken ve zihnimde birbirlerinden pek de bir farkı yokken, o coğrafyada, dünyanın o konumuna dair bilmediğim bir deneyimi bana katmıştı.
Serbest Kürsü’de ise, bu kez bir Şilili olarak Meksika’da ya da Arjantin’de yaşamaya dair bir fikir edinme şansımız var. Meksikalıların ve Şilililerin dilleri üzerine yazarken verdiği İspanyolca örnekleri anlayabilmemiz için ise dili bilmemize gerek yok. Ana dilleri İspanyolca olarak bilinse de, Meksikalılar ve Şilililer elbette aynı dili konuşmuyor. Günlük konuşma biçimi değiştiğinde, telaffuzlar, vurgular değiştiğinde, yaşamın en temel nesneleri için bile aynı sözcükleri kullanamadığınızda bu başka bir dili konuşmak anlamına gelmez mi? Arjantinli olmanın bir Şilili için ne demek olduğu ve Arjantin’de bir Şilili olmanın yarattığı anlamdan da güç alan “Aşktan Sonraki Aşk” öyküsü, bir ülkeye ait olmanın beraberinde getirdiği kodları karakterler arasındaki ilişkilere yedirebilen bir öykü.
Her bir deneme esasında bir açılış, sesleniş konuşması. Konuşmaların içinde gezinebilmemiz için yeterli esneklik, alan bırakılmış. Seyahatiniz devam ederken Zambra size yazdığı bir öyküden bahsedebilir. “Bu asla yayınlamayı ya da bir kitaba koymayı düşünmeyeceğim, kötü bir öykü,” deyip sonradan ona kitabın içinde yer verebilir. Tezatlar, çelişenler, birbirini doğuranlar. Serbest Kürsü adeta okurun okuma hızına ve seyrine göre eşzamanlı yaratılan, kendiliğinden açılıveren bir metin havasında.
Zambra’nın kurduğu bazı cümlelerde tam tersi anlamı kolayca verebilmesi –bize bunun kolayca, kendiliğinden olduğuna inandırması– bana yer yer Oscar Wilde’ı çağrıştırıyor. Söz kıvraklığının öne çıkmasından, her şeye her hangi bir konuya bile keskin, zekice, derinlemesine bakmayı başarabilmesinden belki. Bunu tumturaklı laflarla değil, akıcı, kıvrak ama yalın bir dille kotarabilmesi çarpıcı ve değerli olan.
Özellikle “Otobiyografik Roman”, “Aşktan sonraki aşk” öykülerinde yükselen o ironi, alay, mizah Zambra’nın imzası niteliğinde. Edebiyata, dile, çeviriye, hayata, kürtaja, depreme, başka bir ülkeye başka bir ülkeden bakarken kendisine eşlik etmemiz için yeterli sebeplerimiz var. Yazılarında okurla konuşma havası yaratabiliyor. Hem de kendisinin de mesele edindiği çevirisi üzerinden başarabiliyor bunu. Serbest Kürsü’yü çevirisinden okurken Zambra’nın sesini rahatlıkla duyabilmemiz, Bonzai’den bu yana yayınlanmış her kitabında yazarın sesinin, üslubunun okura kolaylıkla geçebilmesi, hem onun sahici ve samimi dilinden hem de büyük ölçüde çevirilerin başarısından kaynaklanıyor olmalı.
Bonzai’den bugüne bütün kitaplarının yazarlara, okudukları üzerine düşünen okurlara hitap ettiğini düşünüyorum. Serbest Kürsü ile de değişmiyor bu, yazara, okura, çevirmene, dil ve edebiyat öğretmenlerine, öğrencilerine, aynı yerde yıllarca ders verenlere tanıdık gelecek ortak, insani özü hiçbir zaman kaçırmıyor.
Şimdiye dek Türkçe’de Notos’ta yayımlanmış kitapları: Bonzai, Eve Dönmenin Yolları, Ağaçların Özel Hayatı, Belgelerim, Soru Kitapçığı ve Serbest Kürsü. Zambra’nın ilk üç romanını yazmaya, okumaya hevesli bir çok kişiye hediye etmiştim. Belgelerim, Zambra’nın üslubuyla çarpılıp artık onun okuru olduklarından şüphe duymadıklarıma armağan edilmişti. Mesleğim gereği, Soru Kitapçığı’nın yeri biraz daha özel oldu. Zambra bizdeki öğrenci eleme sisteminin neredeyse tamamen aynısı bir sınav formatını Soru Kitapçığı metninde bambaşka bir içeriğe bürümüştü. Üniversiteye gelene kadar hayatını test çözerek, yuvarlakları doldurarak geçiren öğrencilerimle konuşurken edebiyata, hayata dair sohbetlerimizin hatırına Soru Kitapçığı doğru bir hediye olarak belirmişti. Serbest Kürsü ise iyi okur bildiklerime, yazar arkadaşlarıma, yine İngilizce öğrenen, başka bir dilde bocalayan ve dil öğreten arkadaşlarıma, edebiyat çevirisi yaparken Zambra’nın sorduğu soruları değerli bulabilecek insanlara armağan etmek isteyeceğim bir kitap oldu. Serbest Kürsü’deki samimiyeti, sahiciliği çekici bulan bir okurun ara ara yeniden okumak üzere, kitabı yanıbaşında tutmak istemesi olası.
Eray Ak, Cumhuriyet Kitap, 30 Ağustos 2016 “Tenten ve Edebiyatın Gizemi”, Türkçede “C” ve “Kalan” adlı romanlarıyla tanıdığımız Tom McCarthy’nin, ünlü çizgi romanın yaratıcısı Hergé’nin yaşamı üzerine yaptığı ve yapılan çalışmalarda bulduğu koşutluklar üzerinden, Tenten maceralarını yeniden okuma arayışının ürünü. “Yayıncım Granta, Freud veya Derrida veya öyle bir şeyler üzerine kitap yazmayı isteyip istemediğimi sorduğumda, …
Cemil Kavukçu, Akşam, 14 Haziran 2013 Şili’deki Pinochet diktatörlüğü döneminde yolunu kaybeden çocuk, yıllar sonra o eski anılarını hatırlayıp tekrar kaybolmak istiyor. Bunun yolunuysa yazmakta buluyor… İlk gençliğimde izlediğim bir kovboy filmi vardı. Adını ve başrol oyuncusunu anımsamıyorum. O filmden aklımda bir tümce kalmıştı. Onu da kötü adam rolündeki çete reisi Jack Palance, adamlarına söylüyordu. …
Banu Yıldıran Genç, Radikal Kitap, 22 Eylül 2013 Turgenyev’in kitabı Lüzumsuz Bir Adamın Günlüğü’nde, hem Türk hem dünya edebiyatının sık başvurduğu bir tipin ilk ve en güzel örneği var. “Klasikleri okudun mu?” sorusu bu ülkede kitapla ilgili muhabbetlerdeki önemli sorulardan biridir. Okulda öğretmenler, evde anne babalar tarafından klasiklerin okunması salık verilir, taksitle, kapıdan kapıya klasik …
Kadir Işık, BirGün Kitap, 12 Mart 2021 Özcan Yılmaz’ın Notos Kitap’tan çıkan son öykü kitabı Akıp Giden Günlerimiz’deki karakterler, içinde bulundukları çevreyle paralel hayatlar yaşayan ve kendi dünyalarının dışına çıkamadan var olmaya çalışan aykırı bireyler. Notos Kitap’tan yayımlanan Özcan Yılmaz’ın ilk kitabı ‘Akıp Giden Günlerimiz’ son zamanlarda okuduğum öykü kitapları içinde farklı bir yerde. Yazarın …
Zambra’nın Serbest Kürsü’sü: Hayata ve Edebiyata Samimi, Sahici Bir Bakış
Öznur Yalgın, Oggito, 20 Mayıs 2020
“Bir öğretmen ilgisini çekmeyen, bir şekilde kendisine önemli gelmeyen kitaplarla asla çalışmamalı.”
Zambra hakkında yazmak zor. Tarife sığmayan, türleri zorlayan metinlerin yaratıcısı o. Onun herhangi bir kitabı üzerine yazmanın sıkıntısı tam da burada başlar. Her ne dersek diyelim, tanımlamanın güçlüğü karşılar bizi.
Bu kitaba deneme, anlatı, öykü, otobiyografi demek mümkün. Hem hepsi, hem de hiçbiri. Serbest Kürsü’de okura sayısız sorular, anekdotlar, anlar, durumlar, düşünceler sunuyor Zambra. Bütün bu içerik zenginliği içinde onunla el ele, yan yana ilerliyorsunuz, bazen o sizden önde gidebiliyor. “Romanlar, onları bilgisayarda yazmaya başladığımızda değişti mi?” (s. 28) diye soruyor ilkin. Elle yazmak, daktilo ile yazmak, bilgisayarla yazmak, yazma deneyimini, ortaya çıkan yapıtı, o süreci nasıl değiştirir? “Günümüzde yazar, daha önce hiç olmadığı kadar, parçaları birleştirerek anlam ifşa eden kişidir. Keserek, yapıştırarak, silerek… Bugün bir cümle daha önce hiç olmadığı kadar silinebilir bir şey artık.” (s.29) Derdimiz bu sorulara tatmin edici cevaplar bulmak değil zaten. Yazmanın, okumanın bizim için ne demek olduğunu düşünmek, o düşüncelerle yoğrulmak belki.
“Bir öğretmen ilgisini çekmeyen, bir şekilde kendisine önemli gelmeyen kitaplarla asla çalışmamalı. Edebiyat tarihi için önemli olmalarından bahsetmiyorum, o kısmı mühim değil. Hayatı için önemli olmalarını kastediyorum… Hatta bir öğretmen öğrencilerine bütünüyle anladığı kitapları vermemeli. Öğrencileriyle tam da enikonu anlamadığı için büyüleyici bulduğu kitapları paylaşmalı… bir kitapta önem verdiğimiz şey bir biçimde onda bütünüyle anlamadığımız bir şey olduğu hissiyle bağlantılı. Okuma hazzı yeniden okuma olasılığıyla bağlantılı.” (s. 37)
Zambra “Aşktan Deliye Dönen Çocuk” denemesini sonlandırırken, Şili gazetelerine kitap yazıları yazmaktan vazgeçişinin ona nasıl iyi geldiğinden söz eder. “Gazetelere yazmayı bıraktım ve hayatımda aldığım en iyi kararlardan biri oldu bu. Okuma alanımı her türlü mecburiyetten arındırmam gerekiyordu.” (s.39) Okuma eyleminde en başa dönme isteğini vurgular. Okuma deneyimindeki özne nesne hiyerarşisini yıkmak diye yorumluyorum bunu. Bilen bir özne olarak kitaba/nesneye yaklaşmaktan vazgeçme ve bunun yerine okuduğunla özdeşleşebilme çağrısı. Bir kitabı okurken etkilenip ağlayabildiğimiz zamanlardaki o çocuk bakışı, o gerçek ilişkiyi koruyabilmenin değeri üzerine düşünmek için bir fırsat. “Sıkılmamak, o an kitap okuduğumu unutmak istiyorum. Kendimi ve (sanıyorum tam da yazar olduğum için) yazar olduğumu unutmak istiyorum. Tuzağa düşmek istiyorum, bunun için de uzağın farkına varamıyor olmam gerek.” (s. 39)
Zambra’nın kitap boyunca yakaladığı samimi bir damar var. Yirmi üç yaşında bir lisede derse girerken bütün sınıfın ilgisizliği karşısında hissettiği aşağılanmadan söz ettikten sonra, öğrencileriyle yaşadığı bir olayı, bir öğrencinin ona derste verdiği cevabı anlatır. Birdenbire yazının yönünü değiştirdiğini düşündüren minik anlatılara da yer vermesi bana kalırsa bu düşünsel yolculuğu benzersiz kılan yanlardan. Depremi karşılamayı, baba olmayı, eş olmayı, başka bir ülkede yaşamayı anlatırken durumların insani özünü es geçmemesi okuma zevkimi artıran en önemli unsur diyebilirim.
Bir İnsanı Tercüme Etmek
Serbest Kürsü’nün Aile Sözlüğü adını taşıyan üçüncü bölümünde, “Bir İnsanı Tercüme Etmek” adında iki deneme yer alıyor. “İngilizce’yi konuşmanın bir çok farklı yolu var,” diyen okul arkadaşının sözleri Zambra’nın kulağında yankılanırken, yeni bir dille kurduğu bağdan kendi metninin İngilizce çevirisiyle olan ilişkisine kadar geniş bir bağlamda yeni, ikinci bir dilin imkanlarına/imkansızlıklarına odaklanıyor. Kendi kitabını çevirisinden okumak ve kendi dilinde yazdığın cümleleri çevirmenin ağzından başka bir dilde duymak ne anlama gelir? Çeviri metin ile okur arasında kaçınılmaz olarak daha kurgusal bir ilişki olacağını ileri sürüyor Zambra. Aynı eseri hem orijinal dilinden hem de çevirisinden okuyabilen bir okur buna katılacaktır. Bu iki eser aslında birbirinden çok farklıdır çünkü, bambaşka iki “şey”dir.
İngilizce öğrendiği zamanlara dair çok canlı ayrıntılar sunuyor Zambra, konuyu daha derin, düşünsel bir boyuta taşımak için yine hiç alışılmadık bir yönden ilerliyoruz, o halde devam, sorular sormalıyız. Başka bir dili konuşurken başka bir kişiliğe de bürünmemiz mümkün mü ? Bu iş adeta bir performans sanatına dönüşmek zorundaysa… Yeni bir dili konuşurken şunu da sorabilir miyiz örneğin, kelime haznemizin sınırı, kendimizi temsil edebilmenin sınırlarını da belirler mi ?
Ait Olmak
Per Petterson’un Lanet Olsun Zaman Nehrine romanını yıllar önce okuduğumda, Norveçli ana karakter Arvid İsveç sınırına geçtiğinde, İsveç’te Norveçli olmanın ne demek olduğunu, nasıl bir çarpışma yaşadığını anlatışından etkilenmiştim. Benim için İsveç ve Norveç iki komşu İskandinav ülkesiyken ve zihnimde birbirlerinden pek de bir farkı yokken, o coğrafyada, dünyanın o konumuna dair bilmediğim bir deneyimi bana katmıştı.
Serbest Kürsü’de ise, bu kez bir Şilili olarak Meksika’da ya da Arjantin’de yaşamaya dair bir fikir edinme şansımız var. Meksikalıların ve Şilililerin dilleri üzerine yazarken verdiği İspanyolca örnekleri anlayabilmemiz için ise dili bilmemize gerek yok. Ana dilleri İspanyolca olarak bilinse de, Meksikalılar ve Şilililer elbette aynı dili konuşmuyor. Günlük konuşma biçimi değiştiğinde, telaffuzlar, vurgular değiştiğinde, yaşamın en temel nesneleri için bile aynı sözcükleri kullanamadığınızda bu başka bir dili konuşmak anlamına gelmez mi? Arjantinli olmanın bir Şilili için ne demek olduğu ve Arjantin’de bir Şilili olmanın yarattığı anlamdan da güç alan “Aşktan Sonraki Aşk” öyküsü, bir ülkeye ait olmanın beraberinde getirdiği kodları karakterler arasındaki ilişkilere yedirebilen bir öykü.
Her bir deneme esasında bir açılış, sesleniş konuşması. Konuşmaların içinde gezinebilmemiz için yeterli esneklik, alan bırakılmış. Seyahatiniz devam ederken Zambra size yazdığı bir öyküden bahsedebilir. “Bu asla yayınlamayı ya da bir kitaba koymayı düşünmeyeceğim, kötü bir öykü,” deyip sonradan ona kitabın içinde yer verebilir. Tezatlar, çelişenler, birbirini doğuranlar. Serbest Kürsü adeta okurun okuma hızına ve seyrine göre eşzamanlı yaratılan, kendiliğinden açılıveren bir metin havasında.
Zambra’nın kurduğu bazı cümlelerde tam tersi anlamı kolayca verebilmesi –bize bunun kolayca, kendiliğinden olduğuna inandırması– bana yer yer Oscar Wilde’ı çağrıştırıyor. Söz kıvraklığının öne çıkmasından, her şeye her hangi bir konuya bile keskin, zekice, derinlemesine bakmayı başarabilmesinden belki. Bunu tumturaklı laflarla değil, akıcı, kıvrak ama yalın bir dille kotarabilmesi çarpıcı ve değerli olan.
Özellikle “Otobiyografik Roman”, “Aşktan sonraki aşk” öykülerinde yükselen o ironi, alay, mizah Zambra’nın imzası niteliğinde. Edebiyata, dile, çeviriye, hayata, kürtaja, depreme, başka bir ülkeye başka bir ülkeden bakarken kendisine eşlik etmemiz için yeterli sebeplerimiz var. Yazılarında okurla konuşma havası yaratabiliyor. Hem de kendisinin de mesele edindiği çevirisi üzerinden başarabiliyor bunu. Serbest Kürsü’yü çevirisinden okurken Zambra’nın sesini rahatlıkla duyabilmemiz, Bonzai’den bu yana yayınlanmış her kitabında yazarın sesinin, üslubunun okura kolaylıkla geçebilmesi, hem onun sahici ve samimi dilinden hem de büyük ölçüde çevirilerin başarısından kaynaklanıyor olmalı.
Bonzai’den bugüne bütün kitaplarının yazarlara, okudukları üzerine düşünen okurlara hitap ettiğini düşünüyorum. Serbest Kürsü ile de değişmiyor bu, yazara, okura, çevirmene, dil ve edebiyat öğretmenlerine, öğrencilerine, aynı yerde yıllarca ders verenlere tanıdık gelecek ortak, insani özü hiçbir zaman kaçırmıyor.
Şimdiye dek Türkçe’de Notos’ta yayımlanmış kitapları: Bonzai, Eve Dönmenin Yolları, Ağaçların Özel Hayatı, Belgelerim, Soru Kitapçığı ve Serbest Kürsü. Zambra’nın ilk üç romanını yazmaya, okumaya hevesli bir çok kişiye hediye etmiştim. Belgelerim, Zambra’nın üslubuyla çarpılıp artık onun okuru olduklarından şüphe duymadıklarıma armağan edilmişti. Mesleğim gereği, Soru Kitapçığı’nın yeri biraz daha özel oldu. Zambra bizdeki öğrenci eleme sisteminin neredeyse tamamen aynısı bir sınav formatını Soru Kitapçığı metninde bambaşka bir içeriğe bürümüştü. Üniversiteye gelene kadar hayatını test çözerek, yuvarlakları doldurarak geçiren öğrencilerimle konuşurken edebiyata, hayata dair sohbetlerimizin hatırına Soru Kitapçığı doğru bir hediye olarak belirmişti. Serbest Kürsü ise iyi okur bildiklerime, yazar arkadaşlarıma, yine İngilizce öğrenen, başka bir dilde bocalayan ve dil öğreten arkadaşlarıma, edebiyat çevirisi yaparken Zambra’nın sorduğu soruları değerli bulabilecek insanlara armağan etmek isteyeceğim bir kitap oldu. Serbest Kürsü’deki samimiyeti, sahiciliği çekici bulan bir okurun ara ara yeniden okumak üzere, kitabı yanıbaşında tutmak istemesi olası.
İlgili Yazılar
Tenten’in ‘şifreleri’
Eray Ak, Cumhuriyet Kitap, 30 Ağustos 2016 “Tenten ve Edebiyatın Gizemi”, Türkçede “C” ve “Kalan” adlı romanlarıyla tanıdığımız Tom McCarthy’nin, ünlü çizgi romanın yaratıcısı Hergé’nin yaşamı üzerine yaptığı ve yapılan çalışmalarda bulduğu koşutluklar üzerinden, Tenten maceralarını yeniden okuma arayışının ürünü. “Yayıncım Granta, Freud veya Derrida veya öyle bir şeyler üzerine kitap yazmayı isteyip istemediğimi sorduğumda, …
Bir gün kaybolmak istersen ne yaparsın?
Cemil Kavukçu, Akşam, 14 Haziran 2013 Şili’deki Pinochet diktatörlüğü döneminde yolunu kaybeden çocuk, yıllar sonra o eski anılarını hatırlayıp tekrar kaybolmak istiyor. Bunun yolunuysa yazmakta buluyor… İlk gençliğimde izlediğim bir kovboy filmi vardı. Adını ve başrol oyuncusunu anımsamıyorum. O filmden aklımda bir tümce kalmıştı. Onu da kötü adam rolündeki çete reisi Jack Palance, adamlarına söylüyordu. …
Edebiyatta lüzumsuzluk
Banu Yıldıran Genç, Radikal Kitap, 22 Eylül 2013 Turgenyev’in kitabı Lüzumsuz Bir Adamın Günlüğü’nde, hem Türk hem dünya edebiyatının sık başvurduğu bir tipin ilk ve en güzel örneği var. “Klasikleri okudun mu?” sorusu bu ülkede kitapla ilgili muhabbetlerdeki önemli sorulardan biridir. Okulda öğretmenler, evde anne babalar tarafından klasiklerin okunması salık verilir, taksitle, kapıdan kapıya klasik …
Var olmaya çalışan aykırı bireyler
Kadir Işık, BirGün Kitap, 12 Mart 2021 Özcan Yılmaz’ın Notos Kitap’tan çıkan son öykü kitabı Akıp Giden Günlerimiz’deki karakterler, içinde bulundukları çevreyle paralel hayatlar yaşayan ve kendi dünyalarının dışına çıkamadan var olmaya çalışan aykırı bireyler. Notos Kitap’tan yayımlanan Özcan Yılmaz’ın ilk kitabı ‘Akıp Giden Günlerimiz’ son zamanlarda okuduğum öykü kitapları içinde farklı bir yerde. Yazarın …