Alejandro Zambra’nın Türkçe’deki ikinci kitabı “Eve Dönmenin Yolları” Latin Amerika Edebiyatı’nın yenilikçi örneklerinden. 1975 Şili doğumlu yazar derinlikli gözlem gücüne dayalı aforizmalar ve duru bir anlatımla kuruyor romanını. Zambra’nın kalemindeki şaşırtıcı yanlardan biri, çoğu yetişkinin kaybetmiş olduğu çocuk bakışını, yenilikçi bir tutumla romanına sindirmiş olması. İnsanoğlunun, izlerini geriye kalan yaşamı boyunca yakıcı bir şekilde taşıdığı çocukluk dönemi, edebiyatçılar için de zengin bir alan oluşturuyor. Zambra’yı diğer yazarlardan ayıransa kitabın kimi bölümlerini bir çocuğun gözünden anlatırken, yetişkin anlatıcıların yer aldığı diğer bölümleri de aynı arınmışlıkla aktarmayı, nahif soyutlamalar yapmayı sürdürebilmiş olması. Dört bölümden oluşan kitap sıradanın içinde gizli çapraşıklıkları sıçramalı bir kurguyla anlatıyor. Edebiyatın kendisine kattıkları ve unutamadığı kitaplardan alıntılarla harmanlayarak, adeta bir metni hem varoluşsal, hem yenilikçi bir toplumsal bakışla daha da geniş alana yayıyor Zambra. Yaşadığı ülkenin tarihine, kadın-erkek ilişkilerine, yazma edimine kısacık romanı içinde okuru şaşırtan duru bir üslupla yer veriyor. Kitabın bölüm adları bile bu bakışın izlerini taşıyor: Yardımcı Roller; Ana-baba Edebiyatı; Çocukların Edebiyatı; Biz İyiyiz.
“Bir keresinde kayboldum. Altı ya da yedi yaşındaydım. Aklım başka yere gitmişti, birden annemle babamı kaybettim. Korktum ama sonra yolumu buldum ve eve onlardan önce vardım- ümitsizlik içinde beni arıyorlardı. Ama bence o akşamüstü asıl onlar kaybolmuştu. Çünkü ben eve dönmeyi biliyordum ama onlar bilmiyordu…” paragrafıyla açılan birinci bölüm dokuz yaşında bir çocuğun mahallelerinde yalnız yaşayan komşularını, bir arkadaşının telkiniyle, gözetleme görevine soyunmasıyla açılıyor. Birinci bölümde okura gizemli bir havayla tanıştırılan yalnız komşunun, aslında Şili’nin karanlık Pinochet diktatörlüğü dönemiyle bağlaşık hikâyesi, ilerleyen sayfalarda tamamlanıyor. İlk bölümdeki anlatımın kitabın tamamında ustalıkla sürdürülmesi “Eve Dönmenin Yolları”nı bir çocuk kitabı nahifliğinden kurtarırken Zambra’nın romanını bu incelikli bakış üzerine kurduğunu düşündürüyor. Diğer bölümlerdeki anlatıcıların kimi toplumsal dayatmalardan soyunmuş, görece daha özgür bir yaşam sürüyor olması da kitaba yenilikçi bir tat katarken, Pinochet dönemi sınıfsal değerlendirmelerden uzak, apolitik karakterler ve çocukların gözünden aktarılıyor. Böylece farklı tanıklıkları da deneyimliyor okur. Kimi karanlık dönemlerin “taraf” olmayanların üstünde nasıl yankılandığını, onların payına da bu soğuk, ait olamayan tanıklıkların düştüğü hissettiriliyor. Şili Halkı’nın belleğinde derin izler bırakan acılar bugüne dek deneyimleri dikkat çekici bulunmamış, hatta sessizlikleriyle acıyı yaratanlara ortaklık ettiği düşünülenlerin gözünden, yeniden hatırlatılıyor. Zambra’nın şaşırtıcı ve yenilikçi yanlarından biri de acıdan payını alanlarla, yaşananlara uzaktan tanıklık edenleri iyi düşünülmüş bir bakışla birleştiriyor olması. Bir de çocukların tanıklıkları var ki ince bir sızı yaratıyor okurun kalbinde. “…Yedi sekiz yaşlarındayken öbür kızlarla bahçede saklambaç oynuyormuş. Geç olmuş, eve girme vakti gelmiş, büyükler onları çağırmış, kızlar şimdi geliyoruz demişler… Birden bir süredir kimsenin seslenmediğini ve gecenin iyice bastırdığını fark etmişler. Kızlara ders vermek için büyüklerin uzaktan izlediklerini düşünmüşler, şimdi de büyükler saklambaç oynuyormuş. Ama hayır. Eme eve girdiğinde babasının arkadaşlarının ağladığını görmüş, annesiyse koltuğa yapışmış şekilde belirsiz bir yere bakıyormuş. Radyodan haberleri dinliyorlarmış. Bir baskından bahsediliyormuş. Ölülerden, daha da fazla ölülerden bahsediliyormuş. Hep böyle oluyordu demişti Eme… Biz çocuklar o kadar da önemli olmadığımızı anlıyorduk… Büyükler öldürürken ya da ölürken biz bir köşede resim yapıyorduk. Ülke paramparça olurken biz konuşmayı, yürümeyi, peçeteleri katlayarak kayık yapmayı öğreniyorduk. Roman örülürken biz yok olmak için saklambaç oynuyorduk.”
Okur bir yandan Şili’nin tarihinde izler bırakan kimi olaylara tanıklık ederken bir yandan postmodern bir kurguyla romanın yazılışına ortak ediliyor. Yazar anlatıcının kendi yaşamıyla paralel, yazma sürecine odaklandığı ikinci bölüm daha çok anlatıcının karısı Eme’yle tamamlanamamış, yarım aşk ilişkisine odaklanıyor. Aileden, okula kimi kurumları da incelikle eleştiren Zambra bunu da kendince yapıyor elbet. Okura kabul gören bakışı hatırlatıp onun altını kendince çizdikten sonra, gösterdiğini yıkıveriyor Zambra. Naif bir yaklaşımı çarpıcı sonlara bağlamakta usta bir yazar var karşımızda. Kendine has bir anlatım tarzıyla yepyeni tatlar yaratmayı başaran bir genç yazar.
“Eve Dönmenin Yolları” bizi kuşatanlara içerden ve dışardan bakmayı başararak köklü Latin edebiyat geleneğine yeni bir soluk getiriyor. 2010 yılında Granta’nın İspanyolca yazan en iyi yirmi iki romancı arasında gösterdiği, kahramanına
“…Yazmış olmaktansa yazıyor olmayı tercih ediyorum. Orada kalmayı, o zaman içinde yaşamayı, o yıllarda var olmayı, muğlak görüntüleri uzun uzun takip etmeyi ve özenle gözden geçirmeyi tercih ediyorum. Onlara kötü gözle bakmak, ama bakmak. Orada kalmak, izleyerek…” dedirten Zambra incelikle izi sürülecek yazarlar arasında, bu adı unutmamalı, unutturmamalı…
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
Mehmet Cevat Yıldırım, K24, 17 Ocak 2021 Sürrealizme feminizmi getiren Leonora Carrington’ın metinlerinden Lewis Caroll ile André Breton’a ve sürrealizmin en temel sorusuna bir yolculuk: “Kimim ben?” 2020 yılının ikinci yarısında, 2011’de 94 yaşındaki ölümüne kadar “son sürrealist” olarak bilinen Leonora Carrington’ı ilk kez Türkçe okumak şansına eriştik. Önce Ağustos’ta Sırdaş Trompet Everest Yayınları’ndan, ardından Ekim’de Korku Evi …
Behçet Çelik, Gazete Duvar, 20 Aralık 2019 Horacio Castellanos Moya’nın son romanı “Tiksinti” Notos Yayınları tarafından yayımlandı. Moya kitapta, El Salvador’a ait pek çok şeye, havasına, suyuna, insanlarına veryansın eder roman boyunca; temel meselesi, diğer iki romanında olduğu gibi, iç savaşın neden olduğu tahribattır. El Salvadorlu yazar Horacio Castellanos Moya’nın Türkçede önce Aynadaki Dişi Şeytan (2011), peşinden de Yılanlarla Dans (2015) …
Haden Öz, Oggito, 10 Nisan 2020 Emeğe, yapılan işe gösterilen itinaya, titizliğe, inceliğe, yazanla yazılan arasında kurulan saygılı ilişkiye yani. Yazarlar ve şairlerle kısa kısa sorular ve yanıtlar içeren söyleşilerimizi sürdürüyoruz. Hızlı sorular, hızlı yanıtlar. Her yazarın dünyasına bir ışık düşürecek söyleşiler. Sorularımızı bu kez öykü yazarı Özlem Akıncı’ya sorduk, kısa yanıtlarımızı aldık. Hangi yazar, şair veya karakterle bir …
Adalet Çavdar, Kitapsever, Sayı: 9, 9 Mayıs 2019 Patafizik biliminin kurucusu Alfred Jarry’nin 1902’de yayımlanan romanı Süper-Erkek, insanın kendini aşarak sonsuzluğa uzanma potansiyelini açığa çıkaran aşk ve ‘aşk yapma’ fiilini hem mekanik hem de şiirsel haliyle işliyor. Alfred Jarry 1873 – 1907 yılları arasında yaşayan Fransız oyun yazarı, şair, romancı, filozof ve çizer. Patafizik biliminin …
Çocuk Gözüyle Diktatörlük
Şenay Eroğlu Aksoy, Birgün Kitap, Kasım 2013
Alejandro Zambra’nın Türkçe’deki ikinci kitabı “Eve Dönmenin Yolları” Latin Amerika Edebiyatı’nın yenilikçi örneklerinden. 1975 Şili doğumlu yazar derinlikli gözlem gücüne dayalı aforizmalar ve duru bir anlatımla kuruyor romanını. Zambra’nın kalemindeki şaşırtıcı yanlardan biri, çoğu yetişkinin kaybetmiş olduğu çocuk bakışını, yenilikçi bir tutumla romanına sindirmiş olması. İnsanoğlunun, izlerini geriye kalan yaşamı boyunca yakıcı bir şekilde taşıdığı çocukluk dönemi, edebiyatçılar için de zengin bir alan oluşturuyor. Zambra’yı diğer yazarlardan ayıransa kitabın kimi bölümlerini bir çocuğun gözünden anlatırken, yetişkin anlatıcıların yer aldığı diğer bölümleri de aynı arınmışlıkla aktarmayı, nahif soyutlamalar yapmayı sürdürebilmiş olması. Dört bölümden oluşan kitap sıradanın içinde gizli çapraşıklıkları sıçramalı bir kurguyla anlatıyor. Edebiyatın kendisine kattıkları ve unutamadığı kitaplardan alıntılarla harmanlayarak, adeta bir metni hem varoluşsal, hem yenilikçi bir toplumsal bakışla daha da geniş alana yayıyor Zambra. Yaşadığı ülkenin tarihine, kadın-erkek ilişkilerine, yazma edimine kısacık romanı içinde okuru şaşırtan duru bir üslupla yer veriyor. Kitabın bölüm adları bile bu bakışın izlerini taşıyor: Yardımcı Roller; Ana-baba Edebiyatı; Çocukların Edebiyatı; Biz İyiyiz.
“Bir keresinde kayboldum. Altı ya da yedi yaşındaydım. Aklım başka yere gitmişti, birden annemle babamı kaybettim. Korktum ama sonra yolumu buldum ve eve onlardan önce vardım- ümitsizlik içinde beni arıyorlardı. Ama bence o akşamüstü asıl onlar kaybolmuştu. Çünkü ben eve dönmeyi biliyordum ama onlar bilmiyordu…” paragrafıyla açılan birinci bölüm dokuz yaşında bir çocuğun mahallelerinde yalnız yaşayan komşularını, bir arkadaşının telkiniyle, gözetleme görevine soyunmasıyla açılıyor. Birinci bölümde okura gizemli bir havayla tanıştırılan yalnız komşunun, aslında Şili’nin karanlık Pinochet diktatörlüğü dönemiyle bağlaşık hikâyesi, ilerleyen sayfalarda tamamlanıyor. İlk bölümdeki anlatımın kitabın tamamında ustalıkla sürdürülmesi “Eve Dönmenin Yolları”nı bir çocuk kitabı nahifliğinden kurtarırken Zambra’nın romanını bu incelikli bakış üzerine kurduğunu düşündürüyor. Diğer bölümlerdeki anlatıcıların kimi toplumsal dayatmalardan soyunmuş, görece daha özgür bir yaşam sürüyor olması da kitaba yenilikçi bir tat katarken, Pinochet dönemi sınıfsal değerlendirmelerden uzak, apolitik karakterler ve çocukların gözünden aktarılıyor. Böylece farklı tanıklıkları da deneyimliyor okur. Kimi karanlık dönemlerin “taraf” olmayanların üstünde nasıl yankılandığını, onların payına da bu soğuk, ait olamayan tanıklıkların düştüğü hissettiriliyor. Şili Halkı’nın belleğinde derin izler bırakan acılar bugüne dek deneyimleri dikkat çekici bulunmamış, hatta sessizlikleriyle acıyı yaratanlara ortaklık ettiği düşünülenlerin gözünden, yeniden hatırlatılıyor. Zambra’nın şaşırtıcı ve yenilikçi yanlarından biri de acıdan payını alanlarla, yaşananlara uzaktan tanıklık edenleri iyi düşünülmüş bir bakışla birleştiriyor olması. Bir de çocukların tanıklıkları var ki ince bir sızı yaratıyor okurun kalbinde. “…Yedi sekiz yaşlarındayken öbür kızlarla bahçede saklambaç oynuyormuş. Geç olmuş, eve girme vakti gelmiş, büyükler onları çağırmış, kızlar şimdi geliyoruz demişler… Birden bir süredir kimsenin seslenmediğini ve gecenin iyice bastırdığını fark etmişler. Kızlara ders vermek için büyüklerin uzaktan izlediklerini düşünmüşler, şimdi de büyükler saklambaç oynuyormuş. Ama hayır. Eme eve girdiğinde babasının arkadaşlarının ağladığını görmüş, annesiyse koltuğa yapışmış şekilde belirsiz bir yere bakıyormuş. Radyodan haberleri dinliyorlarmış. Bir baskından bahsediliyormuş. Ölülerden, daha da fazla ölülerden bahsediliyormuş. Hep böyle oluyordu demişti Eme… Biz çocuklar o kadar da önemli olmadığımızı anlıyorduk… Büyükler öldürürken ya da ölürken biz bir köşede resim yapıyorduk. Ülke paramparça olurken biz konuşmayı, yürümeyi, peçeteleri katlayarak kayık yapmayı öğreniyorduk. Roman örülürken biz yok olmak için saklambaç oynuyorduk.”
Okur bir yandan Şili’nin tarihinde izler bırakan kimi olaylara tanıklık ederken bir yandan postmodern bir kurguyla romanın yazılışına ortak ediliyor. Yazar anlatıcının kendi yaşamıyla paralel, yazma sürecine odaklandığı ikinci bölüm daha çok anlatıcının karısı Eme’yle tamamlanamamış, yarım aşk ilişkisine odaklanıyor. Aileden, okula kimi kurumları da incelikle eleştiren Zambra bunu da kendince yapıyor elbet. Okura kabul gören bakışı hatırlatıp onun altını kendince çizdikten sonra, gösterdiğini yıkıveriyor Zambra. Naif bir yaklaşımı çarpıcı sonlara bağlamakta usta bir yazar var karşımızda. Kendine has bir anlatım tarzıyla yepyeni tatlar yaratmayı başaran bir genç yazar.
“Eve Dönmenin Yolları” bizi kuşatanlara içerden ve dışardan bakmayı başararak köklü Latin edebiyat geleneğine yeni bir soluk getiriyor. 2010 yılında Granta’nın İspanyolca yazan en iyi yirmi iki romancı arasında gösterdiği, kahramanına
“…Yazmış olmaktansa yazıyor olmayı tercih ediyorum. Orada kalmayı, o zaman içinde yaşamayı, o yıllarda var olmayı, muğlak görüntüleri uzun uzun takip etmeyi ve özenle gözden geçirmeyi tercih ediyorum. Onlara kötü gözle bakmak, ama bakmak. Orada kalmak, izleyerek…” dedirten Zambra incelikle izi sürülecek yazarlar arasında, bu adı unutmamalı, unutturmamalı…
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
İlgili Yazılar
Leonora Carrington, Alice ve Nadja: sürrealizmin harikalar diyarında
Mehmet Cevat Yıldırım, K24, 17 Ocak 2021 Sürrealizme feminizmi getiren Leonora Carrington’ın metinlerinden Lewis Caroll ile André Breton’a ve sürrealizmin en temel sorusuna bir yolculuk: “Kimim ben?” 2020 yılının ikinci yarısında, 2011’de 94 yaşındaki ölümüne kadar “son sürrealist” olarak bilinen Leonora Carrington’ı ilk kez Türkçe okumak şansına eriştik. Önce Ağustos’ta Sırdaş Trompet Everest Yayınları’ndan, ardından Ekim’de Korku Evi …
Sadece suçlarıyla var olan ülkesinden tiksinen adam
Behçet Çelik, Gazete Duvar, 20 Aralık 2019 Horacio Castellanos Moya’nın son romanı “Tiksinti” Notos Yayınları tarafından yayımlandı. Moya kitapta, El Salvador’a ait pek çok şeye, havasına, suyuna, insanlarına veryansın eder roman boyunca; temel meselesi, diğer iki romanında olduğu gibi, iç savaşın neden olduğu tahribattır. El Salvadorlu yazar Horacio Castellanos Moya’nın Türkçede önce Aynadaki Dişi Şeytan (2011), peşinden de Yılanlarla Dans (2015) …
Özlem Akıncı: “Ben özene bağımlıyım.” (Söyleşi)
Haden Öz, Oggito, 10 Nisan 2020 Emeğe, yapılan işe gösterilen itinaya, titizliğe, inceliğe, yazanla yazılan arasında kurulan saygılı ilişkiye yani. Yazarlar ve şairlerle kısa kısa sorular ve yanıtlar içeren söyleşilerimizi sürdürüyoruz. Hızlı sorular, hızlı yanıtlar. Her yazarın dünyasına bir ışık düşürecek söyleşiler. Sorularımızı bu kez öykü yazarı Özlem Akıncı’ya sorduk, kısa yanıtlarımızı aldık. Hangi yazar, şair veya karakterle bir …
Ruh, duygu, aktivite daha başka nedir aşk…
Adalet Çavdar, Kitapsever, Sayı: 9, 9 Mayıs 2019 Patafizik biliminin kurucusu Alfred Jarry’nin 1902’de yayımlanan romanı Süper-Erkek, insanın kendini aşarak sonsuzluğa uzanma potansiyelini açığa çıkaran aşk ve ‘aşk yapma’ fiilini hem mekanik hem de şiirsel haliyle işliyor. Alfred Jarry 1873 – 1907 yılları arasında yaşayan Fransız oyun yazarı, şair, romancı, filozof ve çizer. Patafizik biliminin …