Ağaçların Özel Hayatı yazınsal metnin zekice buluşları içselleştirdiği postmodern bir teknikle anlatılıyor.
Roman esnektir, onun anlatım biçimlerini zenginleştirme çabası tükenmez. Eski biçimlerin yerini almış ve günümüzde romanın yazınsal temelini atan anlatım biçimleri üstünde durur yazar. Sözgelimi anlatıcının durduğu yer, romanın niteliğini belirleyen en önemli yapıtaşlarından biridir. Anlatıcıya köpeksiz köyde değneksiz dolaşma yetkisi vermek, romanın düzeyini düşürür. Öte yandan ona tam anlamıyla yansızlık vermenin doğruluğunu savunmak, tek bir anlatım biçimi önermek değildir.
Anlatıcının konumu, romanın önemli yapım öğelerinden biri. Onun konumunu değiştirmek güçlü bir bilek ister. Olması gerekeni yıkıp yenisini onun yerine geçireceksiniz. Bunu yapan metinler her zaman ilgi alanımızda, üstünde durulmaya değer.
Alejandro Zambra’nın üç küçük romanı, Eve Dönmenin Yolları, Ağaçların Özel Hayatı ve Bonzai’yi yeniden ve yeniden, didik didik ederek okuyabilirim. Nasıl anlattığına, kurgularına, yalın dilinin sırlarına bakarak.
Türkçedeki yeni romanı Ağaçların Özel Hayatı’nın sonunu bulduktan sonra yeniden başa döndüm. Bütün özellikleriyle hemen kavranması bazen güç bir metin bu. Üçüncü kişi ağzından, şimdiki zaman içinde yaşananları aktaran, dolayısıyla şimdiki zaman kipinin yanı sıra geçmiş zaman kipini kullanan bir anlatıcısı var romanın. Hemen anlaşılıyor ki, bu anlatıcı romanın bir kişisi olmamakla birlikte, hikâyenin içine dalıp çıkan bir gölge kişi gibidir ve kişilerin dünyalarında dolaşıyor.
Hikâyenin sürükleyicisi, Veronica’nin resim kursundan eve dönmemesi. Veronica, kızı Daniela ve Julian ile bir aile olarak yaşadığı eve dönmesi gerekirken hâlâ dönmemiştir. Eve dönmemek, hikâyeye bir gizem katarak romanın derinliğini çoğaltır. Romanın sonuna kadar Veronica’nın dönüp dönmeyeceğini merak ederiz. Ama Ağaçların Özel Hayatı’nın klasik anlamda bir hikâyesi yok. Anlatıcının romanın kurgusunu hareket ettiren rolünün nasıl yapıldığıysa beni hikâyeden daha çok ilgilendiriyor.
Bazı yerlerde anlatıcının geriye çekilip âdeta hikâyenin dışına çıkarak gösterdiği duruş hem şaşırtıcı hem önemli.
Anlatının ilk gecesinin, en azından şimdilik normal bir gece olmadığını belirtir anlatıcı ve, “çünkü Veronica resim kursundan hâlâ dönmedi. Dönünce roman bitiyor. Ama dönmediği sürece kitap devam ediyor. Kitap o dönene ya da Julian onun dönmeyeceğine emin olana dek sürüyor” diye tamamlar.
Böylece romanın daha başında, hikâyenin nasıl süreceğini, romanın tamamlanması için olası seçeneklerin neler olduğunu açıklar. Roman ya da anlatı demez burada, kitap der, tamamlanacak olan kitap olduğu için.
Anlatıcının şaşırtıcı bir müdahalesi mi bu? Kurmacanın temel biçimlerine bakarak, evet, diyebiliriz buna ama Zambra’nın postmodern anlatım tekniklerinden yararlanma biçimlerinin ürünü olan bu müdahale, Ağaçların Özel Hayatı’na organik biçimde eklenmiştir.
Anlatıcı, zaman zaman araya girerek kurgunun düzlemini değiştirirken hikâyeyi ilerleten bir çapa rolü oynar. Bu yüzden metnin öğelerini birbirine bağlayıp hareket ettirme rolü kurmaca kişilere, sözgelimi Julian’a değil de, yukarıda bir gölge kişi gibi dolaşan anlatıcıya verilmiştir. Bunun ayrıksı bir örnek, deneysel bir biçim olduğu söylenebilir ama romanın yazınsal yapısı tarafından içselleştirilmiş bir deneydir.
Yukarıdaki alıntı şunu gösterir: Anlatıcı, romanın kurgusunu kendisi yapar. Kişiler onun yarattığı kurmaca kişiler olduğuna göre, onların iplerini bazen ele alabilir. Julian’ın, “uyuyan kızın, Daniela’nın babası olma ve hâlâ resim kursundan dönmemiş kadının, Veronica’nın kocası olma rolünün düştüğü bir dünyadan davet aldı[ğını]” belirtir anlatıcı. Sözünü ettiği “dünya”, kurmacanın dünyasıdır elbette.
Anlatıcı der ki: “Daha sonra hikâye dağılıyor ve toplamanın hemen hemen hiçbir imkânı kalmıyor.” Bu sözler metnin içinden geliyorsa biz kurmaca bir hikâye içinde miyiz, yoksa ona dışarıdan bakan ve anlatıcının kurmaca metin hakında bilgi verdiği bir koltukta mı oturuyoruz?
Alejandro Zambra, Ağaçların Özel Hayatı’nda bambaşka bir kurmaca oyunu oynuyor. Postmodern bir oyun bu. Ağaçların Özel Hayatı postmodern bir teknikle anlatılıyor. Yaratıcı, yazınsal metnin zekice buluşları içselleştirdiği, bu arada sıradan insanın hayatına ilişkin kalıcı izler bıraktığı bir roman. Derin yapısına dalarak üstünde durmayı sürdürelim bence…
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
Burcu Bayer, Sabit Fikir, Sayı 21, Mayıs 2015 Sais Çırakları, romantik edebiyatın şaheserlerinden biri olarak raflardaki yerini alıyor. 18. yüzyılın sonlarında Jena Okulu, uzaklara bakma mütehassısları yetiştirmekle meşguldü. Schelling ve Fichte felsefelerinin etrafında kümelenmiş romantikler olarak, büyüsü bozulmuş dünyayı yeniden büyülemeye uğraşıyorlardı. Bu okulun ebedi öğrencilerinden biri olan Novalis ise neredeyse saydam bilekleri ve ateşli …
Emek Erez, Gazete Duvar, 29 Eylül 2016 Zambra’nın ilk öykü kitabı ‘Belgelerim’ evrensel bir üslupla okurlara sesleniyor. Coğrafyasını keşfe davet ediyor. Yeni kuşak Güney Amerika edebiyatının öne çıkan isimlerinden Alejandro Zambra’nın ilk öykü kitabı “Belgelerim” Notos Kitap tarafından, Çiğdem Öztürk çevirisiyle Türkçeye kazandırıldı. Zambra, dünyada ve Türkiye’de “Bonzai”, “Eve Dönmenin Yolları”, “Ağaçların Özel Hayatı” gibi roman …
Pınar Üretmen, Oggito, 6 Temmuz 2018 Büyülü Gerçekçilik’in destansı ve fantastik anlatımından ayrılan, modern olduğu ölçüde sembolik ve etnik anlatım özelliklerini de koruyan yeni bir Latin Amerika edebiyatı var karşımızda. Katmanlı, okurun yaratıcılığını talep eden yeni kuşak Latin yazarlar dünyada olduğu gibi ülkemizde de edebiyata yeni bir soluk, farklı bir bakış getiriyor. Alejandro Zambra, Latin …
Deniz Mahabad, Edebiyathaber, 7 Mayıs 2021 2020’nin Ağustos ayında raflarda yerini alan “Akıp Giden Günlerimiz”, Özcan Yılmaz’ın ilk öykü kitabı. Notos Yayınları tarafından okurlara sunulan kitap, sekiz öyküden oluşuyor. Uzunluğu kısa öykü ile novella (uzun öykü) arasında değişen öyküler, sadeliğin sınırlarını zorluyor. Boşluklarının farkına varan, yaşamlarının her karesinde dış dünyayla mesafeli olmayı yeğleyen karakterler; geleceği, …
Yaratıcılığın sınırı yok
Semih Gümüş, Radikal Kitap, 24 Temmuz 2015
Ağaçların Özel Hayatı yazınsal metnin zekice buluşları içselleştirdiği postmodern bir teknikle anlatılıyor.
Roman esnektir, onun anlatım biçimlerini zenginleştirme çabası tükenmez. Eski biçimlerin yerini almış ve günümüzde romanın yazınsal temelini atan anlatım biçimleri üstünde durur yazar. Sözgelimi anlatıcının durduğu yer, romanın niteliğini belirleyen en önemli yapıtaşlarından biridir. Anlatıcıya köpeksiz köyde değneksiz dolaşma yetkisi vermek, romanın düzeyini düşürür. Öte yandan ona tam anlamıyla yansızlık vermenin doğruluğunu savunmak, tek bir anlatım biçimi önermek değildir.
Anlatıcının konumu, romanın önemli yapım öğelerinden biri. Onun konumunu değiştirmek güçlü bir bilek ister. Olması gerekeni yıkıp yenisini onun yerine geçireceksiniz. Bunu yapan metinler her zaman ilgi alanımızda, üstünde durulmaya değer.
Alejandro Zambra’nın üç küçük romanı, Eve Dönmenin Yolları, Ağaçların Özel Hayatı ve Bonzai’yi yeniden ve yeniden, didik didik ederek okuyabilirim. Nasıl anlattığına, kurgularına, yalın dilinin sırlarına bakarak.
Türkçedeki yeni romanı Ağaçların Özel Hayatı’nın sonunu bulduktan sonra yeniden başa döndüm. Bütün özellikleriyle hemen kavranması bazen güç bir metin bu. Üçüncü kişi ağzından, şimdiki zaman içinde yaşananları aktaran, dolayısıyla şimdiki zaman kipinin yanı sıra geçmiş zaman kipini kullanan bir anlatıcısı var romanın. Hemen anlaşılıyor ki, bu anlatıcı romanın bir kişisi olmamakla birlikte, hikâyenin içine dalıp çıkan bir gölge kişi gibidir ve kişilerin dünyalarında dolaşıyor.
Hikâyenin sürükleyicisi, Veronica’nin resim kursundan eve dönmemesi. Veronica, kızı Daniela ve Julian ile bir aile olarak yaşadığı eve dönmesi gerekirken hâlâ dönmemiştir. Eve dönmemek, hikâyeye bir gizem katarak romanın derinliğini çoğaltır. Romanın sonuna kadar Veronica’nın dönüp dönmeyeceğini merak ederiz. Ama Ağaçların Özel Hayatı’nın klasik anlamda bir hikâyesi yok. Anlatıcının romanın kurgusunu hareket ettiren rolünün nasıl yapıldığıysa beni hikâyeden daha çok ilgilendiriyor.
Bazı yerlerde anlatıcının geriye çekilip âdeta hikâyenin dışına çıkarak gösterdiği duruş hem şaşırtıcı hem önemli.
Anlatının ilk gecesinin, en azından şimdilik normal bir gece olmadığını belirtir anlatıcı ve, “çünkü Veronica resim kursundan hâlâ dönmedi. Dönünce roman bitiyor. Ama dönmediği sürece kitap devam ediyor. Kitap o dönene ya da Julian onun dönmeyeceğine emin olana dek sürüyor” diye tamamlar.
Böylece romanın daha başında, hikâyenin nasıl süreceğini, romanın tamamlanması için olası seçeneklerin neler olduğunu açıklar. Roman ya da anlatı demez burada, kitap der, tamamlanacak olan kitap olduğu için.
Anlatıcının şaşırtıcı bir müdahalesi mi bu? Kurmacanın temel biçimlerine bakarak, evet, diyebiliriz buna ama Zambra’nın postmodern anlatım tekniklerinden yararlanma biçimlerinin ürünü olan bu müdahale, Ağaçların Özel Hayatı’na organik biçimde eklenmiştir.
Anlatıcı, zaman zaman araya girerek kurgunun düzlemini değiştirirken hikâyeyi ilerleten bir çapa rolü oynar. Bu yüzden metnin öğelerini birbirine bağlayıp hareket ettirme rolü kurmaca kişilere, sözgelimi Julian’a değil de, yukarıda bir gölge kişi gibi dolaşan anlatıcıya verilmiştir. Bunun ayrıksı bir örnek, deneysel bir biçim olduğu söylenebilir ama romanın yazınsal yapısı tarafından içselleştirilmiş bir deneydir.
Yukarıdaki alıntı şunu gösterir: Anlatıcı, romanın kurgusunu kendisi yapar. Kişiler onun yarattığı kurmaca kişiler olduğuna göre, onların iplerini bazen ele alabilir. Julian’ın, “uyuyan kızın, Daniela’nın babası olma ve hâlâ resim kursundan dönmemiş kadının, Veronica’nın kocası olma rolünün düştüğü bir dünyadan davet aldı[ğını]” belirtir anlatıcı. Sözünü ettiği “dünya”, kurmacanın dünyasıdır elbette.
Anlatıcı der ki: “Daha sonra hikâye dağılıyor ve toplamanın hemen hemen hiçbir imkânı kalmıyor.” Bu sözler metnin içinden geliyorsa biz kurmaca bir hikâye içinde miyiz, yoksa ona dışarıdan bakan ve anlatıcının kurmaca metin hakında bilgi verdiği bir koltukta mı oturuyoruz?
Alejandro Zambra, Ağaçların Özel Hayatı’nda bambaşka bir kurmaca oyunu oynuyor. Postmodern bir oyun bu. Ağaçların Özel Hayatı postmodern bir teknikle anlatılıyor. Yaratıcı, yazınsal metnin zekice buluşları içselleştirdiği, bu arada sıradan insanın hayatına ilişkin kalıcı izler bıraktığı bir roman. Derin yapısına dalarak üstünde durmayı sürdürelim bence…
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
İlgili Yazılar
İsis’in peçesini kaldırmak
Burcu Bayer, Sabit Fikir, Sayı 21, Mayıs 2015 Sais Çırakları, romantik edebiyatın şaheserlerinden biri olarak raflardaki yerini alıyor. 18. yüzyılın sonlarında Jena Okulu, uzaklara bakma mütehassısları yetiştirmekle meşguldü. Schelling ve Fichte felsefelerinin etrafında kümelenmiş romantikler olarak, büyüsü bozulmuş dünyayı yeniden büyülemeye uğraşıyorlardı. Bu okulun ebedi öğrencilerinden biri olan Novalis ise neredeyse saydam bilekleri ve ateşli …
Zambra’nın ‘deneyimden’ beslenen öyküleri
Emek Erez, Gazete Duvar, 29 Eylül 2016 Zambra’nın ilk öykü kitabı ‘Belgelerim’ evrensel bir üslupla okurlara sesleniyor. Coğrafyasını keşfe davet ediyor. Yeni kuşak Güney Amerika edebiyatının öne çıkan isimlerinden Alejandro Zambra’nın ilk öykü kitabı “Belgelerim” Notos Kitap tarafından, Çiğdem Öztürk çevirisiyle Türkçeye kazandırıldı. Zambra, dünyada ve Türkiye’de “Bonzai”, “Eve Dönmenin Yolları”, “Ağaçların Özel Hayatı” gibi roman …
Soru Kitapçığı’nı Okuma Kılavuzu
Pınar Üretmen, Oggito, 6 Temmuz 2018 Büyülü Gerçekçilik’in destansı ve fantastik anlatımından ayrılan, modern olduğu ölçüde sembolik ve etnik anlatım özelliklerini de koruyan yeni bir Latin Amerika edebiyatı var karşımızda. Katmanlı, okurun yaratıcılığını talep eden yeni kuşak Latin yazarlar dünyada olduğu gibi ülkemizde de edebiyata yeni bir soluk, farklı bir bakış getiriyor. Alejandro Zambra, Latin …
“Akıp Giden Günlerimiz”de arayışın öyküleri
Deniz Mahabad, Edebiyathaber, 7 Mayıs 2021 2020’nin Ağustos ayında raflarda yerini alan “Akıp Giden Günlerimiz”, Özcan Yılmaz’ın ilk öykü kitabı. Notos Yayınları tarafından okurlara sunulan kitap, sekiz öyküden oluşuyor. Uzunluğu kısa öykü ile novella (uzun öykü) arasında değişen öyküler, sadeliğin sınırlarını zorluyor. Boşluklarının farkına varan, yaşamlarının her karesinde dış dünyayla mesafeli olmayı yeğleyen karakterler; geleceği, …