Tom McCarthy’nin romanı “C”, 1898 doğumlu Serge Carrefax ve kızkardeşi Sophie’nin çocukluktan ergenliğe ve yetişkinliğe geçiş öyküsünü anlatıyor.
İngiliz yazar Tom McCarthy için günümüzün en yaratıcı romancılarından biri diyebilir miyiz? Bence diyebiliriz. Ben ayrıca McCarthy için “Ulysses”in yazarı James Joyce ile Tenten’in yaratıcısı Herge’in benzersiz bir karışımı da diyebileceğimiz kanaatindeyim. Peki Zadie Smith’in izinden giderek, McCarthy’nin roman sanatına yeni bir patika önerdiğini, bu patikadan giden deneysel romancılara rehberlik ettiğini söyleyebilir miyiz? Bu soruya cevabım da evet.
McCarthy’nin “C” romanı, yayımlandığı 2010 yılında Man Booker ödülünün finalistleri arasında yer almıştı. Ödülü alamamıştı gerçi (Booker’ı o sene Howard Jacobson’un yine burada tanıttığım “The Finkler Question” kitabı kazanmıştı); lakin “C”yi okuyan çok kişi bunun şahane bir deneysel roman olduğunu idrak etmişti. 1969 doğumlu yazarın önceki kitapları “Remainder” ve “Tintin and the Secret of Literature” ile yarattığı bir takipçi kitlesi vardı. Ancak onu romancılar arasında özel bir yere oturtan kitabı “C” oldu.
Çocuklar gibi düşünmek
1898 senesinde Serge Carrefax adlı kahramanının dünyaya gelmesiyle açılıyor “C”. Babası sağır dilsizler için bir okul işletiyor Serge’in. Kurduğu komünal dünyada kendisine tabi pek çok kişi var. McCarthy burada yaşanan hayatın ayrıntılarını o dünyayı yaşayanların gözünden ilginç ayrıntılarla resmetmiş. Serge’i ablası Sophie’yle malikanenin farklı yerlerinde oyunlar oynamasını izlerken anlatıcının anlattığı çocukların kafasına girip onlar gibi düşündüğünü hissediyoruz. Çocukluğun bütün keşif, heyecan ve muzurluk duyguları bu bölümde önümüzde resmigeçit yapıyor.
Uyuşturucu, seks, macera
Adamımız Serge büyüdükçe, gayet ‘Joycevari’ bir biçimde anlatımın üslubu da onun bilincine uygun olarak şekilden şekle giriyor. Serge’in bir kaplıcada yaşadıklarını aktaran ve cinsellikle tanışmasını anlatan bölüm nasıl adım adım uyanan cinsel duygular üzerine kuruluysa, kahramanımızın Birinci Dünya Savaşı’nda pilotluk yaptığı sayfalar da bir o kadar teknik uçuş bilgileri ve savaşın incelikleri üzerine kurulu. Daha sonra Serge’in savaş esiri olarak yaşadıklarını, her an ölümü nasıl beklediğini görüyor, özgürlüğüne kavuşmasının ardından Londra’ya yolunun düşmesini, burada yaşadıklarını okuyoruz. Kitabın Londra bölümlerinde uyuşturucu başrolde: Serge’in kendinden geçtiği pasajlarda sanki harfler, cümleler, paragraflar da kendinden geçiyor ve sabahın ilk saatlerine dek süren uzun bir uyuşturucu ve sevişme gecesini bütün ayrıntılarıyla okurken bizim de başımız dönüyor.
“C”nin son bölümünde Mısır’da, piramitler ve arkeologlar arasında ilerliyoruz. İngiltere’de bir malikanede başlayan hikaye, oryantalizmin icat edildiği topraklarda nihayetine eriyor. Tenten üzerine kitap yazmış biri olarak McCarthy, macera romanlarının, gizemli bölgelerdeki aşk ve kendini keşfetme hikayelerinin siyasi arkaplanı üzerine fazlasıyla kafa yormuş. Bu tür kitaplardan hem büyülendiğini hem de onlara modernist edebiyatın yarattığı bir mesafeden baktığını hissedebiliyorsunuz. “C”, birbiriyle uyuşmaz gibi görünen bu iki alemin çok hassas, kışkırtıcı ve lezzetli bir karışımı.
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
Merve Küçüksarp, Bianet, 11 Nisan 2020 Şilili şair ve yazar Alejandro Zambra’nın, edebiyatla olan ilişkisini ve deneyimlerini paylaştığı “Serbest Kürsü” Notos Kitap tarafından yayımlandı. Daha önce “Bonzai”, “Ağaçların Özel Hayatı”, “Eve Dönmenin Yolları”, “Belgelerim”, “Soru Kitapçığı” isimli eserleri dilimize kazandırılan Zambra, bu defa “Serbest Kürsü”de katıldığı konferansların konuşma metinlerini ve edebiyat üzerine yazdığı denemeleri okurlarıyla …
Serhat Aytekin, BirGün Kitap, 21 Mayıs 2021 Kadir Işık’ın karakterleri sürekli bir arayış içinde; eski ve yeni karşılaştırması yapıyorlar. Anlatıyorlar ama her şeyi değil; çoğunlukla boşluklar bırakan karakterlerin kısa kesik cümleleri yaşamlarının birer özeti gibi Türkiye edebiyatı yeni bir yazara merhaba dedi. Kadir Işık’ın yedi öyküden oluşan Herkesten Uzakta başlıklı kitabı okurla buluştu. Işık, öykülerini, …
Deniz Mahabad, Edebiyathaber, 7 Mayıs 2021 2020’nin Ağustos ayında raflarda yerini alan “Akıp Giden Günlerimiz”, Özcan Yılmaz’ın ilk öykü kitabı. Notos Yayınları tarafından okurlara sunulan kitap, sekiz öyküden oluşuyor. Uzunluğu kısa öykü ile novella (uzun öykü) arasında değişen öyküler, sadeliğin sınırlarını zorluyor. Boşluklarının farkına varan, yaşamlarının her karesinde dış dünyayla mesafeli olmayı yeğleyen karakterler; geleceği, …
Oggito, 9 Nisan 2018 Yazmakla ilgili tek bir endişem var. Bir sabah uyanıp yazmanın artık hayatıma bir anlam katmadığını görmek. Yazma isteğimin içimden sökülüp alınması, yazmayı saçma bulmak. Bu çok ürkütücü… Özlem Akıncı’nın ilk kitabı Ağaçlar Yanıyor uzun çalışılmış öykülerden oluşuyordu. Hak ettiği ilgiyi gördü mü bu ayrıca değerlendirilebilir ama nitelikli bir okur çevresi için …
Bu kitabın adı “C”
Kaya Genç, Milliyet Kitap, Haziran 2014
Tom McCarthy’nin romanı “C”, 1898 doğumlu Serge Carrefax ve kızkardeşi Sophie’nin çocukluktan ergenliğe ve yetişkinliğe geçiş öyküsünü anlatıyor.
İngiliz yazar Tom McCarthy için günümüzün en yaratıcı romancılarından biri diyebilir miyiz? Bence diyebiliriz. Ben ayrıca McCarthy için “Ulysses”in yazarı James Joyce ile Tenten’in yaratıcısı Herge’in benzersiz bir karışımı da diyebileceğimiz kanaatindeyim. Peki Zadie Smith’in izinden giderek, McCarthy’nin roman sanatına yeni bir patika önerdiğini, bu patikadan giden deneysel romancılara rehberlik ettiğini söyleyebilir miyiz? Bu soruya cevabım da evet.
McCarthy’nin “C” romanı, yayımlandığı 2010 yılında Man Booker ödülünün finalistleri arasında yer almıştı. Ödülü alamamıştı gerçi (Booker’ı o sene Howard Jacobson’un yine burada tanıttığım “The Finkler Question” kitabı kazanmıştı); lakin “C”yi okuyan çok kişi bunun şahane bir deneysel roman olduğunu idrak etmişti. 1969 doğumlu yazarın önceki kitapları “Remainder” ve “Tintin and the Secret of Literature” ile yarattığı bir takipçi kitlesi vardı. Ancak onu romancılar arasında özel bir yere oturtan kitabı “C” oldu.
Çocuklar gibi düşünmek
1898 senesinde Serge Carrefax adlı kahramanının dünyaya gelmesiyle açılıyor “C”. Babası sağır dilsizler için bir okul işletiyor Serge’in. Kurduğu komünal dünyada kendisine tabi pek çok kişi var. McCarthy burada yaşanan hayatın ayrıntılarını o dünyayı yaşayanların gözünden ilginç ayrıntılarla resmetmiş. Serge’i ablası Sophie’yle malikanenin farklı yerlerinde oyunlar oynamasını izlerken anlatıcının anlattığı çocukların kafasına girip onlar gibi düşündüğünü hissediyoruz. Çocukluğun bütün keşif, heyecan ve muzurluk duyguları bu bölümde önümüzde resmigeçit yapıyor.
Uyuşturucu, seks, macera
Adamımız Serge büyüdükçe, gayet ‘Joycevari’ bir biçimde anlatımın üslubu da onun bilincine uygun olarak şekilden şekle giriyor. Serge’in bir kaplıcada yaşadıklarını aktaran ve cinsellikle tanışmasını anlatan bölüm nasıl adım adım uyanan cinsel duygular üzerine kuruluysa, kahramanımızın Birinci Dünya Savaşı’nda pilotluk yaptığı sayfalar da bir o kadar teknik uçuş bilgileri ve savaşın incelikleri üzerine kurulu. Daha sonra Serge’in savaş esiri olarak yaşadıklarını, her an ölümü nasıl beklediğini görüyor, özgürlüğüne kavuşmasının ardından Londra’ya yolunun düşmesini, burada yaşadıklarını okuyoruz. Kitabın Londra bölümlerinde uyuşturucu başrolde: Serge’in kendinden geçtiği pasajlarda sanki harfler, cümleler, paragraflar da kendinden geçiyor ve sabahın ilk saatlerine dek süren uzun bir uyuşturucu ve sevişme gecesini bütün ayrıntılarıyla okurken bizim de başımız dönüyor.
“C”nin son bölümünde Mısır’da, piramitler ve arkeologlar arasında ilerliyoruz. İngiltere’de bir malikanede başlayan hikaye, oryantalizmin icat edildiği topraklarda nihayetine eriyor. Tenten üzerine kitap yazmış biri olarak McCarthy, macera romanlarının, gizemli bölgelerdeki aşk ve kendini keşfetme hikayelerinin siyasi arkaplanı üzerine fazlasıyla kafa yormuş. Bu tür kitaplardan hem büyülendiğini hem de onlara modernist edebiyatın yarattığı bir mesafeden baktığını hissedebiliyorsunuz. “C”, birbiriyle uyuşmaz gibi görünen bu iki alemin çok hassas, kışkırtıcı ve lezzetli bir karışımı.
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
İlgili Yazılar
Zambra’nın “Yazar Odası”
Merve Küçüksarp, Bianet, 11 Nisan 2020 Şilili şair ve yazar Alejandro Zambra’nın, edebiyatla olan ilişkisini ve deneyimlerini paylaştığı “Serbest Kürsü” Notos Kitap tarafından yayımlandı. Daha önce “Bonzai”, “Ağaçların Özel Hayatı”, “Eve Dönmenin Yolları”, “Belgelerim”, “Soru Kitapçığı” isimli eserleri dilimize kazandırılan Zambra, bu defa “Serbest Kürsü”de katıldığı konferansların konuşma metinlerini ve edebiyat üzerine yazdığı denemeleri okurlarıyla …
Sorular, arayışlar, gedikler
Serhat Aytekin, BirGün Kitap, 21 Mayıs 2021 Kadir Işık’ın karakterleri sürekli bir arayış içinde; eski ve yeni karşılaştırması yapıyorlar. Anlatıyorlar ama her şeyi değil; çoğunlukla boşluklar bırakan karakterlerin kısa kesik cümleleri yaşamlarının birer özeti gibi Türkiye edebiyatı yeni bir yazara merhaba dedi. Kadir Işık’ın yedi öyküden oluşan Herkesten Uzakta başlıklı kitabı okurla buluştu. Işık, öykülerini, …
“Akıp Giden Günlerimiz”de arayışın öyküleri
Deniz Mahabad, Edebiyathaber, 7 Mayıs 2021 2020’nin Ağustos ayında raflarda yerini alan “Akıp Giden Günlerimiz”, Özcan Yılmaz’ın ilk öykü kitabı. Notos Yayınları tarafından okurlara sunulan kitap, sekiz öyküden oluşuyor. Uzunluğu kısa öykü ile novella (uzun öykü) arasında değişen öyküler, sadeliğin sınırlarını zorluyor. Boşluklarının farkına varan, yaşamlarının her karesinde dış dünyayla mesafeli olmayı yeğleyen karakterler; geleceği, …
Özlem Akıncı: “Aradığım hikâyenin okunmaya değer olduğu konusunda ikna olmalıyım.” (Söyleşi)
Oggito, 9 Nisan 2018 Yazmakla ilgili tek bir endişem var. Bir sabah uyanıp yazmanın artık hayatıma bir anlam katmadığını görmek. Yazma isteğimin içimden sökülüp alınması, yazmayı saçma bulmak. Bu çok ürkütücü… Özlem Akıncı’nın ilk kitabı Ağaçlar Yanıyor uzun çalışılmış öykülerden oluşuyordu. Hak ettiği ilgiyi gördü mü bu ayrıca değerlendirilebilir ama nitelikli bir okur çevresi için …