Korku, çürümüşlük ve her bir sayfasında titreyen ve okurlarını da titreten bir gündelik hayat.
Bana Castellanos Moya’dan ilk bahseden kişi Guatemalalı yazar Rodrigo Rey Rosa’ydı, İspanyol eleştirmen Ignacio Echevarría’yla birlikte üçümüzün Blanes’de paella yediği gündü. Bana ondan bahseden ikinci kişi Juan Villoro oldu. Bunun üzerinden bayağı bir zaman geçti. Pek tabii ki fazla umuda kapılmadan kitaplarını Barcelona’daki iki kitapçıda bulmaya çalıştım ve tahmin ettiğim üzere bulamadım.
Kısa süre sonra Castellanos Moya’nın kendisinden bir mektup aldım, o zamandan beri düzensiz ve melankolik bir mektuplaşmayı sürdürüyoruz, üstelik benim açımdan yavaş yavaş kitaplığımı dolduran eserlerine beslediğim hayranlıkla bezenmiş bir mektuplaşma. Şu ana kadar kitaplarından dördünü okudum. İlk okuduğum kitabı Tiksinti oldu. El Salvador’a karşı uzun bir söylevden oluşan bu kitap okuduklarım arasında belki de en iyisi ve en alacakaranlık olanı. Castellanos Moya bu kitap yüzünden aldığı ölüm tehditleri üzerine bir kez daha sürgüne gitmek zorunda kaldı.
Tiksinti elbette ki sadece bir hesap kapatmadan ya da bir yazarın ahlaki ve politik ortam karşısındaki derin ümitsizliğinin ifadesinden ibaret değil, aynı zamanda bir üslup alıştırması, Castellanos Moya’nın Bernhard’ın kimi eserlerine yönelik parodisi ve insanı gülmekten öldüren bir roman.
Ne yazık ki El Salvador’daki çok az kişi Bernhard okudu ve ondan daha da azının mizah duygusu hâlâ canlı. Vatanla oyun olmaz. Slogan bu ve sadece El Salvador’da değil, aynı zamanda Şili’de, Küba’da, Peru’da ve Meksika’da, hatta Avusturya’da ve Avrupa’nın başka bir ülkesinde ya da bölgesinde de geçerli. Eğer Castellanos Moya Bosnalı ya da Kosovalı olsa ve bu kitabı orada yazmış ve yayınlamış olsaydı, uçağa binecek zamanı bile bulamazdı. Bu kitabın birçok meziyetinden biri işte bu: Milliyetçiler ona asla tahammül edemiyor. Bir Buster Keaton filmine ve saatli bombaya eşdeğer keskin mizahı embesillerin hormonal dengesini tehdit ediyor, bu yüzden kitabı okurken frenlenemez bir yazarı şehrin meydanında asmak istiyorlar. Doğrusu, gerçek bir yazar için bundan daha büyük bir onur düşünemiyorum.
Okuduğum ikinci kitabı Aynadaki Dişi Şeytan adındaki romanı oldu; iç savaşın sona ermesinin ardından ülkede tam bir vahşi kapitalizmin hüküm sürdüğü dönemde San Salvadorlu bir sosyetik kadın, bir sosyete özentisi, bir sonradan görme tarafından anlatılan bir kara roman, daha doğrusu kapkara bir romandı bu. Cinayete kurban giden kadın, anlatıcının arkadaşı ve bir iş adamının eşi. Tiklerle dolu üslubu çok başarılı olan anlatıcı kadının bizi önce yarı karanlık bir odaya, sonra biraz daha karanlık bir odaya ve böyle kademeli olarak en sonunda zifiri karanlık bir odaya götürdüğü eser yazarın en başarılı eseri değil. Bu kitap sanırım Castellanos Moya’nın İspanya’da yayımlanan ilk kitabı ve Linteo adında küçük bir yayınevinden çıktı.
Okuduğum üçüncü kitabı da yine İspanya’da ve yine küçük bir yayınevi olan Casiopea tarafından yayımlandı. Tiksinti’nin başına eklenmiş iki uzun öykünün olduğu bir yeniden basım. Francisco Olmedo cinayeti üzerine çeşitli düşünceleri içeren metin bütün güncel Latin Amerika öykü antolojilerine girmeyi kesinlikle hak ediyor; diğer öykünün başlığıysa Con la congoja de la pasada tormenta (Son Fırtınanın Istırabıyla). Her iki öykü de tarihin çöplüğünde eşeleniyor ve yaklaşımları polisiye romanlardaki gibi spekülasyonlara dayanıyor ama gelişimleri (daha ilk andan itibaren) giderek artan bir tempoyla hepimizin bildiği ya da duyduğu, belli belirsiz tanıdık bir korkuya doğru götürüyor bizi.
Castellanos Moya’nın elime geçen, Tusquets México’nun bastığı son romanı El arma en el hombre (İnsandaki Silah) bir anlamda daha önce Aynadaki Dişi Şeytan’da ele alınmış konuları devam ettiriyor, o romanda marjinal kalan ya da üstün körü değinilmiş kimi karakterler burada Robocop gibi kahramanlığa soyunuyor. Eski bir hücum taburu askeri, savaş sonunda işsiz kalınca kiralık katil olmaya karar veriyor (ya da belki de başkaları onun yerine karar veriyor). Kurbanlarından biri Aynadaki Dişi Şeytan’ın anlatıcısının yakın arkadaşı Bayan Trabanino oluyor. Bu cinayet satır arasında Tiksinti’de de yer alıyor, bundan hareketle o zavallı burjuva ev hanımının uğradığı cinayetin Castellanos Moya’nın anlatılarının önemli unsurlarından birini oluşturduğu söylenebilir; diğerleriyse korku, çürümüşlük ve her bir sayfasında titreyen ve okurlarını da titreten bir gündelik hayat.
Horacio Castellanos Moya 1957’de doğdu. Melankolik birisi ve ülkesindeki onca yanardağdan birinin derinliklerinde yaşıyormuş gibi yazıyor. Bu cümle büyülü gerçekçilik çağrışımı yapsa da onun kitaplarında büyülü hiçbir şey yok, belki üslup istenci hariç. O bir felaketzede ama felaketzede gibi yazmıyor.
* Bu makale 2002 yılında Meksiko’daki Milenio Diario gazetesinde yayımlandı.
Roberto Bolaño, “Horacio Castellanos Moya: la voluntad de estilo”, Entre paréntesis, Anagrama, 2004.
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
Serkan Parlak, Edebiyat Haber, 19 Şubat 2020 Bonzai, Ağaçların Özel Hayatı, Eve Dönmenin Yolları, Belgelerim ve Soru Kitapçığı gibi yapıtlarıyla tanıdığımız yeni kuşak Şilili yazar Alejandro Zambra’nın konuşma, öykü ve denemelerinden oluşan yeni kitabı Serbest Kürsü Ocak 2020’de Notos Kitap’tan Seda Ersavcı’nın nitelikli çevirisiyle okuyucuyla buluştu. Kitabın arka kapağında “Şilili yazar Alejandro Zambra’nın deneme ve öyküleri tür ya da konu gibi …
Levent Cantek, Sabit Fikir, 20 Eylül 2016 Tom McCarthy’nin Tenten yorumu değerli, çünkü edebiyat eleştirisini temel alıyor. Romancılığıyla bildiğimiz Tom McCarthy’nin Tenten’le ilgili bir kitabı yayımlandı. Eksik söylemiş oldum, kitap sadece Tenten’i içermiyor; bir yandan çizgi romanın klişelerini, hikaye izleklerini ve değişimini anlatırken diğer yandan yazarın “Hergé üzerine yazarsam Freud, Derrida ve daha bir sürü insan üzerine …
Şahin Torun, Star Kitap, 13 Şubat 2014 Türkçe’ye ilk kez çevrilen ve Turgenyev’in ilk romanı olarak bilinen Lüzumsuz Bir Adamın Günlüğü yazarın 19. yüzyıl Rus aydınının büyük illeti olarak dile getirdiği bir lüzumsuzluk içinde yaşayıp giden kahramanı Çalkaturin’in romanı. Rus edebiyat tarihi içerisinde kronolojik bir sıra ile bakıldığında Çalkaturin’i en azından yazınsal önceliğini dikkate alarak …
Mehmet Cevat Yıldırım, K24, 17 Ocak 2021 Sürrealizme feminizmi getiren Leonora Carrington’ın metinlerinden Lewis Caroll ile André Breton’a ve sürrealizmin en temel sorusuna bir yolculuk: “Kimim ben?” 2020 yılının ikinci yarısında, 2011’de 94 yaşındaki ölümüne kadar “son sürrealist” olarak bilinen Leonora Carrington’ı ilk kez Türkçe okumak şansına eriştik. Önce Ağustos’ta Sırdaş Trompet Everest Yayınları’ndan, ardından Ekim’de Korku Evi …
Horacio Castellanos Moya: Üslup İstenci
Roberto Bolaño, çev. Süleyman Doğru, Oggito, 6 Aralık 2019
Korku, çürümüşlük ve her bir sayfasında titreyen ve okurlarını da titreten bir gündelik hayat.
Bana Castellanos Moya’dan ilk bahseden kişi Guatemalalı yazar Rodrigo Rey Rosa’ydı, İspanyol eleştirmen Ignacio Echevarría’yla birlikte üçümüzün Blanes’de paella yediği gündü. Bana ondan bahseden ikinci kişi Juan Villoro oldu. Bunun üzerinden bayağı bir zaman geçti. Pek tabii ki fazla umuda kapılmadan kitaplarını Barcelona’daki iki kitapçıda bulmaya çalıştım ve tahmin ettiğim üzere bulamadım.
Kısa süre sonra Castellanos Moya’nın kendisinden bir mektup aldım, o zamandan beri düzensiz ve melankolik bir mektuplaşmayı sürdürüyoruz, üstelik benim açımdan yavaş yavaş kitaplığımı dolduran eserlerine beslediğim hayranlıkla bezenmiş bir mektuplaşma. Şu ana kadar kitaplarından dördünü okudum. İlk okuduğum kitabı Tiksinti oldu. El Salvador’a karşı uzun bir söylevden oluşan bu kitap okuduklarım arasında belki de en iyisi ve en alacakaranlık olanı. Castellanos Moya bu kitap yüzünden aldığı ölüm tehditleri üzerine bir kez daha sürgüne gitmek zorunda kaldı.
Tiksinti elbette ki sadece bir hesap kapatmadan ya da bir yazarın ahlaki ve politik ortam karşısındaki derin ümitsizliğinin ifadesinden ibaret değil, aynı zamanda bir üslup alıştırması, Castellanos Moya’nın Bernhard’ın kimi eserlerine yönelik parodisi ve insanı gülmekten öldüren bir roman.
Ne yazık ki El Salvador’daki çok az kişi Bernhard okudu ve ondan daha da azının mizah duygusu hâlâ canlı. Vatanla oyun olmaz. Slogan bu ve sadece El Salvador’da değil, aynı zamanda Şili’de, Küba’da, Peru’da ve Meksika’da, hatta Avusturya’da ve Avrupa’nın başka bir ülkesinde ya da bölgesinde de geçerli. Eğer Castellanos Moya Bosnalı ya da Kosovalı olsa ve bu kitabı orada yazmış ve yayınlamış olsaydı, uçağa binecek zamanı bile bulamazdı. Bu kitabın birçok meziyetinden biri işte bu: Milliyetçiler ona asla tahammül edemiyor. Bir Buster Keaton filmine ve saatli bombaya eşdeğer keskin mizahı embesillerin hormonal dengesini tehdit ediyor, bu yüzden kitabı okurken frenlenemez bir yazarı şehrin meydanında asmak istiyorlar. Doğrusu, gerçek bir yazar için bundan daha büyük bir onur düşünemiyorum.
Okuduğum ikinci kitabı Aynadaki Dişi Şeytan adındaki romanı oldu; iç savaşın sona ermesinin ardından ülkede tam bir vahşi kapitalizmin hüküm sürdüğü dönemde San Salvadorlu bir sosyetik kadın, bir sosyete özentisi, bir sonradan görme tarafından anlatılan bir kara roman, daha doğrusu kapkara bir romandı bu. Cinayete kurban giden kadın, anlatıcının arkadaşı ve bir iş adamının eşi. Tiklerle dolu üslubu çok başarılı olan anlatıcı kadının bizi önce yarı karanlık bir odaya, sonra biraz daha karanlık bir odaya ve böyle kademeli olarak en sonunda zifiri karanlık bir odaya götürdüğü eser yazarın en başarılı eseri değil. Bu kitap sanırım Castellanos Moya’nın İspanya’da yayımlanan ilk kitabı ve Linteo adında küçük bir yayınevinden çıktı.
Okuduğum üçüncü kitabı da yine İspanya’da ve yine küçük bir yayınevi olan Casiopea tarafından yayımlandı. Tiksinti’nin başına eklenmiş iki uzun öykünün olduğu bir yeniden basım. Francisco Olmedo cinayeti üzerine çeşitli düşünceleri içeren metin bütün güncel Latin Amerika öykü antolojilerine girmeyi kesinlikle hak ediyor; diğer öykünün başlığıysa Con la congoja de la pasada tormenta (Son Fırtınanın Istırabıyla). Her iki öykü de tarihin çöplüğünde eşeleniyor ve yaklaşımları polisiye romanlardaki gibi spekülasyonlara dayanıyor ama gelişimleri (daha ilk andan itibaren) giderek artan bir tempoyla hepimizin bildiği ya da duyduğu, belli belirsiz tanıdık bir korkuya doğru götürüyor bizi.
Castellanos Moya’nın elime geçen, Tusquets México’nun bastığı son romanı El arma en el hombre (İnsandaki Silah) bir anlamda daha önce Aynadaki Dişi Şeytan’da ele alınmış konuları devam ettiriyor, o romanda marjinal kalan ya da üstün körü değinilmiş kimi karakterler burada Robocop gibi kahramanlığa soyunuyor. Eski bir hücum taburu askeri, savaş sonunda işsiz kalınca kiralık katil olmaya karar veriyor (ya da belki de başkaları onun yerine karar veriyor). Kurbanlarından biri Aynadaki Dişi Şeytan’ın anlatıcısının yakın arkadaşı Bayan Trabanino oluyor. Bu cinayet satır arasında Tiksinti’de de yer alıyor, bundan hareketle o zavallı burjuva ev hanımının uğradığı cinayetin Castellanos Moya’nın anlatılarının önemli unsurlarından birini oluşturduğu söylenebilir; diğerleriyse korku, çürümüşlük ve her bir sayfasında titreyen ve okurlarını da titreten bir gündelik hayat.
Horacio Castellanos Moya 1957’de doğdu. Melankolik birisi ve ülkesindeki onca yanardağdan birinin derinliklerinde yaşıyormuş gibi yazıyor. Bu cümle büyülü gerçekçilik çağrışımı yapsa da onun kitaplarında büyülü hiçbir şey yok, belki üslup istenci hariç. O bir felaketzede ama felaketzede gibi yazmıyor.
* Bu makale 2002 yılında Meksiko’daki Milenio Diario gazetesinde yayımlandı.
Roberto Bolaño, “Horacio Castellanos Moya: la voluntad de estilo”, Entre paréntesis, Anagrama, 2004.
Warning: Trying to access array offset on value of type bool in /home/notoskitap/public_html/wp-content/plugins/nm-custom-code/includes/post-social-share.php on line 16
İlgili Yazılar
Zambra’nın edebî kolajı: Serbest Kürsü
Serkan Parlak, Edebiyat Haber, 19 Şubat 2020 Bonzai, Ağaçların Özel Hayatı, Eve Dönmenin Yolları, Belgelerim ve Soru Kitapçığı gibi yapıtlarıyla tanıdığımız yeni kuşak Şilili yazar Alejandro Zambra’nın konuşma, öykü ve denemelerinden oluşan yeni kitabı Serbest Kürsü Ocak 2020’de Notos Kitap’tan Seda Ersavcı’nın nitelikli çevirisiyle okuyucuyla buluştu. Kitabın arka kapağında “Şilili yazar Alejandro Zambra’nın deneme ve öyküleri tür ya da konu gibi …
Tenten, tarihsiz bir edebiyat ülkesinde!
Levent Cantek, Sabit Fikir, 20 Eylül 2016 Tom McCarthy’nin Tenten yorumu değerli, çünkü edebiyat eleştirisini temel alıyor. Romancılığıyla bildiğimiz Tom McCarthy’nin Tenten’le ilgili bir kitabı yayımlandı. Eksik söylemiş oldum, kitap sadece Tenten’i içermiyor; bir yandan çizgi romanın klişelerini, hikaye izleklerini ve değişimini anlatırken diğer yandan yazarın “Hergé üzerine yazarsam Freud, Derrida ve daha bir sürü insan üzerine …
Turgenyev’in lüzumsuz adamı: Çalkaturin, iyidir aslında…
Şahin Torun, Star Kitap, 13 Şubat 2014 Türkçe’ye ilk kez çevrilen ve Turgenyev’in ilk romanı olarak bilinen Lüzumsuz Bir Adamın Günlüğü yazarın 19. yüzyıl Rus aydınının büyük illeti olarak dile getirdiği bir lüzumsuzluk içinde yaşayıp giden kahramanı Çalkaturin’in romanı. Rus edebiyat tarihi içerisinde kronolojik bir sıra ile bakıldığında Çalkaturin’i en azından yazınsal önceliğini dikkate alarak …
Leonora Carrington, Alice ve Nadja: sürrealizmin harikalar diyarında
Mehmet Cevat Yıldırım, K24, 17 Ocak 2021 Sürrealizme feminizmi getiren Leonora Carrington’ın metinlerinden Lewis Caroll ile André Breton’a ve sürrealizmin en temel sorusuna bir yolculuk: “Kimim ben?” 2020 yılının ikinci yarısında, 2011’de 94 yaşındaki ölümüne kadar “son sürrealist” olarak bilinen Leonora Carrington’ı ilk kez Türkçe okumak şansına eriştik. Önce Ağustos’ta Sırdaş Trompet Everest Yayınları’ndan, ardından Ekim’de Korku Evi …