Modern sanatın üstadı Klee ile Romantik ruhun dâhi filozofu Novalis’in buluştuğu nadide bir pırlanta Sais Çırakları. Platonvari bir “şölen” ile karşı karşıyayız.
Michael Löwy ve Robert Sayre, İsyan ve Melankoli kitabında Romantik fenomeni bir karşıtlıklar sistemine yerleştirir. Romantik fenomen, “Hem devrimci hem devrim karşıtıdır, hem bireyci hem toplumcudur, hem kozmopolitan hem milliyetçidir, hem gerçekçi hem hayalcidir, hem gerici hem ütopyacıdır, hem isyankâr hem melankoliktir, hem demokrat hem aristokrattır, hem eylemci hem düşünmekten eyleme geçemeyendir, hem cumhuriyetçi hem kralcıdır, hem kırmızı hem beyazdır, hem mistik hem deneycidir”.
Böylesine keskin karşıtların aynı bünyede durduğu çalkantılı ve yoğun bir varoluş kolay olmasa gerek. İşte bütün bu karşıtlıkları eserlerinin her anında okuduğumuz Novalis’in (1772-1801), 29 yaşında ölümü de boşuna değildir. Keza kısacık Geceye Övgüler şiiri dışındaki bütün eserlerinin fragman veya tasarı olarak kalması da. Tamamlayamama, yarılma, parçalanma Hölderlin, Rimbaud, Keats gibi romantiklerde olduğu gibi Novalis’in de yazgısı olmuştur. Bununla birlikte, her ne kadar bitmemiş sayılsa da, Novalis’in ve yakın dostu Schlegel’in Athenäum fragmanlarından okuduğumuz eserin sonsuzlaştır(ıl)ması fikri, tamamına erdirilmiş organon anlamındaki geleneksel eser mefhumunu geçersiz kılar. Eser asla bitmeyecektir; bu bitimsizlik, eksik olarak sonluluğunu, açıklık olarak da sonsuzluğunu nakşeder romantik esere.
Şiirleştiren bir düşünce kompozisyonu
Novalis’in Notos Kitap tarafından yayımlanan Sais Çırakları “eser”ini anlatmak ve tanıtmak da son derece güç bir hal alır bu yüzden. Bildiğimiz anlamda karakterleri ve olay örgüsü olan bir roman değildir bu; farklı türlerin bir araya geldiği, Jena Romantikleri’nin kullandığı anlamda edebiyatın zirvesini işaretleyen “melez tür”, “türlerin türü” manasıyla “roman”dır. Bildiğimiz anlamda kavramsal bir felsefe metni de değildir; şiir, masal ve diyalog ile birlikte örülmüştür felsefe. Yani düşünen bir şiirsel yazı, şiirleştiren bir düşünce kompozisyonu vardır karşımızda.
İşte bütün bu unsurlar bir araya geldiğinde, bu kısa tanıtım yazısında, kitabı içerik ve hikâye açısından değil de biçimsel ve düşünsel yönleriyle takdim etmek, Sais Çırakları’nı karakterize eden muammayı ve büyüye temas etmek için eserin tabiatına daha uygun bir yol belki de. Zira kitaptaki “çevirmenin notu”nda okuduğumuz üzere, romanı belli bir özete veya içerik çözümlemesine dökmek “eksik, hatta belki de fazla bir çözümleme olacaktır”.
Eserin başlığında yer alan Sais şehri, peçeli tanrıça İsis’in şehri olması bakımından gizem ve hikmetin bir arada olduğu doğanın muammasının bir mikrokozmu olarak tasavvur edilmiş Novalis tarafından. Sais Çırakları’ndaki konuşmacıların ayrı ayrı “doğayı öğrenme yolları” vardır. Doğa, kimine göre insana düşman bir kaos, kimine göre evcilleştirilmesi gereken bir karmaşa, kimine göre ancak insanla ilişkisinde özünü veren bir bütün, kimine göre mutlak düzenin bedenleştiği bir sistem, kimine göre şiirsel bir duyum ve sezgiyle gizemine ve hikmetine erişilebilecek bir âlem, kimine göreyse yalnızca şiirsel ve bilimsel tabiatın bir araya gelmesiyle insanın yurdu olabilecek hem düzene hem de kaosa, hem tarihe hem de sonsuzluğa içkin ezeli ve ebedi mesken.
Romanın “Doğa” başlıklı ikinci bölümünde kendi doğa tasavvurunu ortaya koyan “türlü türlü” sesleri dinleriz. Üstada göre kendi yolumuzu bulmak için bu seslere kulak vermeliyiz, ama nihayetinde herkes kendi yolunu yaratmalı ve o yoldan gitmelidir.
Romanın ortasındaki “Sümbül ve Goncagül” masalı işte kendi yolunu arayışı temsil eder. Doğayı ve kendini öğrenme yoluna düşen batıda yaşayan çırak, doğanın sırlarını ve bilgisini temsil eden Sais şehrine yolculuğa çıkar. Novalis bir fragmanında, “İnsan kendi sistemini bulmak için yabancı sistemleri öğrenmelidir,” der. Bu yabancı sistemi, 18-19. yüzyıldaki romantik tahayyül dâhilinde, hem kültürün karşıtı olan doğa olarak hem de düşünce ve bilgi eğilimli batının karşıtı olan mana ve gizem eğilimli doğu olarak okuyabiliriz. Novalis’in Heinrich von Ofterdingen romanında da şair olma yolundaki Heinrich’in rüyasında gördüğü mavi çiçeğin “yabancılığa çağrı”sı, iç ve dış dünyaya çıkılan keşif ve öğrenme yolculuğunu açar.
Klee ve Novalis arasındaki akrabalık
Notos Kitap’ın yayımladığı Sais Çırakları edisyonunda Paul Klee’ye Novalis’in metni kadar yer verilmiş. Kitapta Klee’nin 51 çizimi bulunuyor. Ayrıca “Doğa Öğreniminin Yolları” adlı görmenin fenomenolojisine dair bir yazısı yer alıyor. Klee ile Novalis’in yollarının kesişmesi şöyle açıklanıyor editörün önsözünde:
“Sais Çırakları’nın Klee’nin çizimleriyle bir arada sunulduğu edisyon, ilk olarak 1949’da Benteli Verlag tarafından yayımlanır. İsviçreli yayıncı, inisiyatif alarak birbirlerine çok yakın bir sanat ve doğa anlayışını paylaşan Klee ve Novalis’in bir araya geldiği deneysel bir çalışma ortaya çıkarmayı amaçlamış. Zira Novalis’in şiirsel ve teorik yazılarını, Klee’nin resimleri ve teorik yazılarıyla birlikte okuduğumuzda aralarında derin bir sanatsal ve düşünsel akrabalık olduğuna tanık oluruz. Her ikisinin de sanatının merkezinde bir “Romantikleştirme jesti”ni buluruz: Novalis’in deyişiyle “sıradan olanın gücünün açığa çıkarılması”; Klee’nin deyişiyle “görünmez olanın görünür kılınması”.
Sonuç olarak ne yazmakla ne okumakla ne de seyretmekle biten bir prizma, bir yolculuk, bir manzara olmuş Sais Çırakları kitabı. Modern sanatın üstadı Klee ile Romantik ruhun dâhi filozof-sanatçısı Novalis’in buluştuğu nadide bir pırlanta. Hem düşünsel hem görsel hem de şiirsel olanın bir araya geldiği Platonvari bir “şölen”.
Emek Erez, Gazete Duvar, 24 Kasım 2018 Colin Wilson’ın Notos Yayıncılık tarafından yayımlanan “Yabancı” adlı kitabı yabancılık kavramını epey geniş bir çerçevede ele alıyor. Yazar bir bakıma “yabancı varoluşçu”nun izini sürüyor, bunu yaparken bizi Tolstoy’dan, Dostoyevski’ye, Nietzsche’den Kierkegaard’a, Van Gogh’tan, Nijinski’ye, Rilke’ye kadar pek çok yazar ve düşünürle buluşturuyor. “Yabancı” kelimesi farklı çağrışımları barındırır. Günümüzde …
Burcu Bayer, Sabit Fikir, Sayı 21, Mayıs 2015 Sais Çırakları, romantik edebiyatın şaheserlerinden biri olarak raflardaki yerini alıyor. 18. yüzyılın sonlarında Jena Okulu, uzaklara bakma mütehassısları yetiştirmekle meşguldü. Schelling ve Fichte felsefelerinin etrafında kümelenmiş romantikler olarak, büyüsü bozulmuş dünyayı yeniden büyülemeye uğraşıyorlardı. Bu okulun ebedi öğrencilerinden biri olan Novalis ise neredeyse saydam bilekleri ve ateşli …
Özkan Ali Bozdemir, Cumhuriyet Kitap, 9 Mart 2017 Andrew Bennett ve Nicholas Royle, “Şu Edebiyat Denen Şey” adlı kitapta bizi edebiyatın belirsiz dünyası içerisinde gezdiriyor ve bu belirsizlikten çıkabilmenin yollarını ana hatlarıyla gösteriyor. Belirsiz bir edebiyat “Bir edebi metni okurken zihniniz artık sadece sizin olmaktan çıkar. Edebiyat üstüne düşündüğünüzde başka bir zihin, size yabancı düşünceler …
Parşömen Sanal Fanzin, 5 Nisan 2021 Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hakim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kağıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı …
Novalis’ten Klee’ye doğanın gizemli yolları
Oğuz Tecimen, Radikal Kitap, 10 Nisan 2015
Modern sanatın üstadı Klee ile Romantik ruhun dâhi filozofu Novalis’in buluştuğu nadide bir pırlanta Sais Çırakları. Platonvari bir “şölen” ile karşı karşıyayız.
Michael Löwy ve Robert Sayre, İsyan ve Melankoli kitabında Romantik fenomeni bir karşıtlıklar sistemine yerleştirir. Romantik fenomen, “Hem devrimci hem devrim karşıtıdır, hem bireyci hem toplumcudur, hem kozmopolitan hem milliyetçidir, hem gerçekçi hem hayalcidir, hem gerici hem ütopyacıdır, hem isyankâr hem melankoliktir, hem demokrat hem aristokrattır, hem eylemci hem düşünmekten eyleme geçemeyendir, hem cumhuriyetçi hem kralcıdır, hem kırmızı hem beyazdır, hem mistik hem deneycidir”.
Böylesine keskin karşıtların aynı bünyede durduğu çalkantılı ve yoğun bir varoluş kolay olmasa gerek. İşte bütün bu karşıtlıkları eserlerinin her anında okuduğumuz Novalis’in (1772-1801), 29 yaşında ölümü de boşuna değildir. Keza kısacık Geceye Övgüler şiiri dışındaki bütün eserlerinin fragman veya tasarı olarak kalması da. Tamamlayamama, yarılma, parçalanma Hölderlin, Rimbaud, Keats gibi romantiklerde olduğu gibi Novalis’in de yazgısı olmuştur. Bununla birlikte, her ne kadar bitmemiş sayılsa da, Novalis’in ve yakın dostu Schlegel’in Athenäum fragmanlarından okuduğumuz eserin sonsuzlaştır(ıl)ması fikri, tamamına erdirilmiş organon anlamındaki geleneksel eser mefhumunu geçersiz kılar. Eser asla bitmeyecektir; bu bitimsizlik, eksik olarak sonluluğunu, açıklık olarak da sonsuzluğunu nakşeder romantik esere.
Şiirleştiren bir düşünce kompozisyonu
Novalis’in Notos Kitap tarafından yayımlanan Sais Çırakları “eser”ini anlatmak ve tanıtmak da son derece güç bir hal alır bu yüzden. Bildiğimiz anlamda karakterleri ve olay örgüsü olan bir roman değildir bu; farklı türlerin bir araya geldiği, Jena Romantikleri’nin kullandığı anlamda edebiyatın zirvesini işaretleyen “melez tür”, “türlerin türü” manasıyla “roman”dır. Bildiğimiz anlamda kavramsal bir felsefe metni de değildir; şiir, masal ve diyalog ile birlikte örülmüştür felsefe. Yani düşünen bir şiirsel yazı, şiirleştiren bir düşünce kompozisyonu vardır karşımızda.
İşte bütün bu unsurlar bir araya geldiğinde, bu kısa tanıtım yazısında, kitabı içerik ve hikâye açısından değil de biçimsel ve düşünsel yönleriyle takdim etmek, Sais Çırakları’nı karakterize eden muammayı ve büyüye temas etmek için eserin tabiatına daha uygun bir yol belki de. Zira kitaptaki “çevirmenin notu”nda okuduğumuz üzere, romanı belli bir özete veya içerik çözümlemesine dökmek “eksik, hatta belki de fazla bir çözümleme olacaktır”.
Eserin başlığında yer alan Sais şehri, peçeli tanrıça İsis’in şehri olması bakımından gizem ve hikmetin bir arada olduğu doğanın muammasının bir mikrokozmu olarak tasavvur edilmiş Novalis tarafından. Sais Çırakları’ndaki konuşmacıların ayrı ayrı “doğayı öğrenme yolları” vardır. Doğa, kimine göre insana düşman bir kaos, kimine göre evcilleştirilmesi gereken bir karmaşa, kimine göre ancak insanla ilişkisinde özünü veren bir bütün, kimine göre mutlak düzenin bedenleştiği bir sistem, kimine göre şiirsel bir duyum ve sezgiyle gizemine ve hikmetine erişilebilecek bir âlem, kimine göreyse yalnızca şiirsel ve bilimsel tabiatın bir araya gelmesiyle insanın yurdu olabilecek hem düzene hem de kaosa, hem tarihe hem de sonsuzluğa içkin ezeli ve ebedi mesken.
Romanın “Doğa” başlıklı ikinci bölümünde kendi doğa tasavvurunu ortaya koyan “türlü türlü” sesleri dinleriz. Üstada göre kendi yolumuzu bulmak için bu seslere kulak vermeliyiz, ama nihayetinde herkes kendi yolunu yaratmalı ve o yoldan gitmelidir.
Romanın ortasındaki “Sümbül ve Goncagül” masalı işte kendi yolunu arayışı temsil eder. Doğayı ve kendini öğrenme yoluna düşen batıda yaşayan çırak, doğanın sırlarını ve bilgisini temsil eden Sais şehrine yolculuğa çıkar. Novalis bir fragmanında, “İnsan kendi sistemini bulmak için yabancı sistemleri öğrenmelidir,” der. Bu yabancı sistemi, 18-19. yüzyıldaki romantik tahayyül dâhilinde, hem kültürün karşıtı olan doğa olarak hem de düşünce ve bilgi eğilimli batının karşıtı olan mana ve gizem eğilimli doğu olarak okuyabiliriz. Novalis’in Heinrich von Ofterdingen romanında da şair olma yolundaki Heinrich’in rüyasında gördüğü mavi çiçeğin “yabancılığa çağrı”sı, iç ve dış dünyaya çıkılan keşif ve öğrenme yolculuğunu açar.
Klee ve Novalis arasındaki akrabalık
Notos Kitap’ın yayımladığı Sais Çırakları edisyonunda Paul Klee’ye Novalis’in metni kadar yer verilmiş. Kitapta Klee’nin 51 çizimi bulunuyor. Ayrıca “Doğa Öğreniminin Yolları” adlı görmenin fenomenolojisine dair bir yazısı yer alıyor. Klee ile Novalis’in yollarının kesişmesi şöyle açıklanıyor editörün önsözünde:
“Sais Çırakları’nın Klee’nin çizimleriyle bir arada sunulduğu edisyon, ilk olarak 1949’da Benteli Verlag tarafından yayımlanır. İsviçreli yayıncı, inisiyatif alarak birbirlerine çok yakın bir sanat ve doğa anlayışını paylaşan Klee ve Novalis’in bir araya geldiği deneysel bir çalışma ortaya çıkarmayı amaçlamış. Zira Novalis’in şiirsel ve teorik yazılarını, Klee’nin resimleri ve teorik yazılarıyla birlikte okuduğumuzda aralarında derin bir sanatsal ve düşünsel akrabalık olduğuna tanık oluruz. Her ikisinin de sanatının merkezinde bir “Romantikleştirme jesti”ni buluruz: Novalis’in deyişiyle “sıradan olanın gücünün açığa çıkarılması”; Klee’nin deyişiyle “görünmez olanın görünür kılınması”.
Sonuç olarak ne yazmakla ne okumakla ne de seyretmekle biten bir prizma, bir yolculuk, bir manzara olmuş Sais Çırakları kitabı. Modern sanatın üstadı Klee ile Romantik ruhun dâhi filozof-sanatçısı Novalis’in buluştuğu nadide bir pırlanta. Hem düşünsel hem görsel hem de şiirsel olanın bir araya geldiği Platonvari bir “şölen”.
İlgili Yazılar
Varoluşçu ‘Yabancı’ kimdir?
Emek Erez, Gazete Duvar, 24 Kasım 2018 Colin Wilson’ın Notos Yayıncılık tarafından yayımlanan “Yabancı” adlı kitabı yabancılık kavramını epey geniş bir çerçevede ele alıyor. Yazar bir bakıma “yabancı varoluşçu”nun izini sürüyor, bunu yaparken bizi Tolstoy’dan, Dostoyevski’ye, Nietzsche’den Kierkegaard’a, Van Gogh’tan, Nijinski’ye, Rilke’ye kadar pek çok yazar ve düşünürle buluşturuyor. “Yabancı” kelimesi farklı çağrışımları barındırır. Günümüzde …
İsis’in peçesini kaldırmak
Burcu Bayer, Sabit Fikir, Sayı 21, Mayıs 2015 Sais Çırakları, romantik edebiyatın şaheserlerinden biri olarak raflardaki yerini alıyor. 18. yüzyılın sonlarında Jena Okulu, uzaklara bakma mütehassısları yetiştirmekle meşguldü. Schelling ve Fichte felsefelerinin etrafında kümelenmiş romantikler olarak, büyüsü bozulmuş dünyayı yeniden büyülemeye uğraşıyorlardı. Bu okulun ebedi öğrencilerinden biri olan Novalis ise neredeyse saydam bilekleri ve ateşli …
Andrew Bennet ve Nicholas Royle’dan ‘Şu Edebiyat Denen Şey’
Özkan Ali Bozdemir, Cumhuriyet Kitap, 9 Mart 2017 Andrew Bennett ve Nicholas Royle, “Şu Edebiyat Denen Şey” adlı kitapta bizi edebiyatın belirsiz dünyası içerisinde gezdiriyor ve bu belirsizlikten çıkabilmenin yollarını ana hatlarıyla gösteriyor. Belirsiz bir edebiyat “Bir edebi metni okurken zihniniz artık sadece sizin olmaktan çıkar. Edebiyat üstüne düşündüğünüzde başka bir zihin, size yabancı düşünceler …
İlk Göz Ağrısı (85): Çağatay Yılmaz ve “Bizi Buraya Getiren Şeyler” (Söyleşi)
Parşömen Sanal Fanzin, 5 Nisan 2021 Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hakim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kağıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı …